13.01.2022

Bir ülkenin zenginliğinin, eğitimli kuşaklarla, bilimsel topluluklarla, yenilikçi zihinlerle, ilerici düşünce ve toplumsal bakış açısında yattığına yürekten inanmak gerek. Aykırı düşünceler havanda su dövmekten ibarettir...Bir ülkenin zenginliğinin, eğitimli kuşaklarla, bilimsel topluluklarla, yenilikçi zihinlerle, ilerici düşünce ve toplumsal bakış açısında yattığına yürekten inanmak gerek. Aykırı düşünceler havanda su dövmekten ibarettir...
Ataerkillik ve doğurduğu olumsuzluklar nedeniyle kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet bir toplumun başarısızlığıdır. Aile içi siddet, gündelik yaşamın neredeyse bir parçası oldu. Sosyal eşitsizlikler, pandemi krizi ile artan işsizlik ve yoksulluk en çok kadınları etkiledi. Kadın ve kız çocuklarına yönelik cinayet ve saldırı hat safhada. Toplumun ataerkil yapısının ve yaygın cinsiyetçiliğin aile içi şiddetin nedenlerini ürettiğini bilmemiz gerek. Kınamak, yas tutmak, tepki vermek yetmiyor. Bunu toplumsallaştırıp, eyleme dönüştürmek gerekiyor.
“Buyurgan ataerkil toplumun içine düştüğü cinsel yoksulluk, onun başlıca nitelikleri olan ve boyunduruğu altına aldığı bütün bireylerde sinir hastalıklarının, cinsel sapıklık ve suçların ortaya çıkmasına yol açan cinsel yaşamı yadsıma ve baskı altına almanın sonucudur.” (Malinovski – Vahşilerin Cinsel Yaşamı, 1962)
Ufacık kızları başlık parası diye haraç-mezat satan, ağalık-marabalık, töre cinayetleri, berdel, kumalık, aşiretçilik, kan davası, çocuk evlilikleri, kadını yalnızca çocuk yapmak için kullanmak, ensest tecavüzler, yakın akraba evliliği baskı ve şiddetin önemli boyutlarıdır.
Bu tür çarpıklık ve olumsuzluklar, feodal ve dini bağnazlığın egemen olduğu coğrafyalarda daha da katmerleşmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Hindistan, Afganistan, Pakistan, Bangladeş, İran, Kuzey Afrika, Ortadoğu acımasızlığın söz sahibi olduğu yerlerdir. Yozlaşan bir toplum ve dokunmayan bir adalet olunca, bu coğrafyalarda 6-15 yaşındaki çocuklara daha rahat musallat olunmaya başlandı. Çocuklar diyorum, buralarda kız-oğlan farketmiyor çünkü. Çocuklarını ve kadınını korumayan, baş tacı etmeyen toplumlar yok olurlar. Çocukları ve kadını yok olan bir toplumun gideceği yol karanlıktır.
Pandemi döneminde Balkanlar ve Avrupa'da da aile içi şiddetin arttığını gözlemliyoruz. Fiziksel şiddet bedensel zararların yanında, psikolojik zararlara da sebebiyet vermektedir. Psikolojik şiddet ise; baskı, aşağılamak, sindirmek, yasaklamak yönüyle yapılan işkencedir. Kişide yaşamı boyunca kalıcı etkileri olur. İçine kapanmak, paylaşımdan uzak, tedirgin, gülemeyen insanlar olarak karşımıza çıkarlar.
Aile içi yaşantımızda öfkemizi gemleyeceğiz. Öfke, aklımızın düşmanıdır. En zor anımızda bile öfkeye başvurmadan, bir an düşünmemiz gerekiyor. Bu davranış bizlere çok şeyler kazandırır. Bu tavrımız, iflah olmaz kişileri bile etkiliyebilir. Sevgi, tüm kötülüklerin panzehiridir. Karşınızdakine sevgiyle ve güvenle yaklaşın. Yargıladığınız kişiye karşı, dürüst, adil ve önyargısız davranın, objektif olun. Tersi davranışlarda bulunmak, kişiye yarar getirmez. Mal bulmuş Mağribi gibi hoyratça davranış sergilemek etik olamaz!
“Kapitalizm doğanın en büyük düşmanıdır. Kapitalizmde insan sevgisi, hayvan sevgisi yoktur. İnsanı mekanik bir böcek gibi görür. Kapitalizm vatan sevgisi, barış istemez. Ahlâk, erdem istemez. Yozlaşmış, çıkarcı, cahil, beynine tecavüz edilmiş uysal köleler ister.” (Karl Marks)
Unutmayalım ki, kadınları gülmeyen bir ülkenin erkekleri mutlu olamaz. Bunu tersinden de okuyabiliriz. (Kadın şiddetini de unutmamak gerek)

Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren