Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

16.09.2020

Eskiler “eşya zıddı ile kaimdir (varlıklar karşıtları ile bilinir)” derlerdi. Bir şeyin zıddını bilmek bize çok şey öğretir. Hayatı, eşya ve hadiseleri, karşıtlarını öğrenerek daha derin analiz edebiliriz. Her şey kimliğini kendi karşıtında bulur. Işık olmadan karanlık anlaşılmaz. Bir birine zıt varlıkları bir araya getirerek farklı kombinasyonlar oluşturabiliriz. Sıcak soğuğa müdahale ettiği zaman “ılık” diye yeni bir derece oluşur.Eskiler “eşya zıddı ile kaimdir (varlıklar karşıtları ile bilinir)” derlerdi. Bir şeyin zıddını bilmek bize çok şey öğretir. Hayatı, eşya ve hadiseleri, karşıtlarını öğrenerek daha derin analiz edebiliriz. Her şey kimliğini kendi karşıtında bulur. Işık olmadan karanlık anlaşılmaz. Bir birine zıt varlıkları bir araya getirerek farklı kombinasyonlar oluşturabiliriz. Sıcak soğuğa müdahale ettiği zaman “ılık” diye yeni bir derece oluşur.
Sürü psikolojisi  ve birey olmak da iki zıt kavram. Dolayısıyla konunun iyi anlaşılabilmesi için bu iki olgunun beraber ele alınmasında fayda var.
William Blake “Bütün insanlar orijinal olarak doğarlar, bir çoğu kopya olarak ölür” der. Bu veciz cümle hem sürü psikolojisini hem de birey olmanın anlamını çok güzel özetliyor.Avrupada sürü psikolojisi kendini çok hissettirmiyor, bu problem daha çok  müslüman toplumlarda görülüyor. Birey olamayan insanlar sürü olmayı tercih ediyor. Birey olmak biraz zor, araştırmayı, bilinç ve irade sahibi olmayı, düşünmeyi, sorgulamayı, bir şeyi tercih etmeyi gerektirir. Birey eleştirir, kula kul olmaz, oy verdiği siyasi partinin liderini putlaştırmaz. Bireyin kendi tarzı vardır, kendine ait sözcükleri bulunur. Sürü psikolojisi ile hareket eden kişiler düşünme ve  araştırma zahmetinden kurtulmak için daha önce ortaya konmuş bir fikri benimserler. Bu usul onlara göre  daha pratiktir. Bu tür insanlar kendi düşüncelerini değerli bulmazlar, kendilerine güvenmezler. Bu psikolojideki insanlar kullanılmaya çok müsaittirler, çabuk galeyana gelirler, küçük bir kıvılcım, atılan basit bir slogan onları hareket ettirmeye yeter. Hedef gösterilen insanları hemen linç edebilirler. “Acaba bu yaptığımız doğru mu? Bu işin hakikatı nedir? Yanılıyor olabilir miyiz?” diye düşünmezler.
Benim çocukluğumda 17.Eylül 1967 günü Türk futbol tarihine kara bir leke atılmıştı. O zaman ikinci ligde olan Kayserispor ve Sivasspor Kayseride bir maç yapmış Kayserispor un attığı bir golden sonra taraflar bir birine girmiş, çıkan arbededen sonra panik ve izdiham oluşmuş ve neticede 40 Sivaslı hayatını kaybetmişti. (Biz de o yıl Şarkışla nın Polatpaşa -eski adı Tuzla- köyünden Kayseriye yeni göçmüştük. Rahmetli anne ve babam bana sıkı sıkıya Sivaslı olduğumuzu söylememeyi tembih etmişlerdi). Cenazeler Sivas a gittikten sonra Sivas da bulunan ve Kayserililere ait olan iş yerleri yağmalandı, Kayseri plakalı araçlar yakıldı. Uzun süre iki komşu şehir arasında iletişim sağlanamadı. Hatta bunun üzerine bazı  iş adamları yaşananlardan  korktukları için iş yerlerini taşıdılar, yatırım yapmak isteyenler vaz geçtiler. Bu menfur olay Sivas a aynı zamanda ağır bir ekonomik darbe de vurdu.
Bundan 65 yıl önce 6-7. Eylül 1955 de yine benzeri bir olay İstanbulda yaşandı. Bir gün önceden İstanbul un bazı semtlerinde yaşayan  Rum, Ermeni, Hıristiyan ve  Yahudi vatandaşlarımızın evleri provokatörler tarafından işaretlendi, ertesi gün Atatürk ün Selanik teki evi bombalandı yalan haberi ile sürü sokaklara salındı. İnsanlar kışkırtıldı, gayri müslimlere ait olan mağazalar, iş yerleri yağmalandı, kiliseler yakıldı. İnsanların paralarına el konuldu, başkalarının mallarını gasp ederek bazıları bir günde zengin oldu. Gözü dönmüş insanlar yaklaşık 15 kişiyi öldürdüler. O zaman Fenerbahçede oynayan Lefter in evi bayram harçlığı verdiği çocuklar tarafından taşlandı. Çocuklarını öldürmek istediler. Allah tan bazı sağ duyulu Fenerbahçeliler olayı duyar duymaz Lefter i korumaya geldiler.  Olaylar yatıştıktan sonra çok ısrar edilmesine rağmen Lefter evini taşlayanların isimlerini vermedi.
Bir diğer olay da İzmir in Menemen ilçesinde yaşanır. 23 Aralık 1930 günü kendini mehdi ilan eden Derviş Mehmet adında biri etrafına topladığı 5-6 kişi ile “şeriat isteriz” diye bağırarak yürüyüş yapar. Etrafındaki kalabalık giderek çoğalmaya başlayınca duyarlı vatandaşlar durumu askeriyeye bildirir.  Bunun üzerine isyanı bastırmak için o dönemde askerlik görevini yedek subay olarak yapan genç öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay küçük bir grupla isyanı bastırmak için gelir. Derviş Mehmet  Kubilay a önce tabancası ile ateş açar,  daha sonra bir bağ bıçağı ile kafasını keserek şehit eder. 
Sürü psikolojisi ile veya birey olma şuuru ile yaşamak tamamen bir tercih meselesidir.

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren