Rana ASİL
08.11.2024
Hukuk toplumun düzenini sağlamada kritik bir araçtır ve normlardan, yani toplumun uyduğu kurallar bütünü olan hukuki normlardan oluşur. Bu normlar, toplumsal düzeni sağlayarak bireylerin uyum içinde yaşamalarını temin eder. Hukuki normların etkili ve işlevsel olması için anlaşılır ve açık bir dille ifade edilmesi önemlidir. Burada devreye giren dil, sadece günlük iletişimde kullanılan dil ile sınırlı kalmaz; hukukun kendine özgü yapısında da önemli bir yer tutar. Hukuki süreçlerde ve yasal düzenlemelerde kullanılan dil ise “yasa dili” olarak adlandırılır ve bu dilin, yasaların doğru anlaşılmasında kritik bir önemi vardır.Hukuk toplumun düzenini sağlamada kritik bir araçtır ve normlardan, yani toplumun uyduğu kurallar bütünü olan hukuki normlardan oluşur. Bu normlar, toplumsal düzeni sağlayarak bireylerin uyum içinde yaşamalarını temin eder. Hukuki normların etkili ve işlevsel olması için anlaşılır ve açık bir dille ifade edilmesi önemlidir. Burada devreye giren dil, sadece günlük iletişimde kullanılan dil ile sınırlı kalmaz; hukukun kendine özgü yapısında da önemli bir yer tutar. Hukuki süreçlerde ve yasal düzenlemelerde kullanılan dil ise “yasa dili” olarak adlandırılır ve bu dilin, yasaların doğru anlaşılmasında kritik bir önemi vardır.
Ancak hukuk dilinin, gündelik dilden oldukça farklı, teknik bir yapısı olduğu da bir gerçektir. Hukuki terminolojide yer alan çoğu kelime, halka karmaşık ve zor anlaşılır gelebilir. Üstelik bazı kelimeler gündelik hayatta farklı, hukukta ise daha spesifik anlamlara sahip olabilir. Bu durum, yasaların halk tarafından tam olarak kavranmasını zorlaştıran önemli bir etken olarak karşımıza çıkar. Hukukçular ve dil bilimciler arasında, yasa dilinin sade ve herkesin anlayabileceği bir biçimde olması gerektiği yönünde yaygın bir görüş vardır. Buna karşın, bazı hukukçular ise hukukun kendine özgü, teknik bir dilinin olması gerektiğini savunur.
Günümüzde, yasa koyucuların toplumun her kesimine hitap eden, sade ve anlaşılır bir dil kullanmaları gerektiği sıklıkla vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım, vatandaşların yasaları ve haklarını daha net bir şekilde anlamalarına katkı sağlar, dolayısıyla hukuki farkındalık düzeyini de artırır. Yasaların açık bir dille kaleme alınması, yargıçlar, avukatlar ve savcılar için de kolaylık sağlar. Zira yasaların anlaşılır olması, hukuki süreçlerde daha objektif kararlar alınmasına yardımcı olur ve belirsizlikleri minimize eder. Hukukun herkes tarafından erişilebilir ve anlaşılabilir olması, hukuk devletinin en temel gerekliliklerinden biridir.
Bu süreçte yasa koyuculara büyük bir sorumluluk düşer. Yasalar, herkesin anlayabileceği açıklıkta ve netlikte yazılmalı; bu sürece dil bilimciler ile hukuk uzmanlarının katkı sağlaması sağlanmalıdır. Böylece yasaların toplumun geneli tarafından anlaşılması kolaylaşır ve hukuk kültürünün toplum içinde yerleşmesi sağlanır. Ayrıca, toplumun hukuki bilgi düzeyinin artması, insanların haklarını daha iyi bilmesi ve savunmasını mümkün kılar.
Bu noktada, hukukçuların kendilerini geliştirmesi ve geniş bir okuma kültürüne sahip olmaları da önemlidir. Özellikle hukuk, felsefe, edebiyat gibi alanlarda yapılan okumalar, hukukçuların dil becerilerini geliştirir, empati ve ifade yeteneklerini güçlendirir. Bu tür okumalar aynı zamanda analitik düşünme, eleştirel yaklaşım ve sorgulama becerilerini de destekler. Günümüzde hukuk eğitiminde bu tür disiplinler arası çalışmalar ve okuma alışkanlıkları teşvik edilmektedir.
Sonuç olarak, dilin doğru, açık ve etkili kullanımı, hukukun toplumda adaleti sağlama amacına hizmet etmesi açısından büyük önem taşır. Yasa dili sade, anlaşılır ve erişilebilir olmalı, hukukçular ise kendilerini her daim yenilemelidir. Böylece toplumda hukukun saygınlığı ve güvenilirliği artar, adaletin sağlanması daha mümkün hale gelir.
09.10.2024
Avrupa Adalet Divanı (EuGH), kişisel verilere erişim konusunda önemli bir karar vererek, polisin belirli şartlar altında, yalnızca ağır suçlarda değil daha hafif suçlar için de telefon verilerine erişebileceğine hükmetti. Bu karar, dijital gizlilik ve güvenlik konularını yeniden tartışmaya açtı. Özellikle dijital çağda, telefonlar ve diğer mobil cihazlar, kişisel bilgilerimizin büyük bir kısmını barındırıyor. Konum bilgileri, mesajlaşmalar, e-posta yazışmaları ve hatta internet tarayıcı geçmişi gibi veriler, kişinin günlük hayatının önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu yüzden, bu tür verilere erişim, kişinin özel hayatına ciddi bir müdahale olarak değerlendiriliyor.Avrupa Adalet Divanı (EuGH), kişisel verilere erişim konusunda önemli bir karar vererek, polisin belirli şartlar altında, yalnızca ağır suçlarda değil daha hafif suçlar için de telefon verilerine erişebileceğine hükmetti. Bu karar, dijital gizlilik ve güvenlik konularını yeniden tartışmaya açtı. Özellikle dijital çağda, telefonlar ve diğer mobil cihazlar, kişisel bilgilerimizin büyük bir kısmını barındırıyor. Konum bilgileri, mesajlaşmalar, e-posta yazışmaları ve hatta internet tarayıcı geçmişi gibi veriler, kişinin günlük hayatının önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu yüzden, bu tür verilere erişim, kişinin özel hayatına ciddi bir müdahale olarak değerlendiriliyor.
Bu dava, Avusturya'daki bir olaydan kaynaklandı. Polis, bir ev araması sırasında el koyduğu bir telefondan, şüphelinin haberi olmadan veri almayı denedi. Bu olay, şüphelinin bir Avusturya mahkemesine şikayette bulunmasıyla gündeme geldi. Mahkeme ise, Avrupa Birliği hukuku kapsamında bu durumun nasıl ele alınması gerektiğini değerlendirmek üzere EuGH'a başvurdu.
Kararın Detayları:EuGH, telefon verilerine erişim konusunda bir dizi önemli ilke belirledi. İlk olarak, kişisel verilere yönelik erişim girişimlerinin de, başarılı bir veri ele geçirme işlemi kadar önemli olduğuna dikkat çekti. Mahkemeye göre, yalnızca erişim değil, erişim girişimi bile kişilerin temel haklarına müdahale anlamına gelebilir. Bu bağlamda, veri erişim talepleri orantılı olmalı ve belirli bir denetim mekanizmasına tabi tutulmalıdır.Kararın dikkat çeken bir diğer yönü, suçun ağırlığının, polis tarafından yapılacak veri erişim taleplerinin değerlendirilmesinde önemli bir kriter olduğudur. Ancak EuGH, yalnızca ağır suçların veri erişimini haklı çıkarmasının, kolluk kuvvetlerinin yetkilerini aşırı derecede sınırlandıracağını belirtti. Bu yüzden, daha hafif suçlar için de belirli koşullarda veriye erişim sağlanabileceği hükme bağlandı.
Yargı Denetimi ve Bilgilendirme Zorunluluğu:
EuGH, veri erişim taleplerinin yargı denetiminden geçmesi gerektiğine hükmetti. Bu, polisin telefon verilerine rastgele ve denetimsiz bir şekilde erişemeyeceği anlamına gelir. Yargı denetimi, veriye erişim taleplerinin hem orantılı olup olmadığını değerlendirir hem de kişisel hakların korunmasını sağlar. Ayrıca, şüphelilere bu tür erişim girişimleri hakkında bilgi verilmesi gerektiği de mahkemenin altını çizdiği bir diğer önemli unsurdur. Bu durum, kişilerin haklarını koruma ve gerektiğinde hukuki yollarla itiraz edebilme imkânını tanır.
Dijital Gizlilik ve Güvenlik Konusunda Tartışmalar:Bu karar, dijital gizlilik ve güvenlik konularında önemli tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir yandan devletler ve kolluk kuvvetleri, suçla mücadelede modern teknolojilerden yararlanmak isterken, diğer yandan bireyler dijital dünyada gizliliklerinin korunmasını talep ediyor. Özellikle Avrupa Birliği, GDPR (Genel Veri Koruma Tüzüğü) ile kişisel verilerin korunmasını son derece ciddiye alan bir mevzuata sahip. Bu mevzuat, kişisel verilere erişimin sıkı denetimlere tabi tutulmasını öngörüyor.
Ancak EuGH'nin bu kararı, gizlilik ile güvenlik arasında nasıl bir denge kurulması gerektiği konusundaki tartışmaları yeniden canlandırdı. Polisin suçla mücadeledeki etkinliğini artırmak için bazı haklara müdahale edilebileceği görüşü, temel hakların korunmasının her koşulda öncelikli olması gerektiğini savunan kesimler tarafından eleştiriliyor. Mahkeme ise bu tür kararlarla, her iki tarafın da hassasiyetlerini gözetmeye çalışıyor.
Sonuç olarak, EuGH’nin verdiği bu karar, dijital dünyada kişisel verilerin korunması ve güvenliği konusunda atılan önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Kararın uygulanması, Avrupa’daki diğer ülkelerdeki benzer davalarda emsal teşkil edebilir ve veri güvenliği politikalarının şekillenmesinde etkili olabilir.
Bu tür kararlar, kişisel gizlilik haklarına yönelik önemli tartışmaları beraberinde getiriyor. Telefonlarımızda saklanan veriler, özel hayatımızın en mahrem yönlerini içeriyor. Polisin, suçun ağırlığına bakılmaksızın bu verilere erişebilmesi, bireylerin mahremiyetini ihlal edebilir. Özellikle, yalnızca ağır suçlar değil, daha hafif suçlar için de bu tür erişimlerin mümkün kılınması, gizlilik sınırlarının genişletilmesi anlamına gelebilir. Kişisel verilerin izinsiz ve habersiz erişimi, bireylerin kendilerini devletin gözetimi altında hissetmesine yol açabilir. Bu durum mahremiyetin korunması gerektiğine inananlar için büyük bir endişe kaynağı.
Kararda yargı denetimi ve bilgilendirme zorunluluğu olsa da, bu süreçlerin gerçekten şeffaf ve etkili olup olmayacağı konusunda haklı olarak şüpheler olabilir.
17.01.2023
Kiracıyım, ev sahibim beni evden çıkarabilir mi?
Son dönemde kiraların fahiş şekilde artmasıyla eski kiracıları “ev sahibim beni evden çıkarır mı, çıkarabilir mi” korkusu aldı. Kiracılar her an sebepsiz yere çıkabiliyor ama ev sahipleri için bu daha zor. Ev sahibinin yani kiraya verenin kiracıyı evden çıkarabilmesi için bazı koşulların varlığı gereklidir. Son dönemde kiraların fahiş şekilde artmasıyla eski kiracıları “ev sahibim beni evden çıkarır mı, çıkarabilir mi” korkusu aldı. Kiracılar her an sebepsiz yere çıkabiliyor ama ev sahipleri için bu daha zor. Ev sahibinin yani kiraya verenin kiracıyı evden çıkarabilmesi için bazı koşulların varlığı gereklidir.
Hukuki durum nedir?Avusturya'da, Genel Medeni Kanun (ABGB) temel olarak kira sözleşmelerinin kurallarını düzenlemektedir. Kira sözleşmesine bağlı olarak, kira sözleşmelerindeki düzenlemeleri etkileyen ve kiracı ile ev sahibine hak ve yükümlülükler tanıyan iki kanun daha vardır. Bunlar, bir yanda Kiracılık Yasası (MRG) ve diğer yanda Kâr Amacı Gütmeyen Konut Yasasıdır (WGG). Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (ZPO) ev sahibini de ilgilendirmektedir, çünkü bu yasal metinler, kira sözleşmesinde süreler hakkında bir hüküm bulunmaması koşuluyla, kira sözleşmesinin fesihlerini ve ihbar sürelerini düzenlemektedir. Kira Yasası (MRG) kiracının çıkarlarını korur. Böylece kiracı, evden çıkarmaya karşı belirli bir korumadan yararlanır, bu nedenle ev sahibinin kiracıyı çıkarması kolay değildir. Ev sahibi, yalnızca belirli koşullar altında, kiracıyı önemli yasal nedenlerle ve belirli koşullar altında bildirimde bulunmadan bile fesh edebilir.
Yasal fesih sebepleri nelerdir?- Gereksinim: kiralananı kendisi, eşi, çocukları, torunları veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, kira sözleşmesini dava yoluyla sona erdirerek kiracının tahliyesini talep edebilir. Kiraya verenin konut ihtiyacı gerçek olmalıdır. Bu kapsamda kiraya verenin müsait başka bir taşınmazı varken konut gereksinimi gereği açacağı tahliye davası reddedilir. Bu nedenle acilen davada kiraya verenin ihtiyacının ve bu ihtiyacın kanunda sayılan kişiler bakımından olduğunun ispatı şarttır.- Kira bedelinin ödenmemesi: Kiracı, bir hatırlatmaya rağmen en az 8 gün borcunu ödememiş ise kiracının tahliyesini talep edebilir. Ancak kiracı ilk derece mahkeme duruşması sonunda ödemeyi yaparsa, ödeme gecikmelerinden kiracı ağır kusurlu olmadığı sürece fesh’in reddedilmesi gerekir, fakat bu durumda kiracı mahkeme masraflarını tazmin etmek zorundadır. - Kiralanan mülkün dezavantajlı kullanımı, örneğin: dairenin ihmal edilmesi, uygunsuz davranışların sergilenmesi, aynı evi paylaşan kişilerin birlikte yaşamasını imkansız veya çok zorlaştırması, vs.- Yıkım kararı: Bina yetkilileri evin yıkılmasına izin vermişse kiracıya fesih ihbarnamesi verilebilir. Bu durumda kiracıya uygun bir daire temin edilmelidir. - Dairenin kullanılmaması, daireyi üçüncü kişiye devretmek, kiracının ölümü vs.
Kiracılar MRG kapsamı dışında feshedilir mi?MRG'ye tabi olmayan süresiz kira sözleşmeleri, ev sahibi tarafından geçerli bir sebep olmaksızın fesh edilebilir. Ev sahibi sadece ihbar sürelerine uymak zorundadır. Bunlar kira sözleşmesinde kararlaştırılmamışsa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (ZPO) hükümleri uygulanır. MRG'ye tabi olmayan sabit süreli kiralamalar belirtilen tarihte sona erer. Ev sahibi, kiracıyı ancak belirli koşullar altında fesh edebilir. Nitelikli bir kira borcu veya dairenin önemli ölçüde uygunsuz kullanımı.
MRG kapsamında kira sözleşmesinin feshi: Tamamen veya kısmen MRG'ye tabi olan sabit süreli kiralamalarda, kiralama sözleşmede belirtilen tarihte sona erer. Ancak kira süresi en az 3 yıl olması gerekir. Kiracı, kira sözleşmesini süresinden önce fesh edebilse de, ev sahibi için daha zordur. Ev sahibi, geçici kira sözleşmesini yalnızca iki nedenden dolayi fesh edebilir. Evin dezavantajlı kullanımı durumunda birde kira borçlarının ödenmemesi durumunda sözleşme fesh edebilir.
11.09.2024
Avusturya yasalarına göre, bir işçi hastalık izni sırasında işten çıkarılabilir. Ancak bu durum, işverenin ücret ödeme yükümlülüğünü sona erdirmez. Eğer işçinin hastalık izni sırasında işten çıkarılmadan önce hak ettiği ücret ödeme süresi henüz tamamlanmadıysa, işverenin bu yükümlülüğü devam eder. İşveren, iş sözleşmesi sona ermiş olsa bile işçinin hak ettiği süre boyunca hastalık parasını ödemeye devam etmek zorundadır.Avusturya yasalarına göre, bir işçi hastalık izni sırasında işten çıkarılabilir. Ancak bu durum, işverenin ücret ödeme yükümlülüğünü sona erdirmez. Eğer işçinin hastalık izni sırasında işten çıkarılmadan önce hak ettiği ücret ödeme süresi henüz tamamlanmadıysa, işverenin bu yükümlülüğü devam eder. İşveren, iş sözleşmesi sona ermiş olsa bile işçinin hak ettiği süre boyunca hastalık parasını ödemeye devam etmek zorundadır.
Ücret Ödeme Süresi ve KapsamıAvusturya'da hastalık izni süresince işçinin hastalık parası alma hakkı işteki kıdemine bağlıdır. Genel olarak hastalık izni süresince maaşın tamamı ya da belirli bir yüzdesi işveren tarafından ödenir. Bunun ardından işçinin Sosyal Sigortalar Kurumu (Österreichische Gesundheitskasse - ÖGK) tarafından sağlanan hastalık parası hakkı doğar. Süreler şu şekildedir:1. İşveren Tarafından Ödenen Hastalık Ücreti:* 1 yıldan kısa kıdem: İlk 6 hafta boyunca tam maaş, sonraki 4 hafta yarım maaş.* 1-15 yıl arası kıdem: İlk 8 hafta boyunca tam maaş, sonraki 4 hafta yarım maaş.* 15 yıldan fazla kıdem: İlk 10 hafta boyunca tam maaş, sonraki 4 hafta yarım maaş.2. Sosyal Sigortalar Kurumu Tarafından Ödenen Hastalık Parası:* İşverenin ödeme yükümlülüğünün sona ermesinden sonra, işçi hastalık parası almaya hak kazanır. * Hastalık parası, işçinin maaşının %50'si ile %75'i arasında değişir.* Hastalık parası genellikle 26 hafta boyunca ödenir, ancak özel durumlarda bu süre 52 haftaya kadar uzatılabilir.Bu süreler ve oranlar belirli toplu iş sözleşmelerine veya sektörel düzenlemelere göre farklılık gösterebilir.
Hastalık Parası Hakkına Sahip OlanlarHastalık parası alma hakkı, belirli şartlar altında çalışanların birçoğunu kapsar:* Aktif bir çalışma ilişkisi olanlar: İşçinin hastalık nedeniyle aldığı ücret %50 veya daha az olduğunda hastalık parası hakkı doğar. Buna işçiler, memurlar ve çıraklar dahildir.* İş Piyasası Hizmetleri'nden (Arbeitsmarktservice) yardım alanlar: İşsizlik parası veya acil yardım alan kişiler bu kapsama girer.* Gönüllü olarak sigorta yaptıran düşük ücretli çalışanlar: ASVG'nin 19a maddesine göre, düşük ücretli çalışanlar gönüllü sigorta kapsamında hastalık parası alabilir.* Özel şartlar altında işsiz olan ve zorunlu sigortası sona eren kişiler: Koruma süresi boyunca hastalık parası alabilirler.* Serbest hizmet sağlayıcıları: ASVG'nin 4. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bu kişiler de hastalık parası hakkına sahiptir.* Diğer gruplar: Örneğin, sivil hizmet görevlileri, ebeler, diş hekimleri gibi meslek grupları da hastalık parası hakkına sahiptir.Hastalık Parası Süresi ve Miktarı* Hastalık Parası Süresi: Hastalık parası, hastalık izninin dördüncü gününden itibaren ödenmeye başlar. Temel olarak, hastalık parası 26 hafta boyunca ödenir. Ancak, hastalık izninden önceki 12 ay içinde en az altı ay boyunca zorunlu sağlık sigortası kapsamındaysanız, bu süre 52 haftaya kadar uzatılabilir. Bazı özel durumlarda, Avusturya Sağlık Sigortası Kurumu'nun (ÖGK) belirlediği kriterler uyarınca hastalık parası süresi 78 haftaya kadar çıkabilir.* Hastalık Parası Miktarı:* Çalışanlar: Hastalık izninin 4. gününden 42. gününe kadar, maaşın %50'si kadar hastalık parası ödenir. 43. günden itibaren ise bu oran %60'a yükselir. Tatil ve Noel ikramiyeleri gibi özel ödemeler hesaba katıldığında, bu tutara %17'lik bir ek yapılır.* İşsizlik Yardımı Alanlar: İşsizlik parası veya acil yardım alan kişiler için hastalık parası, alınan son işsizlik yardımı tutarına eşittir.* Düşük Ücretli Çalışanlar: Gönüllü sigorta kapsamında olan düşük ücretli çalışanlar için hastalık parası, hastalık izninin 4. gününden itibaren günlük 6,21 Euro olarak ödenir (2024 yılı için geçerli olan miktar).Hastalık Parası ÖdemesiHastalık parası, her dört haftada bir geriye dönük olarak ödenir. Ancak, hastalık izninin sona ermesi durumunda yapılan son ödeme için bu ödeme döngüsü geçerli değildir.
SonuçAvusturya iş hukukunda, hastalık izni sırasında işten çıkarılan işçilerin hakları açıkça korunmuştur. İşverenlerin, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra bile hastalık iznindeki işçiye ödeme yapma yükümlülüğü, çalışanların mali güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu düzenleme, işçilerin işgücü piyasasında adil bir şekilde korunmalarını ve iş güvencesinin teminat altına alınmasını sağlar.
13.12.2022
KADININ GÜCÜ VE HAKLARI
Eski toplumlarda erkekler daha çok haklara sahipti ve kadınlara ise oldukca çok az hak verilmişti. Bu durum zaman içerisinde değişerek daha adil bir hale gelmiştir. Böylelikle kadınlar için birçok hak ortaya çıkmıştır. Bu haklar her kadının temel hakkı olarak kabul edilmiştir. Kadınlar, haklarını aldıkları için daha özgür bir yaşama adım atmışlardır.Eski toplumlarda erkekler daha çok haklara sahipti ve kadınlara ise oldukca çok az hak verilmişti. Bu durum zaman içerisinde değişerek daha adil bir hale gelmiştir. Böylelikle kadınlar için birçok hak ortaya çıkmıştır. Bu haklar her kadının temel hakkı olarak kabul edilmiştir. Kadınlar, haklarını aldıkları için daha özgür bir yaşama adım atmışlardır.
Kadın hakları nelerdir?Kadın hakları, kadınların erkeklerle eşit olarak sahip olduğu sosyo ekonomik, siyasi ve yasal hakların tamamına verilen isimdir ve esasen insan haklarından öte bir şey değildir, diğer bir deyişle kadın hakları, çocuk hakları hepsinin temeli insan haklarıdır. Ama maalesef günümüz dünyasında kadınlar bu haklardan mağdur olduklari için, insan haklarının yanı sıra kadın haklarına ya da çocuk haklarına ayrıca ihtiyaç duyulmuştur. Böyle bir sorun olmasaydı insan hakları kavramı hem kadınlar hem çocuklar için yeterli olacaktı. Ancak ne yazık ki, böyle bir dünyada yaşamadığımız için kadınların haklarının somut olarak belirlenmesine ve güvence altına alınmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Hangi kanunlar kadın için geçerlidir?Kanunlar tüm vatandaşlar için geçerlidir ve anayasada herkes eşittir. Fakat bazı durumlarda kadınların haklarını korumak için özel yasalara ihtiyaç duyulmuştur. Aslında kadın ve erkek aynı haklara sahiptir. Ancak kadınların özel haklara ve özel korumaya ihtiyacı vardır (örn. doğum izni, aile içi şiddete karşı koruma, vs.). Bu her zaman böyle değildi. Uzun bir süre Avusturya'da kadınların erkeklerden daha az hakkı vardı. Okula gitmelerine veya okumalarına, pek çok meslek icra etmelerine, ve oy kullanmalarına da izin verilmedi. Evde, adam kararları verirdi. Kadın hareketinde bircok kişi kadın ve erkek için eşit haklar için mücadele etti. Zamanla kadınların daha fazla hakkı oldu. Maalesef bugün bile adaletsizlikler devam ediyor ve bu yüzden kadın-erkek eşitliği için mücadele eden bir çok insan var.
Hangi yasal hükümler özellikle kadınlar için önemlidir?Kadının özgürlük, mülkiyet ve güvenlik hakkı bulunmaktadır. Mülkiyet hakkı her iki cinsiyet içinde eşit sağlanmaktadır. Kadınlar fikir ve düşüncelerini özgürce ifade etme hakkına sahiptir. Aksi halde baskı karşısında kadınlar ses çıkaramazlar. Ancak ifade ve fikir özgürlügü kadının önemli olduğunu göstermektedir. Kadın istediği kişi ile özgürce evlenme hakkına sahiptir. Bu konuda baskı veya şiddet yapılamaz. Kadın eşit miras hakkına sahiptir. Miras durumunda kadın ve erkek farklı haklara sahip değillerdir. Yani miras konusunda kadınında hakları korunmaktadır. Kadın seçme ve seçilme hakkına da sahiptir. Bundan dolayı devletin her kademesinde kadınların görev alması mümkündür. Kadının temel haklarından biriside calışma hakkıdır. Kadın istediği her işte çalışma hakkına sahiptir. Bu düzenlemeler, kadınların aynı iş için erkeklerle aynı ücreti almalarını ve işe giriş ve terfi için aynı fırsatlara sahip olmalarını sağlamayı amaçlamaktadır.
Kadınlar bu haklarından nasıl haberdar olabilirler? Özellikle kadınları haklarından haberdar etmek ve bu hakları kullanmasının önündeki engelleri kaldırmak devletin en önemli görevlerindendir. Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan kadına karşı şiddeti tartışırken kadının gücünü, sahip olduğu değerleri ve var olan, kullanılmayı bekleyen haklarını konuşmayı da ihmal etmemek gerekmektedir. Güçlü kadın haklarından haberdar olan, sahip olduğu bilginin gücüyle tüm zorlukların üstesinden gelebilen bir kadın modelidir. Zira bilgi güçtür ve bu bilgiye sahip kadın güçlüdür. Bu noktada kadınların haklarını öğrenmesi ve bu haklarını yeri geldiğinde kullanmayı bilmesi son derece önemlidir. Güçlü kadın, güçlü topluma ulaşmanın anahtarıdır.
07.08.2024
Avusturya Yüksek Mahkemesi'nin (Oberster Gerichtshof - OGH) verdiği kararlar, ülkenin hukuk sisteminde önemli bir rol oynar ve pek çok hukuki uyuşmazlığın çözümünde emsal oluşturur. Bu makalede, telefon hizmetleri ve servicepauschale geri ödemeleri bağlamında öne çıkan iki önemli kararı inceleyeceğim: 4 Ob 62/22d ve 4 Ob 59/22p. Bu kararlar, kullanıcı hakları ve hizmet sağlayıcıların sorumlulukları hakkında önemli hükümler taşımaktadır. Avusturya Yüksek Mahkemesi'nin (Oberster Gerichtshof - OGH) verdiği kararlar, ülkenin hukuk sisteminde önemli bir rol oynar ve pek çok hukuki uyuşmazlığın çözümünde emsal oluşturur. Bu makalede, telefon hizmetleri ve servicepauschale geri ödemeleri bağlamında öne çıkan iki önemli kararı inceleyeceğim: 4 Ob 62/22d ve 4 Ob 59/22p. Bu kararlar, kullanıcı hakları ve hizmet sağlayıcıların sorumlulukları hakkında önemli hükümler taşımaktadır.
a. 4 Ob 62/22dBu olayda, bir telefon hizmeti kullanıcısı, hizmet sağlayıcısının vaat ettiği hizmetleri sunmaması üzerine yargıya başvurdu. Kullanıcı, internet bağlantısının sürekli olarak kesildiğini ve bu durumun iş ve günlük yaşamında ciddi sorunlara yol açtığını belirtti. Ayrıca, bu kesintilere rağmen servicepauschale ücretlerinin tam olarak alındığını ifade ederek geri ödeme talebinde bulundu.
Mahkeme Kararı:Yüksek Mahkeme, kullanıcının iddialarını haklı bularak hizmet sağlayıcısının yükümlülüklerini yerine getirmediğine hükmetti. Mahkeme, kullanıcıların ödedikleri ücretler karşılığında kesintisiz ve kaliteli hizmet alma hakkına sahip olduğunu vurguladı. Bu nedenle, hizmetin sağlanamaması durumunda servicepauschale ücretlerinin geri ödenmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca, hizmet sağlayıcısının bu tür sorunları önlemek için gerekli tedbirleri alması gerektiğini ifade etti.
b. 4 Ob 59/22p Bu davada, bir diğer telefon hizmeti kullanıcısı, hizmet sağlayıcısının yanlış faturalandırma yaptığını ileri sürdü. Kullanıcı, belirli bir dönemde kullanmadığı hizmetler için yüksek faturalar aldığını ve bu durumu hizmet sağlayıcısına bildirmesine rağmen sorunun çözülmediğini belirtti. Bu nedenle, fazla ödenen miktarın geri iadesi için yasal işlem başlattı.
Mahkeme Kararı:Bu davada da Yüksek Mahkeme, kullanıcının iddialarını haklı buldu ve hatalı faturalandırma nedeniyle fazla ödenen miktarın geri ödenmesine karar verdi. Mahkeme, hizmet sağlayıcılarının faturalandırma sürecinde dikkatli ve doğru olmaları gerektiğini, aksi takdirde kullanıcıların mağduriyet yaşayacağını belirtti. Ayrıca, kullanıcıların haklarının korunması için faturalandırma hatalarının hızlı ve etkili bir şekilde düzeltilmesi gerektiğine hükmetti.
Kararların Önemi ve SonuçlarıYüksek Mahkeme'nin bu kararları, telefon hizmeti kullanıcılarının haklarını koruma açısından önemli emsaller oluşturmuştur. Kararlar, aşağıdaki önemli noktaları vurgulamaktadır:
* Hizmet sağlayıcıları, taahhüt ettikleri hizmetleri kesintisiz ve kaliteli bir şekilde sunmakla yükümlüdür.* Hizmetin sağlanamaması durumunda, kullanıcılar ödedikleri servicepauschale ücretlerinin geri ödenmesini talep edebilirler.* Faturalandırma sürecinde yapılan hatalar, kullanıcıların mağduriyetine yol açar ve bu nedenle fazla ödenen miktarların geri ödenmesi gerekmektedir.* Kullanıcılar, haklarını korumak için yasal yollara başvurabilirler ve mahkemeler, kullanıcıların mağduriyetlerini gidermek için gerekli kararları alabilirler.
Servicepauschale ile İlgili Güncel GelişmelerMobil operatörler, servicepauschale uygulamasına yönelik bireysel davalardaki geri ödeme kararlarının büyük çaplı davalar için belirleyici olmadığını savunuyor. Avusturya Telekomünikasyon Düzenleyici Kurumu (RTR) bu ücretleri on yılı aşkın süredir onaylıyor. Tüketici grupları ve müşteriler, 2011'den beri bu ücrete karşı çıkıyor. Bazı davalarda müşterilere geri ödeme kararı verilmiş, operatörler bu kararları kabul etmiş, ancak toplu geri ödemeye karşı çıkmışlardır. Magenta ve A1 Telekom Austria, bireysel davaların toplu davalar üzerinde etkisi olmadığını belirtiyor. Fitness merkezlerine yönelik benzer bir kararda mahkeme, hizmet sağlanmadığı gerekçesiyle ücretleri iptal etmişti. Mobil operatörler ise bu ücretlerin RTR tarafından onaylandığını ve yıllık olarak topluca faturalandırıldığını vurguluyor. Yıl başında, servicepauschale kısmen kaldırılarak aylık mobil ücretlere eklenmiş, tarifeler ortalama iki ila üç Euro artmıştır. Mahkemenin ücretlerin geri ödenmesi gerektiğine karar vermesi durumunda yüz milyonlarca Euro'luk bir maliyet söz konusudur.
Ne Yapabilirsiniz?Operatörünüzden (Drei, A1, Magenta, MTEL, RedBull, Bob, ASAK, Kabelplus, LIWEST veya Salzburg AG) doğrudan geçmişte ödenen tutarların geri ödenmesi için talep edebilirsiniz. Eğer Operatör ödeme yapmazsa, geri ödemeyi bir avukat aracılığı ile talep edebilirsiniz. Başlangıçta reddedilen tüm müşteriler, süreç sonunda tüm servicepauschale ücretlerini faizleriyle birlikte geri almıştır. Telekom sağlayıcısı, başarılı bir talep sonrası tüm masrafları karşılamak zorunda olduğu için bu işlem müşteriler için ücretsizdir.
09.11.2022
Gaz ve akaryakıt ısıtması Gaz ve akaryakıt ısıtması yakında tarih olacak
Bakanlar Kurulu, 2040 yılına kadar yenilenebilir ısıtma sistemlerine geçiş kararı aldı. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik savaşı bize enerji arzımızın ne kadar savunmasız olduğunu gösterdi. Yenilenebilir ısı yasası ile bu yolda büyük bir adım atılıyor. Değiştirilen her eski akaryakıt ve gaz ısıtma sistemi bizi Rusya'dan bağımsız kılacak ve iklimimizi koruyacaktır. Bu durumda doğal gazın aşamalı olarak kaldırılması tek çözümdür. Yasa 1 Ocak 2023'ten itibaren yeni binalara artık gazlı ısıtma kurulamayacağını şart koşuyor. 2035 yılına kadar iklime zarar veren tüm akaryakıtlı ısıtma sistemleri değiştirilecek ve 2040 yılın da Avusturya'daki tüm ısıtma sistemleri yenilenebilir enerjilere dönüştürülecek. Bakanlar Kurulu'nda alınan kararla birlikte yasa tasarısı Meclis'e sevk edilecek. Ancak yasanın yürürlüğe girmesi için Parlamento'da üçte iki çoğunluk gerekiyor. Bunun için şimdi muhalefet partileriyle görüşmeler yapılacak. Yeşiller SPÖ'nün oylarını umuyor. Gazlı ısıtma sistemlerinin çoğu başkentte olduğu için Viyana’da SPÖ'nün oyuna ihtiyacı var. Bakanlar Kurulu, 2040 yılına kadar yenilenebilir ısıtma sistemlerine geçiş kararı aldı. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik savaşı bize enerji arzımızın ne kadar savunmasız olduğunu gösterdi. Yenilenebilir ısı yasası ile bu yolda büyük bir adım atılıyor. Değiştirilen her eski akaryakıt ve gaz ısıtma sistemi bizi Rusya'dan bağımsız kılacak ve iklimimizi koruyacaktır. Bu durumda doğal gazın aşamalı olarak kaldırılması tek çözümdür. Yasa 1 Ocak 2023'ten itibaren yeni binalara artık gazlı ısıtma kurulamayacağını şart koşuyor. 2035 yılına kadar iklime zarar veren tüm akaryakıtlı ısıtma sistemleri değiştirilecek ve 2040 yılın da Avusturya'daki tüm ısıtma sistemleri yenilenebilir enerjilere dönüştürülecek. Bakanlar Kurulu'nda alınan kararla birlikte yasa tasarısı Meclis'e sevk edilecek. Ancak yasanın yürürlüğe girmesi için Parlamento'da üçte iki çoğunluk gerekiyor. Bunun için şimdi muhalefet partileriyle görüşmeler yapılacak. Yeşiller SPÖ'nün oylarını umuyor. Gazlı ısıtma sistemlerinin çoğu başkentte olduğu için Viyana’da SPÖ'nün oyuna ihtiyacı var.
Neler değişecek?Avusturya'da şu anda 530.000 akaryakıt ısıtma sistemi, 1,25 milyon ise gazlı ısıtma sistemi bulunmaktadır. Haneler şu anda tüm doğal gazın dörtte birini tüketiyor, bunu azaltmak için yenilenebilir ısı Yasası'na karar verildi. 2023'ten itibaren, Avusturya'daki yeni binalara gazlı ısıtma artık kurulmayacak. Fakat planlanmış ve yapım aşamasında olan binalar için istisnalar var. 2023'ten itibaren, fosil yakıt ve kömür ısıtma sistemleri yenilenebilir ısıtma sistemleriyle değiştirilecektir. 2020'den beri yeni binalarda mazot ve kömürle ısıtma yasaklandı. Özellikle eski kömür ve akaryakıt ısıtma sistemlerinin zorunlu değişimi başlayacak. Bu, 1980'den önce üretilen tüm mazotlu ısıtıcılar için geçerlidir. Bunun için kapsamlı yatırımlar var. 2035 yılına kadar, Avusturya'daki tüm eski kömür ve akaryakıt ısıtma sistemleri, modern, yenilenebilir bir ısıtma sistemi ile değiştirilecek veya yenilenebilir gazla çalıştırılacaktır.
Nasıl bir yardım paketi bizleri bekliyor? Yenilenebilir ısıtma sistemine geçiş için kapsamlı bir finans programı eşlik ediyor. 2026 yılına kadar halihazırda toplam 2 milyar euro hazır bulunmaktadır. Şimdi akaryakıt ısıtma sistemini değiştirmeye karar veren herkes 7.500 Euro, gazlı ısıtmanın değiştirilmesi için ise 9.500 Euro alacak. Binaların yenilenmesi için kapsamlı sübvansiyonlar mevcuttur. Çok katlı konut binalar için özel yardım paketleri bulunmaktadır. Düşük gelirli insanlar için, yeni ısıtma sisteminin yüzde 100'üne kadar “herkes için temiz ısıtma desteği” ile finanse edilecektir.
Şirketler icin enerji yardımı ne zaman başlıyor? 7 Kasım 2022 gününden itibaren şirketler, enerji yardımı için ön kayıt yaptırabilirler. Finansman düzeyine bağlı olarak, enerji maliyeti sübvansiyonunun 2.000 € ila 50 milyon Euro arasında şirketleri desteklemesi amaçlanmaktadır. Finansman yönergeleri şu anda sözde bildirim için AB Komisyonu'ndadır. AB Komisyonu'nun bu onayı, şirket sübvansiyonları için zorunludur ve önümüzdeki birkaç gün içinde bekleniyor. Kayıt 21 Kasım 2022'ye kadar mümkündür. Şirketler daha sonra bir sevk teyidi ve resmi başvuru teslim süresi hakkında bilgi alacaklardır. Bu muhtemelen 22 Kasım'dan itibaren mümkün olmalıdır. Her şirket için yalnızca bir başvuru yapılabilir.
10.07.2024
2024 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Türkiye, son 16 turunda Avusturya'yı 2-1 mağlup etti. Bu zaferde Türkiye'nin gollerini Merih Demiral kaydetti. Ancak, Demiral'ın attığı gol sonrası yaptığı "Bozkurt" işareti dünya basınında geniş yankı uyandırdı. UEFA, bu gol sevinci nedeniyle Merih Demiral hakkında soruşturma başlatmış ve futbolcuya 2 maç men cezası verilmiştir. 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Türkiye, son 16 turunda Avusturya'yı 2-1 mağlup etti. Bu zaferde Türkiye'nin gollerini Merih Demiral kaydetti. Ancak, Demiral'ın attığı gol sonrası yaptığı "Bozkurt" işareti dünya basınında geniş yankı uyandırdı. UEFA, bu gol sevinci nedeniyle Merih Demiral hakkında soruşturma başlatmış ve futbolcuya 2 maç men cezası verilmiştir.
Bu yazıda, UEFA Talimatlarına göre siyasi içerikli davranışların olası cezalarını ve süreci detaylıca inceleyeceğim.
UEFA Disiplin Talimatı’nın 31. maddesi 4. fıkrası uyarınca, UEFA İcra Komitesi, UEFA Başkanı, UEFA Genel Sekreteri ve UEFA Disiplin Kurulları, müsabaka sırasında yaşanan etik ve disiplin kurallarına aykırı davranışlar için müfettişler görevlendirebilir. Atanan müfettiş, maç esnasında gerçekleşen etik ve disiplin ihlallerini soruşturur. Eğer yeterli delil bulursa ve ihlalin gerçekleştiği konusunda kuvvetli bir şüpheye sahipse, gerekçesini sunarak ilgili kişiyi UEFA Disiplin Kuruluna sevk eder.
Merih Demiral ve Olası Cezalar Merih Demiral’ın "Bozkurt" işareti yapması nedeniyle UEFA yetkilileri, futbolcunun "Uygun Olmayan Davranışlarda" bulunduğu gerekçesiyle soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturma, işaretin siyasi içerikli olup olmadığını belirlemeye yönelik olmuştur. UEFA Disiplin Talimatı uyarınca, siyasi içerikli davranışlar çeşitli cezalarla sonuçlanabilir. Soruşturmanın sonucunda, ihlalin gerçekleştiğine kanaat getirilmiş ve Merih Demiral'a 2 maç men cezası verilmiştir. UEFA Disiplin Talimatı m.6/2'de belirtildiği üzere, yeterli delil ve gerekçe bulunduğunda ceza verilmesi mümkündür. Ancak yeterli deliller mevcutsa ve ihlal gerekçelendirilmişse, UEFA Etik ve Disiplin Kurulu ceza verme yetkisine sahiptir.
Emsal Nitelikteki Olaylar - Xherdan Shaqiri, Granit Xhaka ve Kartal İşareti: 2018 Dünya Kupası'nda İsviçreli futbolcular Shaqiri ve Xhaka, Sırbistan karşısında attıkları gol sonrası "Kartal" işareti yapmış ve 10.000 İsviçre Frangı para cezası almışlardır.
- Wout Weghorst ve Aslan İşareti: 2021'de Hollanda-Gürcistan maçında Weghorst, "Aslan" işareti yapmış ancak herhangi bir ceza almamıştır.
- Celtic Taraftarları ve Filistin Bayrakları: 2023’te Celtic taraftarları, Filistin bayrakları açmış ve kulübe para cezası verilmiştir. Ancak Bayern Munich’in Ukrayna bayrağı açma eylemi cezasız kalmıştır.
Sonuç Müsabaka sırasında yapılan siyasi içerikli davranışlar UEFA tarafından bazen ihlal olarak değerlendirilmekte, bazen ise değerlendirilmemektedir. Merih Demiral’ın "Bozkurt" işareti hakkında yapılan soruşturma, bu eylemin siyasi içerikli olup olmadığını belirlemeye yönelik olmuştur. UEFA müfettişi ihlal tespit etmiş ve bu nedenle Demiral’a 2 maç men cezası verilmiştir.
Merih Demiral’ın yapmış olduğu eylemin siyasi içerikte olup olmadığına değinmeksizin, UEFA müfettişinin yapacağı soruşturma sonucunda ihlalin mevcut olduğu kanaatine varılmıştır. Bu durumda, UEFA Etik ve Disiplin Kurulu, uyarı, kınama, para cezası veya müsabakadan men cezası gibi yaptırımları uygulayabilmektedir. Demiral'a verilen 2 maç men cezası, UEFA'nın bu tür davranışlara karşı aldığı sert tutumu yansıtmaktadır.
Verilen bu karar da Türkiye'ye çifte standart uygulandığı görülmektedir. Xherdan Shaqiri ve Granit Xhaka'nın 2018 Dünya Kupası'nda yaptıkları "Kartal" işareti sonrası sadece para cezası ile cezalandırılması, Wout Weghorst'un "Aslan" işareti sonrası ceza almaması gibi örnekler, UEFA'nın tutarsız ve adil olmayan bir yaklaşım sergilediğini göstermektedir. Bu karar, UEFA'nın insana ve millete saygı tutumuyla örtüşmemektedir.
UEFA’nın benzer eylemler için farklı cezalar vermesi, kurumun tarafsızlık ilkesine gölge düşürmekte ve çifte standart uygulandığı izlenimini yaratmaktadır. Merih Demiral’a verilen 2 maç men cezası, bu tür adaletsizliklerin ve çifte standart uygulamalarının bir örneği olarak öne çıkmaktadır. Bu tür kararlar, futbolun evrensel değerleri olan adalet, eşitlik ve saygı prensiplerine zarar vermekte, UEFA'nın güvenilirliğini sorgulatmaktadır.
12.10.2022
Enerji krizinin iş dünyasında ki etkileri
Enerji krizi sadece özel hayatımızı değil aynı zamanda çalışma hayatını da etkileyecek hatta muhtemelen kalıcı olarak değiştirecektir. Uzmanlar birkaç yıl boyunca enerji sıkıntısı olacağını varsayiyorlar. Enerji fiyatları şimdiden önemli ölçüde arttı. Doğal gaz, sanayi için önemli enerji kaynağı olmaya devam ediyor. Birçok şirket, maliyet nedenleriyle şimdiden önemli ölçüde daha fazla enerji tasarrufu yapmak zorunda. Şirketteki tasarruf önlemleri çoğu zaman çalışanları da etkileyecektir. Artan enerji maliyetlerinden çalışanlar da etkilendiğinden, ortaya çıkan maliyetleri isverenin karşılayıp karşılayamayacağı sorusu yeniden gündeme gelmektedir. Enerji krizi sadece özel hayatımızı değil aynı zamanda çalışma hayatını da etkileyecek hatta muhtemelen kalıcı olarak değiştirecektir. Uzmanlar birkaç yıl boyunca enerji sıkıntısı olacağını varsayiyorlar. Enerji fiyatları şimdiden önemli ölçüde arttı. Doğal gaz, sanayi için önemli enerji kaynağı olmaya devam ediyor. Birçok şirket, maliyet nedenleriyle şimdiden önemli ölçüde daha fazla enerji tasarrufu yapmak zorunda. Şirketteki tasarruf önlemleri çoğu zaman çalışanları da etkileyecektir. Artan enerji maliyetlerinden çalışanlar da etkilendiğinden, ortaya çıkan maliyetleri isverenin karşılayıp karşılayamayacağı sorusu yeniden gündeme gelmektedir.
Home office bir sonraki kriz için çare mi?Korona pandemisinden sonra evden çalışmak artık enerji kriziyle başa çıkmak için de kullanılabilir. Ofis ve idari çalışanlar evden çalışıyorsa, birçok ofis alanının artık soğutulması veya ısıtılması gerekmez. İnsanlar artık işe arabayla gitmediği için daha fazla enerji tasarrufu sağlanır. Yasama organı bir ev ofis yükümlülüğü getirmiyorsa veya buna karşılık gelen bir sözleşme düzenlemesi yoksa, işverenler işgücünü tek taraflı olarak ev ofisine aktaramazlar. Daha uzun bir süre boyunca home office de bile hiç çalışmak mümkün değilse, maaş ödeme yükümlülüğü de kalkar. Home officede çalışanlar tüm gün evde kaloriferi yakmak yerine ofise geri dönmek isteyebilirler. Fakat home office işçinin tek taraflı talebi ile sağlanabilen bir durum değildir. Tarafların bu çalışma biçimine dönmeyi birlikte kararlaştırmış olması gerekir. Sözleşme istifa süresine riayet edilmededn bir günde iptal edilemez. Ancak, şirketten ev ofisi için bir enerji yardimi üzerinde anlaşmaya varılırsa ve enerji maliyetleri tekrar düşerse bu kolayca iptal edilir.
İşverenler ofisteki ısıtmayı kesebilir mi? İş yeri yönetmeliği kurallarına göre Avusturya’da iş yerleri ve kamusal alanlar sadece 19 ila 25 dereceye kadar ısıtılabilecek. Ofiste 19 derece temelde yeterli olurken, yüksek eforlu iş yerlerinde en az 12 derece olmalıdır. Özellikle soğuğa karşı hassas olanlar, işyeri konseyi aracılığıyla sıcaklığı yükseltmeye çalışmalıdır. İşverene sormadan çalışanlar şahsi elektrikli ısıtıcıları prize takamaz. Ancak işverenler çalışanların sağlığını korumak ile yükümlüdür. Fakat istisnai durumlarda bu ısıtmalar kullanılabilinir.
İş yerinde cep telefonunu şarj etmek serbest mi?Ofiste özel bir cep telefonunu şarj etmek, düşük maliyetler nedeniyle daha çok sınırda bir durumdur. Her halükarda iş telefonu şarj etmek mümkündür.
Bir şirkette dogal gaz tamamen kesilirse ne yapılır?Oda sıcaklığı minimum değerlerin altına düşerse ve bu durum hızla giderilemezse, insanlar eve gönderilir veya elektrikli ısıtma alternatif olarak düşünebilinir. İsviçreli iş derneği Economiesuisse geçtiğimiz günlerde enerji kesintilerini önlemek için çalışmayı gece ve hafta sonlarına kaydırma önerisine dikkat çekti. Avusturya'da bunun için kanun ve toplu sözleşmelerde düzenlemeler yapılması gerekiyor. Pazar günü çalışma yasağına geçici istisnalar oluşturulmalı veya mevcut istisnalar genişletilmelidir. Bu da çok pahalı olup olmayacağı sorusunu gündeme getiriyor.
12.06.2024
Enflasyon, bir ekonomide mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesinin sürekli olarak artmasıdır ve bu durum, para biriminin satın alma gücünün düşmesine neden olur. Avusturya, son yıllarda küresel ve yerel faktörlerin etkisiyle enflasyonla mücadele eden ülkeler arasında yer almaktadır. Hukukun bu bağlamda rolü, enflasyonun kontrolü, ekonomik istikrarın sağlanması ve bireylerin haklarının korunması açısından kritik öneme sahiptir.Enflasyon, bir ekonomide mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesinin sürekli olarak artmasıdır ve bu durum, para biriminin satın alma gücünün düşmesine neden olur. Avusturya, son yıllarda küresel ve yerel faktörlerin etkisiyle enflasyonla mücadele eden ülkeler arasında yer almaktadır. Hukukun bu bağlamda rolü, enflasyonun kontrolü, ekonomik istikrarın sağlanması ve bireylerin haklarının korunması açısından kritik öneme sahiptir.
Enflasyonun SebepleriEnerji Fiyatları: Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, Avusturya'da enflasyonun başlıca nedenlerinden biridir. Özellikle petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artışlar, ulaştırma ve üretim maliyetlerini artırarak genel fiyat seviyesini yükseltmektedir.
Tedarik Zinciri Sorunları: Küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıklar, özellikle COVID-19 pandemisi sonrasında belirgin hale gelmiştir. Bu aksaklıklar, üretim süreçlerini ve malzeme teminini zorlaştırarak maliyet artışlarına yol açmaktadır.
Talep Artışı: Ekonominin pandemi sonrası toparlanma sürecinde, tüketici talebinde hızlı bir artış yaşanmıştır. Talep artışı, arzın yetersiz kaldığı durumlarda fiyatların yükselmesine neden olmaktadır.
Para Politikası: Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) genişlemeci para politikaları da enflasyonu etkileyen bir diğer faktördür. Düşük faiz oranları ve yüksek likidite, tüketici harcamalarını ve yatırım faaliyetlerini teşvik ederek talep yönlü enflasyonu tetikleyebilir.
Enflasyonun Güncel DurumuAvusturya güçlü bir ekonomik yapıya sahip olmasına rağmen, küresel ekonomik dalgalanmalar ve iç dinamikler nedeniyle enflasyonla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle 2022 ve 2023 yıllarında, COVID-19 pandemisi sonrası toparlanma süreci ve enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, enflasyon oranlarının yükselmesine yol açmıştır. 2023 yılında, ülkedeki enflasyon oranı yaklaşık %10 seviyelerine ulaşmıştır.
Enflasyonun Hukuki Düzenlemeler Üzerindeki EtkisiEnflasyon, birçok hukuki düzenlemeyi doğrudan etkiler. Özellikle iş hukuku, kira hukuku ve tüketici hakları gibi alanlarda enflasyonun etkileri belirginleşir.
İş Hukuku:Enflasyonun yükselmesi, işçi ücretlerinin alım gücünü azaltır. Bu durum, toplu iş sözleşmeleri ve asgari ücret düzenlemelerinde değişiklik yapılmasını gerektirebilir. Ülkede sendikalar ve işveren birlikleri, enflasyon oranlarına göre ücret artışlarını müzakere eder. Hukukun bu süreçteki rolü, adil ve dengeli bir ücret düzenlemesinin sağlanmasıdır.
Kira Hukuku:Kira bedelleri, enflasyon oranlarına bağlı olarak artış gösterebilir. Ülkede kira sözleşmeleri genellikle enflasyon endeksli olarak düzenlenir. Bu durum, kiracıların korunmasını zorunlu kılar. Hukuki düzenlemeler, kiracıların aşırı kira artışlarından korunması için belirli sınırlar koyar ve kiraların makul seviyelerde tutulmasını sağlar.
Tüketici Hakları:Enflasyon, tüketici fiyatlarını artırır ve bu durum, tüketicilerin korunmasını zorunlu kılar. Avusturya'da tüketici haklarını koruyan yasalar, enflasyonun etkilerini hafifletmeyi amaçlar. Örneğin, fiyat şeffaflığı, adil ticaret uygulamaları ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi gibi önlemler, enflasyon karşısında tüketicilerin haklarını korur.
Hukukun Enflasyonla Mücadeledeki RolüHukuk, enflasyonla mücadelede çeşitli mekanizmalar sağlar. Para politikalarının düzenlenmesi, maliye politikalarının kontrolü ve piyasa denetimleri, enflasyonun kontrol altına alınmasında önemli rol oynar.
Para Politikaları:Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ve aldığı kararlar, enflasyonun kontrolünde kritik öneme sahiptir. Avusturya'da Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi yaparak fiyat istikrarını sağlamaya çalışır. Faiz oranlarının belirlenmesi ve para arzının kontrolü, enflasyonla mücadelede kullanılan başlıca araçlardır.
Maliye Politikaları:Hükümetin maliye politikaları, enflasyon üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Vergi düzenlemeleri, kamu harcamaları ve borçlanma politikaları, enflasyonun kontrolünde kullanılır. Hükümet, bütçe disiplinini koruyarak ve vergi politikalarını düzenleyerek enflasyonun etkilerini azaltmaya çalışır.
Piyasa Denetimleri:Piyasa denetimleri ve rekabet hukuku, enflasyonun olumsuz etkilerini azaltmada önemli rol oynar. Rekabet hukuku, piyasalarda tekelci davranışları engelleyerek fiyatların makul seviyelerde kalmasını sağlar. Ayrıca, piyasa denetimleri ile spekülatif fiyat artışlarının önüne geçilir.
Hukukun enflasyon üzerindeki rolü, ekonomik istikrarın sağlanması ve bireylerin haklarının korunması açısından kritik öneme sahiptir. İş hukuku, kira hukuku ve tüketici hakları gibi alanlarda yapılan düzenlemeler, enflasyonun olumsuz etkilerini hafifletmeye yönelik önemli adımlardır. Ayrıca, para ve maliye politikaları ile piyasa denetimleri, enflasyonla mücadelede etkin araçlar olarak kullanılır.
10.08.2022
Hava Parası (Ablöse)
Kira Hukuku Kanunu'nun (MRG) tam uygulama alanında Hava Parası yasağı bulunmaktadır. Ama istisnai durumlarda ev sahibi veya önceki kiracı geride kalan mobilyalar için bir ücret talep etme hakkı vardır (§ 10 MRG). Avusturya'nın birçok şehrinde konut çok pahalıdır ve bir daire bulmak da zor olabilir. Viyana, Salzburg ve Innsbruck'ta ucuz yaşam alanı mücadelesi özellikle zordur, bazen ev sahipleri bu durumu fırsat bilip acımasızca yararlanır. Bu durumda kira sözleşmesinde haksız hükümler yer almakla kalmayıp bazı durumlarda yasal olmayan tazminat da talep edilmektedir. Apartman dairesi arayanlar, bilmedikleri veya reddedilme korkusuyla bunu kabul ederler ve kanunen ödemek zorunda olmadıkları masrafları kendilerine yüklenirler.Kira Hukuku Kanunu'nun (MRG) tam uygulama alanında Hava Parası yasağı bulunmaktadır. Ama istisnai durumlarda ev sahibi veya önceki kiracı geride kalan mobilyalar için bir ücret talep etme hakkı vardır (§ 10 MRG). Avusturya'nın birçok şehrinde konut çok pahalıdır ve bir daire bulmak da zor olabilir. Viyana, Salzburg ve Innsbruck'ta ucuz yaşam alanı mücadelesi özellikle zordur, bazen ev sahipleri bu durumu fırsat bilip acımasızca yararlanır. Bu durumda kira sözleşmesinde haksız hükümler yer almakla kalmayıp bazı durumlarda yasal olmayan tazminat da talep edilmektedir. Apartman dairesi arayanlar, bilmedikleri veya reddedilme korkusuyla bunu kabul ederler ve kanunen ödemek zorunda olmadıkları masrafları kendilerine yüklenirler.
Hangi tür hava parası vardır – kanunca hangilerine izin veriliyor?Birçok hava parası çeşitleri vardır fakat hepsine izin verilemez. En yaygın varyantlar şunlardır: eve yapılan yatırım parası, mobilya değiştirme parası, ev sahibinin fesihten feragat etmesi için hava parası ve kara para. Tahmin edebileceğiniz gibi, kara para yasa dışıdır. Bu, bir daireye hak kazanılması için ev sahibine yapılan bir kerelik ödemedir. Bu uygulama suçtur ve her koşulda bildirilmelidir. İlk üç varyanta, belirli koşullar altında kiracılık yasası kapsamında izin verilir.
Yatırım için hava parası: Bir evde uzun vadeli oturacak kiracılar için yatırım yapmak, yaşamı veya yaşam kalitesini gözle görülür şekilde iyileştirir. Prensipte bu yatırımlar, ileride çıkabilecek ihtilafları önlemek için sadece daire sahibine danışılarak yapılmalıdır. Ayrıca mal sahibinin üstlenmesi gereken masraflar da (tadilat, yenileme) vardır. Yatırım, son 20 yılda gerçekleşmişse, dairenin önemli ölçüde iyileşmesine yol açıyorsa, kira sözleşmesinin süresinin uzamasına yol açıyorsa, yapılmalıdır. Yatırım maliyetlerinin ödenmesi, fesih tarihinden itibaren 14 gün içinde kaydedilmelidir. Ayrıca uygun faturalar ve makbuzlar sunulmalıdır. Daire sahibi önceki kiracıdan meydana gelen hasarlar için eve yatırım yaptığında, bir sonraki kiracı’dan dairenin kirasını artırmadan, masrafları talep edebilir. Evdeki yaşam kalitesini artırmak için ev sahibi tarafından yapılan harcamalar, kiracılara itfa şeklinde devredilemez - ancak burada kira bedellerinde artışa izin verilir.
Mobilya için hava parası: Bir mobilya değişimi genellikle önceki ve sonraki kiracılar arasında gerçekleşir. Bu ikisi, örneğin hazır bir mutfak için bir fiyat üzerinde anlaşıp bu satışı sözleşmeyle belgelemeleri gerekir. Ancak yeni kiracı mobilyayı devralmayı da reddedebilir, bu durumda eski kiracı mobilyaları kiralanan daireden çıkarmak zorundadır.
Hava parasındaki en büyük sorun nedir?Buradaki en büyük sorun evin maliyetlerinin belirlenmesidir. Temel olarak:
Yapısal giderler hava parası olarak sonraki kiracıdan talep edilebilir.
Taşınır eşyalar (mobilya, mutfak, televizyon) yeni kiracılara satılabilir, bunların değeri üzerinde anlaşma olması gerekir.
Temel donanım için para talep edilemez; örn. banyo, tuvalet, ısıtma, zemin, duvar boyası, armatürler, ve duş. Bir daire kiralarken bunlar standart belirleyicidir. Hava parasının çok yüksek olduğunu düşünüyorsanız, uygun tahkim kurulları ve uzmanlarla iletişime geçebilirsiniz. Onlar meselenin özünü inceleyip ona göre karar verirler, hatta geriye dönük olarak bile (10 yıla kadar) çok yüksek olan ödemelere itiraz edilir. Çalışma Odası veya Viyana Belediyesi tarafından sunulan transfer hesaplayıcısı sizlere bu konuda yardımcı olurlar. Ev sahibi meşru bir yatırım ücretini reddederse, burada tahkim kuruluna başvurabilirsiniz.
10.05.2024
Boşanma, her ne kadar duygusal ve zorlayıcı bir süreç olsa da, bazı durumlarda çiftlerin anlaşarak yollarını ayırmaya karar vermeleri mümkündür. Avusturya'da anlaşmalı boşanma süreci Medeni Kanunun 55a maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, "Anlaşmalı Boşanma" başlığı altında çiftlerin boşanma sürecini nasıl yürütebileceklerini ve boşanma protokolü hazırlamalarını öngörür. Bu protokol, evliliğin sona ermesine dair tarafların anlaştığı konuları içerir ve mahkeme tarafından onaylandıktan sonra resmi olarak kabul edilir. Anlaşmalı boşanma, "einvernehmliche Scheidung" olarak adlandırılır. Boşanma, her ne kadar duygusal ve zorlayıcı bir süreç olsa da, bazı durumlarda çiftlerin anlaşarak yollarını ayırmaya karar vermeleri mümkündür. Avusturya'da anlaşmalı boşanma süreci Medeni Kanunun 55a maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, "Anlaşmalı Boşanma" başlığı altında çiftlerin boşanma sürecini nasıl yürütebileceklerini ve boşanma protokolü hazırlamalarını öngörür. Bu protokol, evliliğin sona ermesine dair tarafların anlaştığı konuları içerir ve mahkeme tarafından onaylandıktan sonra resmi olarak kabul edilir. Anlaşmalı boşanma, "einvernehmliche Scheidung" olarak adlandırılır.
Avusturya'da anlaşmalı boşanma için belirli şartlar bulunmaktadır. Bu şartlar genellikle şu unsurları içerir:
Evliliğin En Az Bir Yıl Sürmüş Olması: Anlaşmalı boşanma için, evliliğin en az bir yıl devam etmiş olması gerekmektedir. Bu süre, çiftlerin birbirlerini ve evliliklerini iyice değerlendirebilmelerine ve gerektiğinde ortak bir karar alabilmelerine olanak tanımak amacıyla konulmuştur.
Gönüllülük: Anlaşmalı boşanma süreci, tarafların gönüllü katılımına dayanır. Hiçbir tarafın zorlanmamış veya baskı altında olmaması önemlidir.
Uyum ve Anlaşma: Çiftlerin boşanma konusunda anlaşmış olmaları gerekir. Mal paylaşımı, çocukların velayeti, nafaka ve benzeri konularda bir uzlaşmaya varmış olmaları gerekmektedir. Taraflar, anlaşmanın detaylarını müzakere eder ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm bulmaya çalışır.
Boşanma Protokolü Hazırlığı: Çiftlerin bir avukat aracılığıyla boşanma protokolü hazırlamaları ve mahkemeye sunmaları gerekmektedir. Bu protokol, boşanma ile ilgili tüm detayları içermelidir ve mahkeme tarafından onaylanacak şekilde olmalıdır. Protokol, mal varlığının bölüşümü, çocukların velayeti, nafaka miktarı ve diğer konuları kapsar.
Mahkeme Onayı: Hazırlanan boşanma protokolünün mahkeme tarafından incelenip onaylanması gerekmektedir. Mahkeme, anlaşmanın tarafların çıkarlarını koruduğunu ve yasalara uygun olduğunu belirledikten sonra boşanma kararını verir. Bu noktada, çiftlerin mahkeme önünde görünmeleri genellikle gerekli değildir.
Boşanma Kararının Uygulanması: Mahkeme kararının ardından, boşanma protokolünde belirtilen koşulların uygulanması başlar. Mal paylaşımı, nafaka ödemeleri ve çocukların velayeti gibi konular, protokolde belirtilen şekilde uygulanır.
Anlaşmalı boşanma süreci, çiftlerin uyumlu bir şekilde işbirliği yapması ve karşılıklı olarak adil ve kabul edilebilir bir çözüm bulması durumunda başarıyla tamamlanır. Bu şartlar sağlandığında, çiftler anlaşmalı boşanma sürecini başlatabilirler. Ancak her durum farklı olduğundan, bir avukatın rehberliği ve yardımı sürecin doğru şekilde ilerlemesine yardımcı olabilir.
Avusturya'da anlaşmalı boşanma, diğer boşanma türlerine göre birkaç avantaj sunar:
Öncelikle, bu süreç genellikle daha hızlı tamamlanır. Çiftler, anlaşmaları üzerinde anlaştıkları için uzun yargı süreçlerine girmek zorunda kalmazlar. Bu da hem maddi hem de duygusal açıdan tasarruf sağlar.
Çiftler, anlaşmaya vararak mahkeme önünde kavga etme zorunluluğundan kaçınır ve böylece duygusal olarak daha az yıpranırlar. Ayrıca, çocuklar varsa, anlaşmalı boşanma süreci onlar için daha stabil bir ortam sağlayabilir, çünkü ebeveynler arasındaki çatışma en aza indirilir.
Ancak, anlaşmalı boşanma süreci her zaman sorunsuz geçmeyebilir. Taraflar arasında bazı anlaşmazlıklar varsa veya belirli konularda uzlaşmaya varılamıyorsa, süreç daha karmaşık hale gelebilir. Bu durumda, bir arabulucunun veya mahkeme tarafından atanmış bir uzmanın yardımı gerekebilir.
Sonuç olarak, anlaşmalı boşanma süreci, uyumlu çiftler için hızlı, az maliyetli ve düşük stresli bir seçenektir. Ancak her durumda, bir avukatın rehberliği ve yardımı önemlidir. Boşanma sürecinde tarafların haklarını ve çıkarlarını korumak için profesyonel bir destek almak, sürecin daha adil ve sorunsuz geçmesine yardımcı olabilir.
13.07.2022
Yolcu hakları
Check-in sırasında personel eksikliği kaosa neden oluyor. Havaalanına yeterli zamanda gelen ve yine de uçağı kaçıran herkes tazminat hakkına sahiptirler. Tatil sezonuna son iki yılda korona pandemisi damgasını vururken, bu yıl havacılık endüstrisindeki personel sıkıntısı endişe yaratıyor. Yaz sezonuna yeni girmişken uçuş iptalleri, gecikmeler ve uzun bekleme süreleri ile ilgili raporlar şimdiden yağmaya başladı.Check-in sırasında personel eksikliği kaosa neden oluyor. Havaalanına yeterli zamanda gelen ve yine de uçağı kaçıran herkes tazminat hakkına sahiptirler. Tatil sezonuna son iki yılda korona pandemisi damgasını vururken, bu yıl havacılık endüstrisindeki personel sıkıntısı endişe yaratıyor. Yaz sezonuna yeni girmişken uçuş iptalleri, gecikmeler ve uzun bekleme süreleri ile ilgili raporlar şimdiden yağmaya başladı. Yolcular hangi haklara sahiptirler? Uçuşların iptal ya da gecikmelerinde ve uçuşa kabul edilmeme durumlarında 261/2004 sayılı Avrupa Birliği Tüzüğü yolculara bir takım haklar sağlıyor. Havayolu yolcularının en bilinen hakkı Hava Yolcu Hakları Yönetmeliği'nin 7. Maddesine göre tazminat hakkıdır. Uçuşunuzun iptal olduğunu havayolu şirketi size uçuştan en az iki hafta önce bildirmek zorundadır. Bu bildirimi yaptıktan sonra da uçuşunuza en az 7 gün kala size yeni bir uçuş önermeli. Havayolu şirketi size uygun bir uçuş önermemesi durumunda tazminat ödemek zorunda kalır. Varış gecikmeleri, en az üç saat olması durumu da tazminat hakkını doğurur. Tazminat hakkı uçuş mesafesine göre 250 €, 400 € veya 600 € olarak derecelendirilir. Uçuşu geciken ve rötar yapan yolcuya gerekli konaklama, ulaşım için yardım ve bilet ücretinin tamamının en geç 7 gün içinde iade edilmesi; ayrıca yolcuya ücretsiz dönüş bileti sağlanması zorunludur. Tazminat ne zaman ödenmez?Uçuşu icra eden hava taşıma işletmesi, tüm tedbirleri almasına rağmen olağanüstü hallerin iptale neden olduğunu kanıtlayabildiği takdirde tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Bu durumda yolcular geri ödeme alabilirler, ücretsiz iade veya değişikliler yapabilirler. Uçak şirketlerine tazminat konusunda yapılan hak aramalarında genel olarak uçak şirketleri olağanüstü durum varmış gibi gösterip, herhangi bir geçerli hakları olmadan, yasal olmayan bahanelerle veya bahane göstermeden ödemeleri yapmamakta ve bu yolla milyonlarca Euro kar elde etmektedir. Yasal haklar konusunda yeterli bilgiye sahip olmamaktan kaynaklı hak kayıpları da bu sebeple ortaya çıkmaktadır. Bu durumda bir hukuk danışmanından yardım almak çok önemlidir.
Kaçırılan uçuşlar da ne gibi yol izlenir?Kaçırılan uçuşlar öncelikle yolcunun kişisel sorumluluğuna bağlıdır. Alman Federal Adalet Divanı (III ZR 48/17), yeterli bir zaman hesaplamayan yolcuların gecikme riskini kendilerinin taşıdığına karar vermiştir. Kalkıştan en az iki saat önce, bazen üç saate kadar check-in yapmak gereklidir. Yolcu, zamanında gelmediği için uçuşunu kaçırırsa, masraflar kendisine aittir. Aynı durum, güvenlik kontrolünden başarıyla geçen yolcunun geç kalması içinde geçerlidir. Ancak istisnai durumlarda, bir uçuş kaçırılsa bile yolcu tazminat alma hakkına sahip olabilir. Check-in sırasında bekleme süresi personel eksikliğinden ötürü, zamanında gelen bir yolcunun bagajlarını teslim edemeyecek ve güvenlik kontrolünden zamanında geçemeyecek kadar uzunsa, bu durumda yolcunun uçağa alınmaması muhtemeldir ve tazminat alma hakkı vardir.
Yolcu güvenlik kontrolünden dolayı uçuşunu kaçırırsa ne olur?1 U 220/20 davada, davacılar, personel eksikliği nedeniyle 90 dakikadan fazla bekleme süresi nedeniyle uçuşlarını kaçırmıştır. Mahkeme, kontrolün süresini "resmi görevlerin ihlali" olarak sınıflandırdı ve Federal Almanya Cumhuriyeti'ne karşı tazminat talebinin, biletlerin değiştirilmesi ve gerekli geceleme masraflarının karşılanmasına karar verdi. § 8 Abs 1 Havacılık Güvenliği Yasasına göre Avusturya federal hükümeti, güvenlik kontrolü sırasında görevlerin yerine getirilmesi bağlamındaki kusurlardan sorumludur.
10.04.2024
Hukuki uyuşmazlıkların çözümü ve davaların görüldüğü mahkemeler sistemi olan yargı, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yapılan yargılamalarda somut hukuki olaylara genel ve soyut hukuki normların uygulanması faaliyetidir. Yargının sacayağı olan iddia, savunma ve hüküm faaliyetleri; yargısal süreçlerde etkin rol oynayan faaliyetler bütünüdür. İddia makamını savcılar, hüküm kanadını hakimler ve savunma makamını avukatlar temsil eder. Avukat, hukuki bilgisine başvurulan ve yargı önünde temsil yetkisine sahip kişilere denir. Bu kişiler, kişilerin haklarını savunur, mahkemeler önünde temsil eder ve yargısal temsil faaliyetlerini üstlenirler. Avukatlık mesleği, hukuk fakültesi mezunu olanlar tarafından serbest veya bir kuruma bağlı olarak icra edilebilir. Hukuki uyuşmazlıkların çözümü ve davaların görüldüğü mahkemeler sistemi olan yargı, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yapılan yargılamalarda somut hukuki olaylara genel ve soyut hukuki normların uygulanması faaliyetidir. Yargının sacayağı olan iddia, savunma ve hüküm faaliyetleri; yargısal süreçlerde etkin rol oynayan faaliyetler bütünüdür. İddia makamını savcılar, hüküm kanadını hakimler ve savunma makamını avukatlar temsil eder. Avukat, hukuki bilgisine başvurulan ve yargı önünde temsil yetkisine sahip kişilere denir. Bu kişiler, kişilerin haklarını savunur, mahkemeler önünde temsil eder ve yargısal temsil faaliyetlerini üstlenirler. Avukatlık mesleği, hukuk fakültesi mezunu olanlar tarafından serbest veya bir kuruma bağlı olarak icra edilebilir.
Yasada, avukatlığın temel amacının, hukuki ilişkilerin düzenlenmesini, her türlü hukuki sorunun adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde çözülmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını sağlamak olduğu belirtilmektedir. Avukatlar, bu hedef doğrultusunda hukuki bilgi ve deneyimlerini adaletin sağlanmasına ve bireylerin haklarının korunmasına adarlar. Yasada belirtildiği üzere, dava açma yetkisine sahip olan herkesin kendi davasıyla ilgili belgeleri hazırlayabileceği, davasını bizzat açabileceği ve süreci takip edebileceği ifade edilmiştir. Ancak, kanuni işlerde ve hukuki konularda görüş bildirme, mahkemelerde, hakemlerde ve diğer yargı organlarında gerçek ve tüzel kişilerin haklarını savunmak ve dava etmek, yasal işlemleri izlemek ve ilgili tüm belgeleri düzenlemek gibi hak ve yetkilerin, sadece baroya kayıtlı avukatlar tarafından gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir. Ayrıca, belirtilen konularda, avukatlar dışında hiç kimsenin belge hazırlayamayacağı, süreçleri takip edemeyeceği veya işlemleri yürütemeyeceği vurgulanmıştır.
Avukatlık mesleği, yargının savunma kanadında yer alan ve bireylerin adil yargılanmasını güvence altına alan önemli bir meslektir. Bu meslek, gerçek ve tüzel kişilerin haklarını korur, davalara konu olan durumları savunur ve hak ihlallerini önler veya mevcut ihlallerin sona erdirilmesine yardımcı olur. Ayrıca, ortaya çıkan zararların azaltılması ve meydana gelen zararların telafi edilmesinde rol oynar. Avukatlar, adliyelerde ve diğer kamu kurumlarında gerçek ve tüzel kişileri temsil eder ve savunur. Bu meslek, çeşitli hukuka aykırılıkların ve hak ihlallerinin olduğu durumlarda ve temsil faaliyetlerinde büyük önem taşır.
5 Nisan'da Avukatlar Günü'nü kutlamak, avukatlık mesleğinin değerini, önemini ve topluma sağladığı katkıları vurgulamak için son derece anlamlıdır. Bu özel gün, adaletin sağlanması için mücadele eden, bireyleri hukuki süreçlerde temsil eden ve haklarını savunan avukatların çalışmalarını anma ve takdir etme fırsatı sunar. Avukatlar, mesleklerini özgüvenle ve gayretle icra ederken, adaletin tecellisi için önemli bir rol üstlenirler. Bu özel günde, tüm meslektaşlarımızın ve avukatlık mesleğinin hak ettiği değeri görmesini dilerim.
11.05.2022
Dul ve yetim maaş ölen bir insanın aile bireyleri için yasal olarak düzenlenmiş bir maaş türüdür. Ölen kişinin emeklilik sigortadan hakkı doğuyorsa, onun geride kalan ailesi emekli maaşını alma hakkını kazanır. Bu, ölen kişinin yaşına bağlı olarak belirli sürelerde sigortalı olması gerektiği anlamına gelir. Ölüm nedeni iş kazası, meslek hastalığı veya askerlik nedeniyle oluştuysa, ön sigorta süresi gerekli değildir. Ebeveynlerden biri vefat etmişse çocuklara yarım, her iki ebeveyni de vefat etmişse tam yetim aylığı verilir. Dul ve yetim maaş ölen bir insanın aile bireyleri için yasal olarak düzenlenmiş bir maaş türüdür. Ölen kişinin emeklilik sigortadan hakkı doğuyorsa, onun geride kalan ailesi emekli maaşını alma hakkını kazanır. Bu, ölen kişinin yaşına bağlı olarak belirli sürelerde sigortalı olması gerektiği anlamına gelir. Ölüm nedeni iş kazası, meslek hastalığı veya askerlik nedeniyle oluştuysa, ön sigorta süresi gerekli değildir. Ebeveynlerden biri vefat etmişse çocuklara yarım, her iki ebeveyni de vefat etmişse tam yetim aylığı verilir.
Dul aylığının süresi: Evlilikten bir çocuk varsa veya evlilik 10 yıl sürmüşse, emekli maaşı alma hakkınız süresizdir. 35 yaşını doldurmuş olsanız bile sınırsız bir süre için emekli maaşı alabilirsiniz, aksi takdirde 2,5 yıl ile sınırlıdır. Ölen eş evlilik sırasında emekli maaşı almışsa, evlilik 3 yıl sürmüş ve 20 yıla kadar yaş farkı varsa emekli aylığı sınırsızdır. Evlilik 20 ile 25 yaş farkı arasında 5 yıl, aradaki fark 25 yıldan fazla ise 10 yıl sürmüş olması gerekir.
Dul aylığının miktarı:Dul aylığının hesaplanmasında esas alınan, sigortalının ölüm anında hak kazanmış olduğu emekli maaşıdır. Henüz emekli maaşı almamışsa malullük aylığı veya iş görememezlik maaşı alınır. Ölen kişinin ve sağ kalanların ölümden önceki son iki yılda elde ettikleri gelire göre 0 ile 60 arasında olabilen bir yüzde oluşturulur. Ölen kişinin emekli maaşının yüzdesi dul maaşı olarak ödenir. Eğer eşlerin geliri aynı ise bu durumda diğer hayatta kalan eş yüzde 40% alır. Hayatta kalanın geliri öleninkinden 2 veya 1/3 katı ise, emekli maaş yüzdesi 0'dır. Hayatta kalan ve diğer eşin maaşı belirli bir miktara ulaşmıyorsa, emekli aylığının yüzdesi %60'a kadar yükseltilir. 2022 için değer 2.098,74 Euro'dur.
Yetim maaşı: Ölen kişinin çocukları 18 yaşına kadar yetim aylığı alma hakkına sahiptir. Diğer bir gereklilik ise vefat eden ebeveynin yeterli sigortalı yıl geçirmiş olmasıdır, eğer yeterli yıl geçirmişse emekli maaşı yerine bir defaya mahsus ödeme yapılır. 18 yaşını doldurduktan sonra çocuk eğitimine devam ederse yetim aylığı ödenmeye devam eder.
Yetim aylığının miktarı: Yetim aylığının miktarı, yetim tek başına ise %40, çift ise aylık %60’dır. Yetim maaşı çok düşükse ve yetimlerin başka bir geliri yoksa tazminat ödeneği alırlar. Bu tazminat ödenegi 24 yaşına kadar 379,02 €’dur, 24 yaşından itibaren ise 673,53 €’dur. Yetimin sağlık sigortası yoksa, yetim aylığı ile ücretsiz olarak sigortalanır. Her iki ebeveynin de emeklilik sigortası varsa, bu durumda yetim kalan çocuk iki yetim aylığı alır. Yetim maaşı (tazmin edici ödenekler dahil) yılda 14 kez ödenir. Eğer çocuk tamamen çalışamaz halde ise, yetim aylığı sınırsızdır.
13.03.2024
Avusturya hukukuna göre, boşanma davasına bağlı olarak açılan mal tasfiyesi davasında, eşlerden birinin ortağı veya hissedarı olduğu şirket hisselerinin paylaşımı oldukça karmaşık bir durumu içermektedir. Şirket hisseleri, diğer malvarlıkları gibi tasfiye edilecektir, ancak şirketlerin daha karmaşık bir yapıya sahip olması nedeniyle bu tasfiye işlemi özel bir dikkat gerektirmektedir. Bu durum çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir. Çiftler genellikle mülkiyetin bölüşümü konusunda anlaşmaya çalışır, ancak hissedarlık durumu karmaşıklığa neden olabilir. Mal rejimleri genellikle aile hukuku çerçevesinde düzenlenir ve boşanma durumunda, bu mal rejimine göre eşler arasında anlaşmazlık durumunda mahkeme müdahale eder. Mahkeme tarafların mülkiyet haklarına ve ekonomik katkılarına göre bir karar verir. Bu süreçte şirketin değeri, eşlerin katkıları, şirketin başarıları ve diğer faktörler göz önüne alınır. Mahkemeler, eşler arasında adil bir mal paylaşımı sağlamaya odaklanırken, şirketin sürekliliğini de gözetir. Bu nedenle, hem eşlerin haklarına saygı gösteren hem de şirketin devamlılığını sağlamaya yönelik bir dengeyi korumaya çalışan bir yaklaşım içerir.Avusturya hukukuna göre, boşanma davasına bağlı olarak açılan mal tasfiyesi davasında, eşlerden birinin ortağı veya hissedarı olduğu şirket hisselerinin paylaşımı oldukça karmaşık bir durumu içermektedir. Şirket hisseleri, diğer malvarlıkları gibi tasfiye edilecektir, ancak şirketlerin daha karmaşık bir yapıya sahip olması nedeniyle bu tasfiye işlemi özel bir dikkat gerektirmektedir. Bu durum çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir. Çiftler genellikle mülkiyetin bölüşümü konusunda anlaşmaya çalışır, ancak hissedarlık durumu karmaşıklığa neden olabilir. Mal rejimleri genellikle aile hukuku çerçevesinde düzenlenir ve boşanma durumunda, bu mal rejimine göre eşler arasında anlaşmazlık durumunda mahkeme müdahale eder. Mahkeme tarafların mülkiyet haklarına ve ekonomik katkılarına göre bir karar verir. Bu süreçte şirketin değeri, eşlerin katkıları, şirketin başarıları ve diğer faktörler göz önüne alınır. Mahkemeler, eşler arasında adil bir mal paylaşımı sağlamaya odaklanırken, şirketin sürekliliğini de gözetir. Bu nedenle, hem eşlerin haklarına saygı gösteren hem de şirketin devamlılığını sağlamaya yönelik bir dengeyi korumaya çalışan bir yaklaşım içerir.
Değerlendirmenin ilk adımı, şirketin değerinin belirlenmesidir. Bu değerlendirme, mal rejiminin sona erdiği tarih, o tarihteki ekonominin durumu, şirketin sektördeki konumu, büyüklüğü, büyüme hızı, bilanço değerleri, teknoloji kullanımı, pazarlama stratejileri, müşteri portföyü, yönetim kadrosu ve geleceğe yönelik tahminleri dikkate alır. Ayrıca, şirketin finansal durumu, kar dağıtım politikası, sabit kıymet yatırımları, stratejileri ve genel ekonomik faktörler göz önünde bulundurularak belirlenir. Bu değerlendirme süreci, mahkemenin adil bir mal paylaşımı sağlamak için hissedarlık durumunu ve şirketin özel koşullarını anlamasını sağlamak adına detaylı bir inceleme gerektirir.
Mal Paylaşımı:Mal rejimi genellikle iki türde olabilir: "Ortak mal rejimi" veya "ayrı mal rejimi." Ortak mal rejiminde çiftler, evlilikleri süresince edindikleri mülkiyetleri eşit olarak paylaşırlar. Ayrı mal rejiminde ise her eşin kişisel mülkiyeti korunur. Boşanma durumunda, mahkeme çiftlerin mülkiyetlerini değerlendirir ve adil bir paylaşım yapar. Eşler arasındaki anlaşmazlıklar durumunda, mahkeme karar verir.
Hisse ve Mülkiyet Durumu:Evlilik boyunca edinilen varlıkların yanı sıra, çiftlerin ortak şirketleri veya işletmeleri varsa, bu durum boşanma sürecini karmaşık hale getirebilir. Mahkeme, işletmelerin veya hisselerin nasıl paylaşılacağına dair adil bir karar verir. Bu genellikle işletmenin değeri, katkılar ve diğer faktörlere dayanır. Mahkemeler, eşler arasında adil bir mal paylaşımı sağlamaya odaklanırken, şirketin sürekliliğini de gözetir. Bu nedenle, hisselerin mal tasfiyesindeki durum, hem eşlerin haklarına saygı gösteren hem de şirketin devamlılığını sağlamaya yönelik bir dengeyi korumaya çalışan bir yaklaşımı içerir. Boşanma sürecinde, şirketin kuruluş tarihinin evlenme tarihinden önce mi, sonra mı olduğu detaylı bir şekilde incelenmelidir. Eğer şirket hisselerinin bedeli evlilik öncesinde ödendi ise, bu durum eşin kişisel malı olarak kabul edilecektir. Ancak, kira getiren gayrimenkullerde olduğu gibi, şirket gelirleri evlilik birliği süresince elde edilmişse, bu gelirler edinilmiş mal olarak kabul edilip paylaşıma tabi tutulacaktır. Şirket hisselerinin bedeli evlilik süresince ödendi ise, genel kural bu hisselerin edinilmiş mal olmasıdır, fakat bu durum aksi ispat edilene kadar geçerlidir. Aksine sözleşme yapılmamışsa, kişisel mal sayılan şirketten elde edilen gelirler edinilmiş mal olarak kabul edilir ve paylaşıma tabidir.
13.04.2022
Kıdem tazminatı nedir ve çeşitleri nelerdir? Kıdem tazminatı nedir ve çeşitleri nelerdir? Kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin sona ermesi üzerine işçiye bir defaya mahsus yapılan bir ödemedir. Avusturya'da iş ilişkisinin kurulduğu zamana bağlı olarak iki farklı hüküm geçerlidir: Yeni kıdem tazminatı yasası: BMSVG'de (Betriebliches Mitarbeiter- und Selbständigenvorsorgegesetz) kanununda düzenlenmiştir ve 31 Aralık 2002'den sonra kurulan iş ilişkileri için gecerlidir. Eski kıdem tazminatı: §23 AngG yasası'nda düzenlenmistir ve 1 Ocak 2003'ten önce kurulmuş tüm iş ilişkileri için geçerlidir.
Kıdem tazminatını kimler alabilir? Tazminat alabilmek için çalışanın işveren tarafından işten çıkarılmış olması gerekiyor. Eski tazminat yasasına göre bir çalışanın işverenden kıdem tazminatı alabilmesi için, o işyerinde en az 3 yıl kesintisiz çalışmış olması gerekmektedir. İşverenin haklı bir sebepten dolayı çalışanı işten kovması örneğin hırsızlık, sebepsiz iş anlaşmasına uymaması, işe gerekçesiz gelmemesi gibi durumlarda çalışan tazminat hakkını kaybediyor. Ayrıca işçilerin kendilerinin işten çıkmaları durumunda, kıdem tazminatının ödenmesini talep etme hakları yoktur. Eski kıdem tazminatı‘nda işveren tazminatı doğrudan işciye öder.
Yeni kıdem tazminatı‘nda ise işveren bir fona ödeme yapar ve bu fon da iş ilişkisi sona ermesi durumunda çalışana ödeme yapar. Yeni kıdem tazminatının ödenmesinin şartı 3 yıllık prim ödeme süresinin geçmesi ve iş sözleşmesinin sona ermiş olmasıdır. Çalışan kendisi işten çıkarsa, kendi kusurundan dolayı işten atılırsa, ya da fesih bildirim süresine uymadan işi bırakırsa ödeme yapılmaz, fakat bu gibi durumlarda ödenen kıdem tazminatı primleri kaybedilmez, para bir sonraki iş ilişkisinin sona erdirilmesine kadar kıdem tazminatı kasasında kalır. Bu durum sadece yeni kıdem tazminatı yasası kapsamında çalışanlar için geçerlidir. Eski kıdem tazminatı yasasına göre bu gibi durumlar da işçiler kıdem tazminatı haklarını kaybederler.
Kıdem tazminatı nasıl hesaplanır?İşveren her işçi için brüt ücretin yüzde 1,53’ünü işletmenin kıdem tazminatı kasasına öder.Örneğin aylık brüt € 2.000.-- ücreti olan ve iki ikramiye (izin ve yılbaşı) ile senede 14 x 2.000 € = € 28.000.-- brüt kazanan bir çalışan için, işveren yıl içinde toplam 14*2.000*1,53/100= € 428,40 brüt Kıdem tazminat Fonu ödemesi yapar.
Neden yeni yasa ihtiyacı doğdu? Bunun en belirgin nedeni bir çok çalışanın çalıştığı işyerinden ve çalışma ortamından memnun olmamasına rağmen, kendisinin iş anlaşmasını bozması halinde kıdem tazminatı hakkını kaybedeceğinden yeni bir yasa çıkarıldı. Aslında işverenler eski yasadan memnundular, çünkü aralarından bazıları kıdem tazminatını ödememek için çalışanı çesitli sebeplerle örnegin: iş saatinde değişiklik, Mobbing vs. gibi durumlarla yıldırmaya çalışılıyordu. Bu durumda çalışan işten kendi arzusu ile ayrılınca kıdem tazminatının sadece bir kısmını alabiliyordu. Böylelikle iş sendikalari hükümet üzerine baskı uygulayarak yeni yasanın çıkmasına sebep oldular.
Kıdem tazminatına nereden ve nasıl başvurulur?Kıdem tazminatının iş ilişkisinin sona ermesinden sonra ödenebilmesi için (istisnai bir durum olmadıkça) bunu kıdem tazminatı kasasından (Mitarbeitervorsorgekasse) yazılı olarak talep etmeniz gerekir. Alternatif olarak, çalışmanız sona erdiğinde acilen ihtiyacınız yoksa, hakkınızın değerlendirilmesine devam edebilirsiniz. Özel bir ek emeklilik sigortasına geçişin yanı sıra yeni bir işverenin kıdem tazminatı kasasına geçiş hakkı mümkündür.
14.02.2024
Son aylarda Avusturya da yüksek enflasyondan dolayı kiralar artırıldı. Ancak, bu kira artışlarına karşı birçok kiracı, Yüksek Mahkeme'nin (OGH) tespit ettiği enflasyon koruma maddeleri sayesinde yüksek artışa itiraz edebilir.Son aylarda Avusturya da yüksek enflasyondan dolayı kiralar artırıldı. Ancak, bu kira artışlarına karşı birçok kiracı, Yüksek Mahkeme'nin (OGH) tespit ettiği enflasyon koruma maddeleri sayesinde yüksek artışa itiraz edebilir.
Neden Kira Bedelleri Artıyor?Talep ve Arz Dengesizliği: Yoğun nüfuslu bölgelerde konut talebi, mevcut konut arzını aşabilir, bu da kira fiyatlarını artırabilir.Ekonomik Büyüme: Avusturya'nın ekonomik büyümesi, kentlerdeki iş olanaklarını artırabilir, bu da konut talebini yükseltebilir.Maliyet Artışları: İnşaat maliyetleri, enerji fiyatları ve bakım giderlerindeki artışlar, ev sahiplerinin kira bedellerini yükseltmelerine neden olabilir.
Kira Artışlarının Etkileri:Sosyal Eşitsizlik: Yüksek kira bedelleri, düşük gelirli bireyleri ve aileleri olumsuz etkileyebilir, sosyal eşitsizliği artırabilir.Göç ve Konut İstikrarsızlığı: Yüksek kira bedelleri, insanların daha uygun fiyatlı konut arayışına girmelerine neden olabilir ve bu da göçü artırabilir.Ekonomik Büyümeyi Etkileyebilir: Yüksek konut maliyetleri, genç işgücünün ekonomiye katılmasını zorlaştırabilir ve bu da uzun vadede ekonomik büyümeyi etkileyebilir.
Çözüm Önerileri:Konut Politikalarının Güçlendirilmesi: Hükümetin, uygun konut arzını artırmak için etkili konut politikalarını güçlendirmesi önemlidir.Kira Kontrolleri: Kira bedellerini kontrol etmek için uygun politikaların benimsenmesi, konut maliyetlerini dengelemeye yardımcı olabilir.Sosyal Konut Projeleri: Düşük gelirli ailelere yönelik sosyal konut projelerinin desteklenmesi, konut erişimini artırabilir.Avusturya'da kira yükselmesi sorunu, çeşitli faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu zorluğa karşı etkili politikalar ve toplumsal çözümler, konut piyasasındaki dengesizlikleri azaltabilir ve sosyal uyumu güçlendirebilir.
Kiracılar ödedikleri yüksek kira miktarlarını geri talep edebilirler mi?Geçen iki yıl içinde, Avusturya genelindeki kiracılar, enflasyona bağlı olarak gerçekleşen büyük ölçekli kira artışlarından olumsuz bir şekilde etkilendiler. Özellikle enflasyon koruma maddelerinin kullanılması, kiracıları daha fazla mali yük altına soktu. Birçok ev sahibi, kiralarındaki artışı tüketici fiyat endeksi üzerinden enflasyona dayanarak haklı çıkarıyor. Bu da demek oluyor ki, enflasyon arttıkça kira da artırılmaktadır. Ancak, birçok kiracı bu artışlardan kaynaklanan geri ödemelerden faydalanabilir. OGH (Yüksek Mahkeme), kira sözleşmesinde yer alan enflasyon koruma maddesini tüketici koruma yasasına aykırı olarak değerlendiriyor. Bu durum, Tüketici Koruma Derneği (VSV) aracılığıyla dava açılmasına yol açabilir. Özellikle VSV, bu yasa dışı enflasyon koruma maddeleri aracılığıyla yapılan kira artışlarının geri talebi için toplu bir dava açmayı planlıyor. Bu süreçte, kira sözleşmeleri incelenecek ve üç yıl geriye dönük olarak kiracılar tarafından yapılan ödemelerin geri alınması talep edilebilecek. Bu durum, birçok kiracı için geçmiş yıllarda ödenen yüksek kira miktarlarının ciddi bir geri ödeme anlamına gelebilir.
Geri talep davasına katılmak için neler gereklidir?Davaya katılmak isteyen kiracılar için bazı önemli adımlar bulunmaktadır. VSV'ye üye olunması gerekmekte ve yıllık 40 Euro'luk bir ücret ödenmelidir. Ayrıca, kayıt için kira sözleşmesi kopyası, enflasyon koruma maddesi temelinde yapılan kira artışlarını belirten yazılar, VSV ve avukatları için vekaletname, ve mevcut ise hukuk koruma sigortası poliçesinin bir kopyası gereklidir. Hukuk koruma sigortası mevcut ise, bu sigortanın dava masraflarını karşılayıp karşılamadığı kontrol edilmelidir. Eğer böyle bir kapsam yoksa, bir dava finansörü aranmalıdır. Ayrıca, avukat hizmetleri için ortaya çıkan 90 Euro'luk maliyetler, kiracılar tarafından karşılanmalıdır. Avusturya genelindeki bu hukuki gelişmeler, birçok kiracı için adil bir kira düzenlemesi ve geçmiş yıllarda ödenen yüksek kira miktarlarının geri alınması için önemli bir fırsat sunuyor. Ancak, bu süreçte doğru adımların atılması ve gereken belgelerin eksiksiz bir şekilde sunulması önemli bir rol oynamaktadır.
16.03.2022
İnsanların başına her an her yerde aniden bir şey gelebilir, kaza yapabilir, ya da istenmedik bir kavgayla karşı karşıya kalabilir. Bu durumda kendimizi ansızın bir mahkeme salonunda bulabiliriz. Bu can sıkıcı değil aynı zamanda pahalıya mal olan bir durumdur, çünkü kendi avukatınıza ödeyeceğiniz para haricinde başka masraflar da doğmaktadır. Bu durumda hukuki koruma sigortasına sahip olan kişi hem hukuki hem de finansal açıdan avantajlıdır. Çünkü bu sigorta prim ödenmesi karşılığında hukuki anlaşmazlığın masraflarını üstleniyor ve böylece mahkeme masraflarını ve avukat ücretini düşünmüyorsunuz. Bu sigorta kapsamında, motorlu araç, sürücü, taşınır ve taşınmaz mal, kişi ve aile teminat altına alınabilir. Poliçeye dahil olmayan bazı konuların ek primle sigortaya dahil edilmesi mümkündür. İnsanların başına her an her yerde aniden bir şey gelebilir, kaza yapabilir, ya da istenmedik bir kavgayla karşı karşıya kalabilir. Bu durumda kendimizi ansızın bir mahkeme salonunda bulabiliriz. Bu can sıkıcı değil aynı zamanda pahalıya mal olan bir durumdur, çünkü kendi avukatınıza ödeyeceğiniz para haricinde başka masraflar da doğmaktadır. Bu durumda hukuki koruma sigortasına sahip olan kişi hem hukuki hem de finansal açıdan avantajlıdır. Çünkü bu sigorta prim ödenmesi karşılığında hukuki anlaşmazlığın masraflarını üstleniyor ve böylece mahkeme masraflarını ve avukat ücretini düşünmüyorsunuz. Bu sigorta kapsamında, motorlu araç, sürücü, taşınır ve taşınmaz mal, kişi ve aile teminat altına alınabilir. Poliçeye dahil olmayan bazı konuların ek primle sigortaya dahil edilmesi mümkündür.
Sigorta teminatı ne zaman başlar?
Sigorta teminatı, ilk primin zamanında ödenmesi koşuluyla, genellikle poliçede belirtilen zamanda başlar. Ancak, bazı hizmet modülleri ek bekleme süreleri öngörür. Bu durumda sigorta başlangıcı ertelenir ve bekleme süresi sona erdikten sonra sigortalı olaylar için hak talep edebilir. Riske bağlı olarak bekleme süreleri 3 ay (genel sözleşme hukuki koruması için) ile 12 ay (miras hukuku koruması için) arasındadır. Bir hasar olayı yaşandıysa ya da hukuki bir durum söz konusu ise bunu geçmişe dönük sigorta edemezsiniz. Uygun tarifeyi bulmak için tarifelerin bekleme süreleri dikkatlice kıyaslanmalıdır.
Hukuk sigortasının kapsamı ve hükümleri nelerdir?
Poliçe dönemi içerisinde vuku bulan bir olay ya da imzalanan bir sözleşme sonucunda yine poliçe dönemi içerisinde başlayan, poliçe kapsamındaki hukuki süreçlerle ilgili sigortalının kendi avukatlarına ve yargılama giderlerine ilişkin masraflar, poliçede belirtilen limitler çerçevesinde teminat kapsamındadır. Sigorta şirketinin bir hasar durumunda ödeme yapmasını sağlamak için, sigorta yaptıran kişi bir avukat tutmadan önce (tercihen yazılı olarak) sigortacıdan bir teminat mektubu istemelidir. Sigortacı bu konuda 2 hafta içinde yazılı olarak karar vermekle yükümlüdür. Bu süre en fazla 2 hafta uzatılabilinir. Hasar tutanağında davaya ilişkin olguların doğru ve eksiksiz bir şekilde belirtilmesi de önemlidir. Mahkeme işlemlerinde bilgilerin yanlış olduğu ortaya çıkarsa, pratikte genellikle sigorta şirketlerinin teminattan çekildiği görülür, ve bu çok pahalıya mal olabilir. Sigortalanan miktarlar (sigorta şirketi tarafından hasar başına düşen azami maliyetler) 125.000 ila 275.000 Euro arasında değişmektedir. Ama çoğu hukuki hizmetler için, daha düşük sigorta meblağlar öngörülür ve bir prim ek ücreti karşılığında bu hizmetler artırılabilinir. Ancak, uyuşmazlık değeri yüksek olan uzun ve masraflı mahkeme işlemleri durumunda, daha yüksek sigorta meblağları gerekli olabilir (örneğin, ciddi yaralanmalı bir trafik kazası ve tartışmalı bir kusur meselesinde).
Hukuki koruma sigorta ne zaman feshedilir?
Hukuk sigortası akdi sigorta koşullarında sıralanan belirli şartlar altında feshedilir. Sözleşme süresinin sona ermesiyle birlikte ihbar süresine uygun olarak önceden yazılı olarak bildirmek koşuluyla sözleşme feshedilebilir.
17.01.2024
Yapay zeka mevcut mevzuata göre avukatlık yapma yetkisine sahip değildir. Avukatlık, hukuk fakültesi mezunu bireylere aittir ve hukuki konularda mütalaa verme yetkisi Avukatlık Kanunu'na göre belirlenir. Yapay zeka, hukuki danışmanlık ve görüş bildirme konularında yasal olarak yetkili değildir.Yapay zeka mevcut mevzuata göre avukatlık yapma yetkisine sahip değildir. Avukatlık, hukuk fakültesi mezunu bireylere aittir ve hukuki konularda mütalaa verme yetkisi Avukatlık Kanunu'na göre belirlenir. Yapay zeka, hukuki danışmanlık ve görüş bildirme konularında yasal olarak yetkili değildir.
Yapay zeka nedir?Yapay zeka, bilgisayar sistemlerinin insan benzeri zekâ görevlerini gerçekleştirebilme yeteneğini ifade eder. Yapay zeka, öğrenme, problem çözme, dil anlama, görüntü tanıma ve karar verme gibi konularda insanlara benzer becerilere sahip olma hedefini taşır. Yapay zeka algoritmaları, büyük veri setlerinden öğrenerek ve deneyimleyerek görevlerini optimize edebilir. Temelde, makine öğrenimi ve derin öğrenme gibi alt alanları içerir. Yapay zeka, bir dizi algoritma ve teknikle, karmaşık görevleri gerçekleştirebilen ve sorunları çözebilen bilgisayar sistemlerini ifade eder. Bu bağlamda, yapay zeka önceden belirlenmiş ve kendisine sağlanmış bilgiler doğrultusunda analiz yapabilir ve sadece bu çerçevede tepki verebilir. Temelde, yapay zeka önceden yüklenmiş verilere dayanarak çalışır ve bu veriler olmadan işlev gösteremez. Ancak, öğrenme yeteneği de entegre edilebilir; bu da yapay zekanın algıladığı ve topladığı bilgileri, kendisine önceden yüklenmiş bilgilerle birleştirerek sürekli gelişebilmesi anlamına gelir. Yapay zeka, her alana yayıldı ancak insan faktörünün kritik olduğu bazı meslek alanları bulunmaktadır ki, bu alanlara yapay zekanın entegrasyonu şu an için oldukça zorlu. Bu bağlamda, özellikle "hukuk" kapsamında yer alan avukatlık, savcılık ve hakimlik meslekleri ön plana çıkmaktadır.
Yapay zeka, avukatlık yapma yetkisine sahip olmadığı için çeşitli nedenlerle bu rolü üstlenemez. Bu nedenler arasında:
Eğitim ve Deneyim: Avukatlık, belirli bir hukuki eğitim ve deneyimi gerektirir. Yapay zeka bu tür eğitim ve deneyime sahip değildir.Moral ve Etik Sorumluluklar: Avukatlık, müvekkillerin haklarını savunma, gizlilik ve etik kurallara uyma gibi moral ve etik sorumlulukları içerir. Yapay zeka bu tür değerlendirmeleri gerçekleştirecek ahlaki bir temele sahip değildir.Hukuki Değerlendirmelerin Karmaşıklığı: Hukuki meseleler genellikle karmaşık ve bağlamsal unsurları içerir. Yapay zeka, insan benzeri bağlamsal anlayışa ve duygusal zekaya sahip olmadığından, hukuki değerlendirmeleri tam anlamıyla gerçekleştiremez.Yasal Değişkenlik: Hukuk, zaman içinde değişen ve gelişen bir alandır. Yapay zeka, hukuki değişkenlikleri takip etme ve hızlı adapte olma konusunda sınırlamalara sahiptir.Bu nedenlerle, yapay zeka şu anda avukatlık yapma yeteneğine sahip değildir ve hukuki konularda insan avukatların yerini alamaz.
Sıkça ifade ettiğimiz bir gerçek var: İki hukukçu bir araya geldiğinde aynı konuda üç farklı görüş ortaya çıkar. Bu durum, her hukukçunun olaya kendi özgün bakış açısını getirmesinden kaynaklanır. Dolayısıyla, hukukçu yapay zeka gerçek kişi hukukçuların yerini asla alamaz. Hukuki yapay zeka, bir anonim şirket genel kurul kararının objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığını sadece belirli bir şablona göre değerlendirebilir. Ancak bir kimsenin iyi niyetli olup olmadığını, hakkın kötüye kullanılıp kullanılamayacağını her olayın özelliğine göre analiz edemez. Mevzuatımıza göre, hukukçu olabilmek için öncelikle hukuk fakültesi diplomasına sahip olmak gerekmektedir. Hukukçu yapay zekanın böyle bir diploması olmadığı gibi, staj yapma veya hakim-savcı olma gibi süreçlere tabi tutulmamıştır. Hayal edelim; bir yapay zekanın verdiği mahkeme kararını hangi hukukçu yapay zekaya temyiz etmeli, yani yapay zekanın verdiği kararın temyizini hangi yapay zeka yapmalı? Elbette insan olan! Şu an için, hukukçuluğun geleceği yapay zekada değil!
9.02.2022
Hem evlilikte hem de boşanma sırasında eşler nafaka talebinde bulunabilir. Anlaşmalı boşanmalarda kusurlardan bağımsız olarak eşler nafaka konusunda anlaşmışlarsa eş nafaka alır. Anlaşmalı boşanma çoğu durumda en hızlı ve makul boşanma şeklidir. Eger böyle bir anlaşma olmazsa boşanmanın türüne göre farklı yasal nafaka talepleri meydana gelmektedir. Hem evlilikte hem de boşanma sırasında eşler nafaka talebinde bulunabilir. Anlaşmalı boşanmalarda kusurlardan bağımsız olarak eşler nafaka konusunda anlaşmışlarsa eş nafaka alır. Anlaşmalı boşanma çoğu durumda en hızlı ve makul boşanma şeklidir. Eger böyle bir anlaşma olmazsa boşanmanın türüne göre farklı yasal nafaka talepleri meydana gelmektedir. Bunlar:
Tek taraflı kabahattan dolayı boşanma:Boşanma da eşlerden birinin tek veya ağırlıklı olarak suçlu olduğuna karar verilirse, ozaman diğer taraf mevcut evlilikteki gibi nafaka hukuku yönünden korunur ama bu durumda suçlu olan eşin ödeme gücüne bakılmalıdır, eğer maddi durumu iyiyse ve suçsuz tarafın geliri yeterli değil ise ona makul bir nafaka ödemek zorundadır. Nafaka miktarı eşlerin yaşam koşullarına göre belirlenir. Nafaka miktarı makul olmalıdır, yani makul ihtiyaçları karşılamaya yeterli olmalıdır.
Her iki tarafın eşit hatasından dolayı boşanma: Boşanan eşlerin her ikisi de aynı şekilde kusurlu ise, eşlerden birinin diğerine karşı nafaka talebi yoktur. Ancak eşlerden biri geçimini sağlayamıyorsa mahkeme ona nafaka hakkı verebilir. Nafaka miktarı nafaka sağlamakla yükümlü kişinin net gelirinin ortalama 10% ila 15%’i kadar olmalıdır. Nafaka hakkına sahip kişinin çocukları ziyaret etme hakkını sürekli ve kötü niyetli olarak reddetmesi, bu nafaka hakkının sona ermesiyle sonuçlanır.
Aşırı geçimsizlikten dolayı boşanma:Mahkeme, evliliğin aşırı geçimsizlikten dolayı bozulmasına karar vermişse ve eşlerden biri evi idare ediyorsa ve az gelirli bir işte çalışyorsa, diğer taraftan nafaka almaya hak kazanır.
Suç duyurusu olmadan boşanma:Suç duyurusu olmadan boşanma pratikte küçük bir rol oynamaktadır. Bu durumda sadece boşanma davası açmayan eş nafaka hakkına sahiptir. Eşe ödenen boşanma sonrası nafaka sağlık sigortasını kapsamaz. İsteğe bağlı sigorta boşanma kararının kesinleşmesi itibariyle 6 hafta içerisinde yapılması gerekir. Aksi halde 3 aylık bekleme süresi olur. Boşanma sonrası tekrar evlenme durumunda nafaka yükümlüsünün nafaka ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar.
Nafaka nasıl hesaplanır?Nafaka hesabında çalışanların ortalama net geliri esas alınır. Fazla mesai, bahşişler ve mal varlığından edinilen gelirler (örn. Kira geliri gibi) de hesaba dâhil edilir. Özel ödemelerden (13. ve 14. Ay geliri) edinilen gelirler de tamamıyla hesaplanır. Eşlerden birinin geliri yoksa (örneğin çocuk yetiştirme gerekçesiyle) nafaka yükümlüsü olan eşin ödeyeceği nafaka miktarı müteakip şekilde hesaplanır: Nafaka yükümlüsü eşin gelirinin % 33‘ü (basitleştirilmiş hesaplama: aylık Net Gelir x 14 : 12 diğer ek gelirler) ve her bir nafaka ödenecek çocuk için de %4 kesilir. Eğer nafaka hakkına sahib olan kişinin geliri varsa ortak toplam gelirin sadece % 40’ını alır.
Masrafların tazmin edilmesi:Çekişmeli hukuk davalarında örneğin boşanma yada eşlerin nafakasının ödenmesinde, mahkemeyi kaybeden taraf, kazanan tarafın masraflarını ödemek zorundadır. Yalnızca kısmen dava kazanılmışsa, kaybeden taraf bahsi geçen kazanılan kısmi dava konusuyla ilgili masrafları öder. Şayet mahkeme tarafların masrafları yarı yarıya ödemesine ya da eşit oranda ödenmesine karar verirse, avukatlık hizmeti vekâlet ücretleri karşı taraflarca ödenir.
12.12.2023
Gazze’de yaşanan hadiselere bakıldığında Roma Statüsü’nün soykırım suçunu düzenleyen 6’ncı maddesindeki fiillerin gerçekleştirildiği açık bir şekilde görülmektedir. Yine Gazze’de sivillere, her yaştan çocuklara, hastanelere yönelik saldırılar savaş suçudur. Tüm bunlar bir arada değerlendirildiğinde Gazze’de yaşananların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisine girdiğini söylemek mümkündür.Gazze’de yaşanan hadiselere bakıldığında Roma Statüsü’nün soykırım suçunu düzenleyen 6’ncı maddesindeki fiillerin gerçekleştirildiği açık bir şekilde görülmektedir. Yine Gazze’de sivillere, her yaştan çocuklara, hastanelere yönelik saldırılar savaş suçudur. Tüm bunlar bir arada değerlendirildiğinde Gazze’de yaşananların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisine girdiğini söylemek mümkündür.Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 18 yaşından büyük gerçek kişileri yargılama yetkisine sahiptir. Ancak devletler ve diğer tüzel kişilikler üzerinde yargılama yetkisi bulunmamaktadır. Filistin'deki silahlı çatışmalardan kaynaklanan uluslararası ceza sorumluluğu, bu fiilleri işleyen ve emreden bireyler üzerindedir. UCM, doğrudan ve mutlak bir yargılama makamı değildir; bu nedenle, ulusal hukuk sistemlerinde suç sayılan bir fiilin soruşturulması ve kovuşturulması için ulusal yargı makamlarının harekete geçmesine benzer bir yetkiye sahip değildir. UCM'nin yargı yetkisi, ulusal yargı sistemlerinden farklı bir perspektifle değerlendirilmelidir ve bir olayı soruşturup yargılamak için karmaşık prosedürlerin yerine getirilmesi gerekmektedir.Mahkeme’nin Yargıladığı SuçlarUluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) yargı yetkisi, Roma Statüsü'nde belirtilen suçlarla sınırlıdır. Bu suçlar soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunu içerir. Soykırım suçu, belirli bir grubu yok etme amacıyla gerçekleştirilen eylemleri kapsar. Gazze'deki olaylara bakıldığında, soykırım suçu ile ilgili Roma Statüsü'nün 6. maddesinde belirtilen eylemlerin açık bir şekilde gerçekleştiği görülmektedir.Meşru Savunma Sınırlarının Aşılmasıİsrail, Gazze saldırılarını meşru savunma argümanıyla başlatmıştır. Ancak, uluslararası hukuk, meşru savunma hakkının belirli sınırlar içinde kullanılmasını gerektirir. İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları, orantılılık ve aciliyet prensiplerine uymadığı için meşru savunma sınırlarını aşmıştır.Roma Statüsü'nün İhlaliFilistin devleti Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’nün 12 (3) üncü maddesine dayanarak 2 Ocak 2015 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’ne taraf olmuş ve 13 Haziran 2014 tarihinden itibaren Doğu Kudüs’te dahil olmak üzere Filistin topraklarında yaşanan suçlardan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetkisini kabul etmiştir. Akabinde Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılığı kendisine yapılan başvuru ve Statü’nün 12 (3) üncü maddesi gereği Savcılık Ofisi Yönetmeliği’nin 25-1.c maddesine uygun olarak ön inceleme soruşturması başlatılmasına karar vermiştir. İlgili başvuruyu Mahkeme tam bir tarafsızlık ve bağımsızlık içinde inceleyeceğini ve analizlerini yapacağını bildirmektedir. Savaş suçları, Roma Statüsü'nün 8. maddesinde düzenlenmiştir. Bu suçlar, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri hükümlerine göre korunan şahıs ve mallara karşı işlenen belirli fiilleri içerir. Gazze'deki saldırılarda sivillere, çocuklara ve hastanelere yönelik gerçekleştirilen saldırılar, savaş suçu kapsamına girmektedir. İsrail'in Gazze saldırıları, bu anlaşmanın ihlali olarak kabul edilebilir. Yasaklanmış silahların kullanımı, örneğin fosfor bombaları, savaş suçlarının işlenmesine yol açabilir ve bu durum ICC tarafından soruşturulabilir.Savaş Suçları ve Sivillerin Hedef AlınmasıSavaş hukuku, sivillere ve sivil nesnelere karşı zarar verilmesini sıkı bir şekilde düzenler. İsrail'in Gazze saldırılarında sivillerin ölümüne yol açan olaylar rapor edilmiştir. Bu durum, savaş suçlarına işaret etmekte olup uluslararası hukuka aykırıdır.Kısaca israil’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Yargılanması mümkün mü sorusuna deginecek olursak:Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) yargı yetkisi, Roma Statüsü'nde detaylı olarak düzenlenmiş olmasına rağmen, Gazze'deki olaylarla ilgili olarak kullanabileceği açıktır. Mahkeme, uluslararası sistemin bir parçası olması ve tamamlayıcılık ilkesi nedeniyle mutlak bir yargılama yetkisine sahip olamamaktadır. Ancak, daha cesur bir yargılama için uluslararası bir baskıya ihtiyaç vardır. Bu baskı, Statü'ye taraf olsun veya olmasın devletlerden ve sivil toplumdan gelmelidir. Örneğin, BM İnsan Hakları Konseyi gibi diğer uluslararası kurumlar, devletlerin ve sivil toplum kuruluşlarının baskısıyla küresel ve bölgesel konularda cesur kararlar alabilmektedir.Birleşmiş Milletler " Barış koruma " Yetkisinin KullanılmamasıBirleşmiş Milletler (BM), uluslararası barışı ve güvenliği koruma sorumluluğunu taşımaktadır. Ancak, İsrail'in Gazze saldırıları sırasında BM'nin " Barış koruma " yetkilerini kullanmadığı görülmektedir. İsrail'in Gazze saldırıları, bölgede ve küresel düzeyde barış ve istikrarı tehdit eden bir faktör haline gelmiştir. Sivillerin zarar görmesi ve insani krizin derinleşmesi, dünya barışını tehlikeye atmaktadır. İsrail'in Gazze saldırıları, uluslararası hukuka aykırıdır ve dünya barışını tehdit etmektedir. Bu nedenle, uluslararası toplumun bu saldırılara son verilmesi ve ateşkes ilan edilmesi için çaba göstermesi gerekmektedir. Birleşmiş Milletler müdahale etmediği sürece sivil kayıplarından sorumludur. Aksi takdirde, uluslararası hukuk çerçevesinde askeri müdahale gerekebilir. Barışın ve insan haklarının korunması için uluslararası toplumun bu meseleyi ciddiyetle ele alması elzemdir. İsrail'in insanlık dışı eylemlerini kesinlikle kınıyorum.
13.01.2022
Zorunlu aşı, prensipte bireyin vücut bütünlüğüne ve özgürlüklerine bir müdahaledir. Ne var ki bir kamusal alanın içinde yaşıyoruz ve kendi vücudumuz için aldığımız bazı kararlar başkalarının vücudunu da etkiliyor. Herhangi birimizin kendisi için yaptığı tercihlerin büyük çoğunluğu, kaçınılmaz olarak başkalarının tercihini etkiliyor. Aşı olmamak apaçık şekilde kamusal alanda başkalarının karşılaşacağı mikrop yoğunluğunun artma ihtimaline işaret ediyor. Dolayısıyla özgürlüğün aşı olmama şeklinde kullanılması kamusal özgürlük alanının daralması demek, çünkü aşı olanların yüzde yüz korunması söz konusu değil ve sırf aşı olmayanlar yüzünden ilave korunma tedbiri almaları gerekiyor. Bu durumda devletler kamusal alanı korumak amacıyla bugün özgürlüklere müdahale edebilir. Zorunlu aşı, prensipte bireyin vücut bütünlüğüne ve özgürlüklerine bir müdahaledir. Ne var ki bir kamusal alanın içinde yaşıyoruz ve kendi vücudumuz için aldığımız bazı kararlar başkalarının vücudunu da etkiliyor. Herhangi birimizin kendisi için yaptığı tercihlerin büyük çoğunluğu, kaçınılmaz olarak başkalarının tercihini etkiliyor. Aşı olmamak apaçık şekilde kamusal alanda başkalarının karşılaşacağı mikrop yoğunluğunun artma ihtimaline işaret ediyor. Dolayısıyla özgürlüğün aşı olmama şeklinde kullanılması kamusal özgürlük alanının daralması demek, çünkü aşı olanların yüzde yüz korunması söz konusu değil ve sırf aşı olmayanlar yüzünden ilave korunma tedbiri almaları gerekiyor. Bu durumda devletler kamusal alanı korumak amacıyla bugün özgürlüklere müdahale edebilir.
Yasal olarak zorunlu aşı mümkün müdür?
Evet mümkün. Aşı zorunluluğu ile ilgili ilk yasa taslağı tamamlandı. Bu zorunluluk 1 Şubat 2022 tarihinden itibaren Avusturya'da yaşayan tüm insanlar için geçerli olması öngörülüyor. Bu zorunluluk 14 yaş üzeri olanlar için geçerli olacaktır. Ayrıca, hukuk uzmanlarına göre tehlikeli virüslere karşı sosyal güvenliğin sağlanması için, zorunlu aşının uygulanması yeterli bir nedendir. Böyle bir zorunlulukta, toplumsal fayda ile bireyin kararlarına müdahale arasındaki ilişkinin doğru olması anayasal açıdan önemlidir. Ayrıca aşıyı reddedenlere 600 Euro para cezası kesilecek. 15 Mart'ta hala aşı yaptırmamış olursanız, ceza ödemeniz gerekecek. Ceza üç ayda bir tekrarlanabilecek. Aşı olmayı reddetme durumunda kişiler yılda 2.400 Euro’ya kadar para cezasına çarptırılabilir. Ceza gelirleri hastanelere gidecek. Sağlık Bakanı, daha düşük para cezası ödemek zorunda olan insan gruplarını yönetmelikle tanımlayabilir. Bunun için ilgili kişilerin gelir ve mali durumları belirleyici olacaktır. Aşı zorunluluğundan muaf olanlar: hamile kadınlar, aşılanma hayatını veya sağlığını tehlikeye atabilecek hasta kişiler, enfeksiyon geçiren kişiler numune alımından sonra 180 gün boyunca hariç tutulacak ve son olarak 14 yaş altı çocuklar muaf olacak. Her üç ayda bir aşı zorunluluğuna uymayan kişilere, aşının bir sonraki tarihe kadar tamamlanması gerektiğine dair bilgilendirme mektupları yollanacaktır.
Kanun neyi korumak istiyor?
Bakanlık taslağına yapılan açıklamaların ilk cümlesi bile yasanın amacının Covid-19'un yayılmasını önlemek için aşı oranını artırmak olduğunu vurguluyor. Ayrıca (halk) sağlığının ve sağlık altyapısının korunmasından bahsediliyor. Bu da zorunlu aşılamanın koruyucu amacının sağlık sistemini yani işleyen bir sağlık sistemini ve özellikle hastanelerdeki yoğun bakım yatak altyapısını korumak olduğunu ve bireyleri enfeksiyondan korumak olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, aşı zorunluluğunu ihlal eden bir kişi, başkalarının sağlığına herhangi bir zarar gelmesinden sorumlu değildir. Bu tür durumlarda nedensellik kanıtının pek mümkün olmadığı, ancak elbette koruma amacına karşı değil, yalnızca tazminat taleplerinin pratikte uygulanabilirliğine karşı bir argüman olduğu tartışma konusudur.
Gelelim iş hukukuna:
Bir yasa koyucunun zorunlu aşılama ile iş hukuku kapsamındaki sonuçları düzenlemesi sistemsiz ve olağandışı olur. Bir kişi kamu hukuku yükümlülüklerini ihlal ederse ve kendisini (idari) cezai olarak sorumlu kılarsa, bu kişinin kendi işverenine karşı işten çıkarma için bir neden sağlayıp sağlamadığını herhangi bir yasadan çıkarmak genellikle mümkün değildir. Bu arada, aşıyı işyerinde zorunlu kılmak pek akıllıca olmaz çünkü personel ve vasıflı işçi sıkıntısı çeken birçok şirket iş gücünün bir kısmından mahrum kalabilir. Burada esnek bir çözüm tercih edilmelidir.
08.11.2023
Avusturya'da yaşanan şiddet ve kadın cinayetlerini sıklıkla duyar olduk. Sadece Ekim ayında, Avusturya'da altı kadın öldürüldü. Her ne kadar bilim, sanat, hukuk gibi alanlarda ilerlemeler yaşansa da “şiddet” hala yerini koruyan “yıkıcı” bir olgudur. Kadına yönelik şiddet kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan, cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasından kaynaklanan, kadın bireylerin insan haklarını ihlal eden eylemlerdir. Kadınlar dünyanın bütün ülkelerinde fiziksel ve psikolojik şiddet tehlikesi altındadırlar. Avusturya'da yaşanan şiddet ve kadın cinayetlerini sıklıkla duyar olduk. Sadece Ekim ayında, Avusturya'da altı kadın öldürüldü. Her ne kadar bilim, sanat, hukuk gibi alanlarda ilerlemeler yaşansa da “şiddet” hala yerini koruyan “yıkıcı” bir olgudur. Kadına yönelik şiddet kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan, cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasından kaynaklanan, kadın bireylerin insan haklarını ihlal eden eylemlerdir. Kadınlar dünyanın bütün ülkelerinde fiziksel ve psikolojik şiddet tehlikesi altındadırlar.
İlişkilerde kadının ya da erkeğin, eğitim düzeyleri, yaşadıkları yer, akademik kariyerleri, meslekleri fark etmeksizin şiddet ne yazık ki karşımıza çıkabiliyor. Şiddetin nedeni kişiden kişiye göre değişebiliyor. Kimi zaman alkol ve madde kullanımı, maddi sorunlar, eğitim eksiklikleri, kişisel bozukluklar, öfke problemi şiddete yol açmaktadır. Kadınlar, dünyanın her yerinde birçok şiddet türüne maruz kalmaktadırlar. Erkek ve kadın arasında eşit olmayan güç ilişkileri, kadının toplumdaki konumu ve ataerkil yapı nedenleriyle kadınlara yönelik şiddet her geçen gün karşımıza çıkıyor. Namus adına işlenen cinayetler bu şiddet türünün en ölümcül ve görünür biçimlerinden biridir.
Dikkat edilirse bu gerekçede şiddetin mağdurları olarak kadınlar ve çocuklar, gösterilmiştir. Özellikle çocukları olan ve ekonomik olarak eşine bağlı bir kadın eşinden ayrılmaktan korkmaktadır. Çocuklarını babasız büyütmek istememeleri sebebiyle şiddete katlanmaktadırlar. Ancak ailesi içinde şiddet uygulandığına tanıklık eden bir çocuğun da ileride kendi eşine şiddet uygulaması çok olası bir durumdur.
Birçok evlilik kadının şiddet görmesine rağmen devam etmektedir. Birçok kadın eşini sevmesi ve günün birinde düzeleceğini hayal etmesi sebebiyle eşini bırakamayacağını düşünmektedir. Eşi alkol veya madde kullanan kadınlar, bağımlılığı tedavi edilirse şiddetin ortadan kalkacağına inanmaktadırlar.
Bu haberleri okurken ve görüntüleri izlerken büyük üzüntü duydum ve aynı zamanda ne yazık ki bu tür olaylara artık çok şaşırmıyorum. Birçoğumuz gibi, bu olayı unutmak için birkaç gün sonra başka haberlere odaklanıp geçebilirim. Bu toplum, kadın ve erkek arasındaki ilişkileri farklı bir gözle değerlendirmiştir ve bu muhtemelen değişmeyecektir. Son zamanlarda, kadınların ayrılmak istediğinde erkeklerin bu durumu kişisel bir saldırı olarak algıladığını ve kadınları yok etmeye hakkı olduğunu düşündüğünü sıkça duyuyoruz. Çünkü erkekler için kadınları bir tür namus olarak görüyorlar ve kişiliklerinin bir parçası olarak kabul ediyorlar. Eğer bu namus kirlenirse, erkekler yaşamlarına devam edemezler ve bunu yapmaktan gurur duyarlar. Bu tür davranışlarda bulunan erkekler gereken cezayı almalı ve adil bir şekilde cezalandırılmalıdır. Haksız tahrik, iyi hal veya pişmanlık gibi nedenlerle ceza indirimlerinin yapılmasına izin verilmemelidir. Umarım, genç nesiller, kadın-erkek ilişkilerindeki bu çarpık ve tutarsız yaklaşımları geride bırakarak, kadın ve erkeğin saygı ve sevgi temelinde bir arada olması gerektiğini ve ilişkisini sonlandırmak isteyen kişinin bunu yapma özgürlüğüne sahip olduğunu anlarlar. Hayatımıza, seçimlerimize ve özgürlüğümüze sahip çıkmak istediğimiz için tehlikede olmadığımız bir gelecek için çalışmalıyız.
14.12.2021
Corona virüs ile mücadele kapsamında alınan tedbirlerin ülke ekonomisine yönelik etkileri pek çok sorunu da beraberinde getirmekte. Virüsün yayılmasını ve ölümleri engellemek adına devletin zorunlu olarak aldığı tedbirler dolayısıyla işletmelerini kapatmak zorunda kalan esnafın kira ödeme konusu da önemli bir hukuki sorun teşkil etmekte. Corona virüs ile mücadele kapsamında alınan tedbirlerin ülke ekonomisine yönelik etkileri pek çok sorunu da beraberinde getirmekte. Virüsün yayılmasını ve ölümleri engellemek adına devletin zorunlu olarak aldığı tedbirler dolayısıyla işletmelerini kapatmak zorunda kalan esnafın kira ödeme konusu da önemli bir hukuki sorun teşkil etmekte.
Corona nedeniyle calışamayan, faaliyeti sınırlanan kira borcunu ödeyemeyen, güclüge düşen esnafın ne gibi hakları vardır?
OGH'nin kararina göre (GZ: 3 Ob 78 / 21y), COVID-19 § 1104 ABGB uyarınca bir salgındır ve resmi olarak emredilen giriş yasağı zamanlarında kiracının kira ödemesi zorunluluğu yoktur. Hukukda mücbir sebep, tarafların kusurundan kaynaklanmayan ve taraflara yüklenemeyen, taraflarca öngörülemeyen ve bir yükümlülüğün yerine getirilmesini imkansızlaştıran doğal afet, hastalık, savaş, grev, mevzuatlar ve idare tarafından getirilen engellemeler, yasaklamalar gibi hallerdir. Corona ile mücadele adına alınan tedbirler ve engellemeler de mücbir sebebin özel bir görünümüdür. Kiralanan işyeri, bu mücbir sebeplerden dolayı hiç kullanılamıyorsa, kiracının kira ödeme yükümlülüğü madde § 1104 ABGB uyarınca tamamen ortadan kalkar.
Yüce divanın kararı gelecekteki kira sözleşmeleri için ne anlama geliyor?
Kira sözleşmelerinde farklı bir düzenleme mümkündür, çünkü kiranın ortadan kaldırılması ve azaltılmasına ilişkin ABGB kuralları ihtiyaridir. Bu durum yeni kira sözleşmelerinde konu haline gelmektedir. Diğer bir soru da ev sahibinin bakış açısından gelecekteki bir salgın durumunda kiracının bu iddialarının yasal olarak nasıl hariç tutulabileceğidir. Diğer şeylerin yanı sıra § 879 Abs 3 ABGB'ye uyulmalıdır. Bu maddeye göre, sözleşme ortaklarından birinin ciddi şekilde dezavantajlı olması halinde, hüküm ve koşullardaki veya sözleşme formlarındaki yan hükümler geçersizdir.
Kiracılar, karantina ayları için aldıkları mali yardımı geri ödemek zorunda mı?
Sabit maliyetli sübvansiyonlarda, kira için mali yardım alınmışsa, bir geri ödeme yükümlülüğü olabilir. Bunun nedeni, şirketlerin sübvansiyon tarafından karşılanacak sabit maliyetleri makul sınırlar içinde mümkün olduğu kadar düşük tutmak zorunludurlar. Bu aynı zamanda, yasaya göre kiradan feragat veya kira indirimi iddiasını da ifade eder. Eski maliye bakanı Gernot Blümel, Neos'tan gelen bir meclis sorusuna baharda yanıt olarak şunları söyledi: Yüksek mahkeme kararı olmadığı sürece, sabit maliyet sübvansiyonunun bir kısmı şimdilik verilebilir ancak yalnızca geri ödeme şartıyla. Bu, yasal durumun netleştirilmesinden sonra kiracının "geri talep ederek veya mahsup ederek fiili harcamayı azaltmasının" makul olması durumunda geçerlidir. Bu durum, önceki karantina sırasında işyerlerini kullanamayan, ancak yine de kirayı ödemeye devam eden şirketler için geçerlidir. Mümkün olan en kısa sürede kiraya verenden bir geri ödeme talep etmeniz gerekecektir. Her durumda, ev sahibi tarafından iade edilen tutarlar Cofag'a iade edilmelidir. Corona mağduru esnaflar Cofag'ın ödenen kiralar için sabit maliyet sübvansiyonlarını geri talep etmesini beklemek zorunda mı? Raporlara göre, Cofag şu anda burada nasıl ilerleyeceği üzerinde çalışıyor. Her durumda kirayı geri ödeme hakkınız olduğunu düşünüyorsanız, Cofag ile iletişime geçmeniz mantıklıdır.
11.10.23
Avusturya, geniş kapsamlı bir sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi ile tanınır. Bu sistem, vatandaşların yaşlılık dönemlerini ekonomik olarak güvence altına almayı amaçlar ve ülkenin yaşlı nüfusuna destek sağlar. Avusturya’daki sosyal sigortalar, genel olarak sağlık, kaza, emeklilik ve işsizlik sigortalarını kapsamaktadır. Katkı payı yüksekliği, gelire göre belirlenmektedir. Düzenli bir işte çalışan bir kişinin, doğrudan sigortası yapılır. Sigorta tarafından yapılacak yardım miktarı, yapılan katkıya, daha doğrusu, gelire bağlıdır. Bütün sigortalar için asgari ücretin üzerinde olması gerekiyor. Asgari ücret alanlar sadece kazalara karşı sigortalıdırlar ve emeklilik sigortaları yoktur.Avusturya, geniş kapsamlı bir sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi ile tanınır. Bu sistem, vatandaşların yaşlılık dönemlerini ekonomik olarak güvence altına almayı amaçlar ve ülkenin yaşlı nüfusuna destek sağlar. Avusturya’daki sosyal sigortalar, genel olarak sağlık, kaza, emeklilik ve işsizlik sigortalarını kapsamaktadır. Katkı payı yüksekliği, gelire göre belirlenmektedir. Düzenli bir işte çalışan bir kişinin, doğrudan sigortası yapılır. Sigorta tarafından yapılacak yardım miktarı, yapılan katkıya, daha doğrusu, gelire bağlıdır. Bütün sigortalar için asgari ücretin üzerinde olması gerekiyor. Asgari ücret alanlar sadece kazalara karşı sigortalıdırlar ve emeklilik sigortaları yoktur.
Avusturya'da emeklilik, kişinin yaşam boyu çalışma geçmişi ve ödenen sosyal güvenlik primleri üzerine kuruludur. Genellikle, emeklilik yaşı 65'tir, ancak bazı istisnalar vardır. Emeklilik hakkının kazanılmasından sonra kişilerin işlerini bırakmaları gerekmemektedir. Emeklilik ödeneği alınırken de çalışmaya devam edilebilmektedir. Emeklilik döneminde çalışılması durumunda emeklilik ödeneğinde herhangi bir kesinti de yaşanmamaktadır. Bu dönemde yapılan çalışmalar özel bir statüdeki yüksek sigortalama ile kapsam altına alınarak daha yüksek emekli ödeneği alınabilmektedir. Emeklilik maaşı, kişinin prim ödeme geçmişi ve kazançlarına bağlı olarak hesaplanır. Emeklilik maaşı, yaşam standardını sürdürmek için önemli bir gelir kaynağıdır. Emeklilik maaşı, Avusturya Sosyal Güvenlik Kurumu (Österreichische Sozialversicherung) tarafından ödenir.
Emekli olma koşulları nelerdir?Emeklilik maaşı almak için belirli koşulları karşılamak gerekmektedir. Bunlar, belirli bir prim süresini ve yaşam süresini içerir. Ayrıca, kişinin Avusturya'da yaşaması veya çalışması gerekebilir. Emeklilik yaşını beklemeyen kişiler için engelli emeklilik gibi özel durumlar da bulunmaktadır. Engelli emeklilik, kişinin iş kazası, hastalık veya sakatlık nedeniyle çalışma kapasitesini kaybettiği durumlarda uygulanır.
Erken emeklilik hakkı hangi koşullarda elde edilir?Emeklilik için yıl, yaş ve prim şartlarını tamamlamak gerekirken bazı durumlarda emeklilik erkene de çekilebilmektedir. Çalışanların en büyük hayali emekli olup iyi bir maaşa kavuşmak. Erken emekli nasıl olunur sorusu çok sık karşılaştığım sorulardan birisidir. Emeklilik için öncelikle sigortadan sonra belli bir süre geçmesi, işe giriş tarihine göre de prim ve yaş şartlarını tamamlamak gerekiyor. Ancak emeklilik yaşını geri çekmek mümkün. Çalışma yaşamında bazı işler gerek işin ağırlığı gerekse de işçinin sağlığı ve yaşayışı üzerindeki bir takım olumsuz etkileri nedeniyle işçilerin erken yıpranmasına sebep olabilmektedir. İşte bu nedenle Kanun koyucu bu tip işlerde çalışanlara bir takım koşul ve şartlara bağlı olarak emeklilik yaşından indirim sağlanması konusunda düzenleme getirmiştir. Avusturya, güçlü bir sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi ile tanınır. Bu sistem, vatandaşların yaşlılık dönemlerini ekonomik olarak güvence altına almayı amaçlar. Erken emeklilik hakkı elde etmek için belirli koşullar yerine getirilmesi gerekmektedir.
- Sigorta Süresi: Belirli bir süre boyunca sigorta primi ödenmiş olmalıdır ve sigorta süresini tamamlamış olması gerekmektedir.- Engellilik veya Hastalık Durumu: Kişi, engelli veya ciddi bir hastalığa sahipse, çalışma kapasitesini kaybetmişse, erken emeklilik hakkı elde edebilir. Bu durumda, doktor raporu ve sağlık kurulu raporu gerekebilir.- Zorlu İş Koşulları: Kişi, zorlu çalışma koşullarında çalışıyorsa veya tehlikeli bir meslekte bulunuyorsa, belirli bir süre çalıştıktan sonra erken emeklilik hakkı elde edebilir.
Erken emeklilikle ilgili kesin şartlar ve koşullar zaman içinde değişebilir, bu nedenle güncel bilgilere ve yasal düzenlemelere göre hareket etmek önemlidir. Bu tür bir karar vermeden önce Avusturya Sosyal Güvenlik Kurumu veya bir emeklilik danışmanından doğru ve güncel bilgiler alınmalıdır.
10.11.2021
Son günlerde sosyal medyada sık sık denk geldiğim, dünyada uzun zamandır süregelen bir tartışma konusu olan ötanazi hakkında yazmak istedim. Bütün müdahaleler yapıldıktan sonra acıya dayanamayan hastaya, hayır sen bu acıyı çekeceksin diyebilir miyiz? Yoksa ötanazi hakkını kullanmasına izin mi vermeliyiz? Ağrılı ve ölümcül hastalıkları olan insanların durumu düşünülüğünde insanı ikilemde bırakan çok zor bir durum. Bir yandan tıbbın hergün gelişmesi ve bugün tedavisi olmayan bir hastalığın bile yakın bir zamanda tedavisinin bulunabilme olasılığı, diğer yandan ise hastanın çaresizliği ve çekilen tarifsiz acılar. Bu yüzden Avusturya hükümeti ötenaziyle alakalı yasal düzenlemer için adım attı. Avusturya hükümeti, Anayasa Mahkemesi'nin kişinin kendi kaderini tayin edebilme hakkı çerçevesinde ötanazi lehine aldığı bir karar üzerine ötenaziyi suç olmaktan çıkaracak bir yasal düzenlemeyi meclise sundu. Bu yıl sonuna doğru yasalaşması beklenen düzenlemeye göre ölümcül hastalığı olan veya kalıcı ve güçten düşürücü bir durumdan muzdarip hastalar, kendi yaşamlarına son vermek için yardıma erişebilecekler. Bu durumda her vakayı, palyatif tıp alanında uzman olmuş iki doktor değerlendirmek zorundadır. Hastanın ötanazi konusunda bağımsız karar alabilme ehliyetine sahip olup olmadığını da bu doktorlar tespit etmelidirler. Ötanazi hakkının verilmesinin ardından 12 hafta bekleyerek bu kararın geçici bir kriz anında alınmasının da önüne geçilecektir.Son günlerde sosyal medyada sık sık denk geldiğim, dünyada uzun zamandır süregelen bir tartışma konusu olan ötanazi hakkında yazmak istedim. Bütün müdahaleler yapıldıktan sonra acıya dayanamayan hastaya, hayır sen bu acıyı çekeceksin diyebilir miyiz? Yoksa ötanazi hakkını kullanmasına izin mi vermeliyiz? Ağrılı ve ölümcül hastalıkları olan insanların durumu düşünülüğünde insanı ikilemde bırakan çok zor bir durum. Bir yandan tıbbın hergün gelişmesi ve bugün tedavisi olmayan bir hastalığın bile yakın bir zamanda tedavisinin bulunabilme olasılığı, diğer yandan ise hastanın çaresizliği ve çekilen tarifsiz acılar. Bu yüzden Avusturya hükümeti ötenaziyle alakalı yasal düzenlemer için adım attı. Avusturya hükümeti, Anayasa Mahkemesi'nin kişinin kendi kaderini tayin edebilme hakkı çerçevesinde ötanazi lehine aldığı bir karar üzerine ötenaziyi suç olmaktan çıkaracak bir yasal düzenlemeyi meclise sundu. Bu yıl sonuna doğru yasalaşması beklenen düzenlemeye göre ölümcül hastalığı olan veya kalıcı ve güçten düşürücü bir durumdan muzdarip hastalar, kendi yaşamlarına son vermek için yardıma erişebilecekler. Bu durumda her vakayı, palyatif tıp alanında uzman olmuş iki doktor değerlendirmek zorundadır. Hastanın ötanazi konusunda bağımsız karar alabilme ehliyetine sahip olup olmadığını da bu doktorlar tespit etmelidirler. Ötanazi hakkının verilmesinin ardından 12 hafta bekleyerek bu kararın geçici bir kriz anında alınmasının da önüne geçilecektir.
Ötanaziyi anlamak için türlerine göre aktif ve pasif ötanazi olmak üzere iki başlık altında incelemekte fayda vardır:
Aktif ötanazi, doğrudan doğruya hekim tarafından ölüme neden olacak tıbbi müdahalelerin uygulanması neticesinde gerçekleştirilir. Bu anlamda hastanın ölümünün gerçekleştirilmesi amacıyla vücuduna ilaç enjekte edilmesi, aktif ötanaziye örnek oluşturur. Pasif ötanazide dışarıdan hiçbir müdahale olmaksızın, hareketsiz kalınmak suretiyle ölüm sonucunun gerçekleşmesi beklenmektedir, bu durumda hastanın tedaviyi reddetmesi dolayısıyla tedaviye hiç başlanmaması ya da yaşam faaliyetlerini sürdürmesi için zorunlu olan yaşam desteğinin çekilmesi pasif ötanaziyi sonuçlamaktadır. Ötanazinin bir başka türü olan yardımlı intihar da ise hekim hastanın ölümüne yol açacak bir ilacı reçete ediyor, ancak tıbbi görevlilerin müdahalesi olmaksızın hasta kendi kendine bu ilacı alarak yaşamını sonlandırıyor. Aktif ve pasif ötanazide genellikle hastanın ölüme yol açacak müdahaleyi kendisinin fiziken yapamaması durumunda dışarıdan destek verilmesi söz konusu iken, yardımlı intiharda hastanın kendisi ölüme yol açan eylemin doğrudan sorumlusu oluyor.
Yardımlı intihar hala yasaktır ve altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi bu cezai sorumluluğun 1 Ocak 2022'de bozulacağını duyurdu. VfGH'nin kararına göre, mevcut yasal durum “kendi kaderini tayin hakkını” ihlal ediyor. Ayrıca, intihara her türlü yardımın istisnasız olarak yasaklanması anayasaya aykırıdır. Belçika, Hollanda ve Lüksemburg gibi diğer Avrupa ülkelerinde aktif ötenaziye izin verilmektedir. İsviçre'de aktif ötenazi yasaktır, ancak intihara yardım etmede aktif olan iki dernek vardır.
Bana göre çok doğru bir karara varıldı, çünkü yaşama şansını yitirmiş, derin ağrılar ve acılar çeken, tıbbın çaresiz kaldığı durumlarda ötanazi haktır. Yakınları ve sevdikleri tarafından her ne kadar kaldırılması güç bir durum olsa da, desteklenmelidir diye düşünüyorum.
12.09.2023
Dünya genelinde olduğu gibi, Avusturya da pandemi ve ekonomik dalgalanma gibi zorlu dönemlerde birçok şirketin iflas tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemi yaşıyor. Pandeminin getirdiği yeni düzen ve bu salgınla başa çıkabilmek adına devletlerce alınan kısıtlamalar, küçük esnaftan tutun en büyük uluslararası şirketlere kadar bir çok kurum ve kuruluşta ciddi hasarlar bırakmakla kalmamış; birçok şirketin ticari hayatını iflas ile sonlandırmasına, iflas etmeyen kötü durumdaki şirketlerin ise faaliyetlerine devam edememesine yol açmıştır. Ancak iflasın kaçınılmaz olmadığını ve birçok şirketin bu zorlu dönemleri aşabilmesi için kullanabileceği bazı yolların bulunduğunu bilmek önemlidir. Bu yazım da Avusturya'da şirketlerin iflastan kurtulma yollarını ele alacağım.Dünya genelinde olduğu gibi, Avusturya da pandemi ve ekonomik dalgalanma gibi zorlu dönemlerde birçok şirketin iflas tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemi yaşıyor. Pandeminin getirdiği yeni düzen ve bu salgınla başa çıkabilmek adına devletlerce alınan kısıtlamalar, küçük esnaftan tutun en büyük uluslararası şirketlere kadar bir çok kurum ve kuruluşta ciddi hasarlar bırakmakla kalmamış; birçok şirketin ticari hayatını iflas ile sonlandırmasına, iflas etmeyen kötü durumdaki şirketlerin ise faaliyetlerine devam edememesine yol açmıştır. Ancak iflasın kaçınılmaz olmadığını ve birçok şirketin bu zorlu dönemleri aşabilmesi için kullanabileceği bazı yolların bulunduğunu bilmek önemlidir. Bu yazım da Avusturya'da şirketlerin iflastan kurtulma yollarını ele alacağım.
Günümüzde, ticari hayatta şirketlerden alacaklı olan gerçek veya tüzel kişilerin alacaklarını tahsil edemediklerine sık sık rastlamaktayız. Bu durum ticari hayatta şirketlere duyulan ticari güvenin her geçen gün azalmasına ve büyük mağduriyetler yaşanmasına neden olmaktadır. Alacaklıların yasal takip yolları neticesinde alacaklarını tahsil edememeleri, yasal takip yollarının sonuçsuz kalmasına yol açmaktadır. Tüm bu olumsuz durumun önlenebilmesi adına iki yıl önce, iflas tehlikesi altındaki şirketlere borç düzenlemesini kolaylaştırmayı amaçlayan yeni kurallar getirildi, ancak bunun gerçekte uygulanıp uygulanmadığıdır. Yaklaşık iki yıldır var olan Restruktürasyon düzenlemesi (ReO) mali zorluk içindeki şirketlerin kreditörlerle borç düzenlemesi konusunda anlaşmayı kolaylaştırması ve iflası önlemeyi amaçlıyor. 2021 yılında başlayan bir süreç, bir Avrupa Birliği (AB) kılavuzunun uygulanmasını hedeflemek için başlatıldı. Bu sürecin avantajı, bir grup nitelikli kreditörün anlaştığı durumlarda artık bireysel "anlaşma bozucularının" yeniden yapılandırmayı engelleyemeyeceğidir. Yani, birçok kreditör anlaştığında, az sayıdaki kişi ya da kurum, yeniden yapılandırmayı durduramaz.
Avusturya'da şirketler iflastan kurtulmak için çeşitli yolları izleyebilirler. İşte bazı yaygın yöntemler:- Yeniden Yapılandırma Süreçleri: Avusturya'da bir şirket, finansal zorlukları aşmak ve iflası önlemek için yeniden yapılandırma süreçlerini başlatabilir. Bu süreç, şirketin borçlarını yeniden düzenlemesi ve kreditörlerle anlaşma sağlaması fırsatını sunar.- Maliyet Azaltma: Şirketler, maliyetleri azaltarak ve gereksiz harcamalardan kaçınarak finansal durumlarını iyileştirebilirler. Bu, işten çıkarmalar, gereksiz giderlerin kesilmesi ve verimliliğin artırılması gibi önlemleri içerebilir.- Yatırım ve Finansman: Şirketler, ek finansman kaynaklarına ulaşarak veya yeni yatırımlar yaparak nakit akışını artırabilirler. Bu, dış kaynaklı yatırımcılarla işbirliği yapmayı veya mevcut varlıkları satarak kaynak elde etmeyi içerebilir.- Hukuki Danışmanlık ve İflas Yönetimi: İflas tehlikesiyle karşı karşıya kalan şirketler, hukuki danışmanlardan ve iflas yöneticilerinden profesyonel destek alabilirler. Bu, yasal süreçlerde rehberlik sağlamak ve şirketin iflas riskini azaltmak için önemlidir.- Varlık Satışı veya Devri: Şirketler, gereksiz varlıkları satarak veya belirli iş birimlerini devrederek borçlarını azaltabilirler. Bu, likiditeyi artırarak finansal durumu güçlendirebilir.- Dış Kaynaklı Yardım: Şirketler, iflas durumunu aşmak için dış kaynaklı yardım arayışına girebilirler. Bu, finansal destek veya ortaklık anlaşmaları gibi çeşitli şekillerde olabilir.
Avusturya'da şirketlerin iflas durumundan kurtulma yolları çeşitli ve her durum farklılık gösterebilir. En iyi yolun ne olduğunu belirlemek için şirketler genellikle profesyonel danışmanlık ve hukuki süreçlerde uzmanlardan yardım almalı. Bu zorlu dönemde, doğru adımları atarak birçok şirketin iflası önleyebileceği unutulmamalıdır.
13.10.2021
Kısa çalışma, ekonomik zorluklar nedeniyle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin ve maaşların geçici olarak düşürülmesidir. Uygulamanın amacı, geçici olarak işçilik maliyetlerini azaltmak ve çalışanlarını tutmaktır. Eğer bütün şartlar yerine getirilirse, işveren, kamu istihdam kurumu'ndan (AMS) kısa çalışma ödeneği alır. Aşama 5 için kısa çalışma koşulları 1 Temmuz 2021'den beri yürürlüktedir. Bu koşullar, 30 Haziran 2022'ye kadar tüm kısa çalışma durumları için geçerlidir. Kısa çalışma, ekonomik zorluklar nedeniyle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin ve maaşların geçici olarak düşürülmesidir. Uygulamanın amacı, geçici olarak işçilik maliyetlerini azaltmak ve çalışanlarını tutmaktır. Eğer bütün şartlar yerine getirilirse, işveren, kamu istihdam kurumu'ndan (AMS) kısa çalışma ödeneği alır. Aşama 5 için kısa çalışma koşulları 1 Temmuz 2021'den beri yürürlüktedir. Bu koşullar, 30 Haziran 2022'ye kadar tüm kısa çalışma durumları için geçerlidir.
Kısa çalışma hangi şirketler için geçerlidir? Koronavirüse karşı alınan önlemler sonucunda geçici olarak ekonomik güçlüklerle karşılaşan tüm şirketler, şirket ve sektör büyüklüğü ne olursa olsun kısa çalışma başvurusunda bulunabilirler. İflas sürecinde olan veya iflas etmiş şirketler, Kamu İstihdam Kurumu'ndan (AMS) herhangi bir kısa çalışma ödeneği alamazlar, ayrıca yurtdışında yerleşik şirketlerde bu haktan yararlanamazlar.
Ancak kısa çalışma, devam eden kriz ortamında işten çıkarmaları zorlaştırıyor ve şirketler için zorluklara neden olabiliyor. Sosyal ortak sözleşmesine göre, işveren kısa çalışma başlangıcından hemen önce var olan çalışan sayısını korumakla yükümlüdür. Bunu yapmazsa çıkardıgı işcilerin yerine yeni işci almalıdır. Kısa çalışmanın sona ermesinden sonra çalışanlar bir ay süre için işten çıkarılamazlar. Bu süre özel durumlarda kısaltılabilinir veya tamamen iptal edilebilir. Bu durumda işveren hangi işcisini elde tutmak istiyorsa, onu kısa çalışmaya göndermelidir. Ancak kriz devam ettikçe bu hüküm işveren için çok büyük bir mali yük haline gelebilir, çünkü işveren kısa çalısma da olan işçisini işten çıkaramaz. Bu gerekliliklere aykırı olarak bir fesih bildirimi yapılırsa, özellikle feshin yasal olarak etkisiz olup olmadığı veya çalışan tarafından itiraz edilip edilemeyeceği, belirli yasal sonuçların ortaya çıkacağı bir ihtilaf konusudur. Rızaya dayalı bir fesih, ancak çalışanın, feshe rıza göstermeden önce feshin sonuçları hakkında sendikadan veya çalışma odasından bilgi alması halinde de geçerlidir.
Örneğin bir gastronomun bir restorantının olduğunu varsayalım. Bu kisi kısa bir süreliğine kapanacağı beklentisiyle tüm çalışanlarını kısa çalışmaya gönderiyor. Bu durumda paket servis hizmeti verilmeye başlıyor. Fakat bu kapanma süresi beklediğinden daha uzun sürüyor ve ne zaman son bulacağı ön görülemiyor. Bu aşamada restoran işletmecisi, tüm çalışanları bu değişen koşullar altında tutmanın hala ekonomik olarak uygun olup olmadığını değerlendirmelidir. İşveren bazı çalışanlarının iş ilişkisini sona erdirmek zorunda olduğu kararına varırsa, onları ancak kısa çalışmanın sona ermesinden bir ay sonra işten çıkarabilir. Bu da bazı sirketler için önemli derecede mali sorunlara yol açabilir, özellikle küçük şirketler, iflasla karşı karşıya kalabilir.
Kanun sadece bir istisna öngörmektedir:§ 37b Arbeitsmarktservicegesetz maddesi uyarınca, çalışma konseyi (Betriebsrat) veya işçi sendikasının (Gewerkschaft) kabul etmesi halinde, çalışma süresine uyulmadan da işten çıkarılmaya izin verilmektedir. Sosyal ortak sözleşmesine göre ön koşul, "şirketin varlığının devam etmesinin iflas risk altında" olmasıdır. Onay geriye dönük olarak verilemez. Alternatif olarak kısa çalışmanın erken bitirilmeside düşünülebilir. Ancak erken bitirilmesi çalışma ödeneğinin artık ödenmediği ve bir aylık çalışma süresine uyulması gerektiği anlamına gelir.
09.08.2023
Türkiye’de 5510 sayılı "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu" öncesinde emekli aylığı bağlanmış bireyler, Türkiye ile sosyal güvenlik sözleşmesi bulunan ülkelerde çalışmaya başladığında, aylıklarının kesilip kesilmeyeceği konusunda net bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, söz konusu kanunun yürürlük tarihinden önceki sosyal güvenlik yasalarına göre malullük veya yaşlılık aylığı bağlanmış kişiler, sözleşmeli bir ülkede çalışmaya başladıklarında aylıkları kesilmeyecektir.Türkiye’de 5510 sayılı "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu" öncesinde emekli aylığı bağlanmış bireyler, Türkiye ile sosyal güvenlik sözleşmesi bulunan ülkelerde çalışmaya başladığında, aylıklarının kesilip kesilmeyeceği konusunda net bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, söz konusu kanunun yürürlük tarihinden önceki sosyal güvenlik yasalarına göre malullük veya yaşlılık aylığı bağlanmış kişiler, sözleşmeli bir ülkede çalışmaya başladıklarında aylıkları kesilmeyecektir.
5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra emekli aylığı bağlanan kişiler için durum şu şekildedir:
Kanun'un yürürlüğünden sonra emekli aylığı bağlananlar için, öncesinde sigortalı olan ve belirli bir tarihten sonra malullük veya yaşlılık aylığı almaya hak kazanan bireyler, ülkemizle sosyal güvenlik sözleşmesi bulunan ülkelerde çalıştıklarında aylıklarının kesilmez.
Sözleşme bulunmayan ülkelerde işe başlayan kişiler için durum şu şekildedir:
5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önceki sosyal güvenlik yasalarının hükümlerine ya da 2008/Ekim ayından sonra 5510 sayılı Kanun'un geçici 2. Maddesi uyarınca malullük veya yaşlılık aylığı almaya hak kazanan bireyler, ülkemizle sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış olan ülkelerde çalışmaya başladıklarında, geçmişte olduğu gibi aylık ödemeleri kesilmeyecektir.
5510 sayılı Kanun'a göre emekli aylığı alanlar için durum şu şekildedir:
5510 sayılı Kanun'un 30. maddesi uyarınca, yurtdışında çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren kesilir. Bu nedenle, 5510 sayılı Kanun'un yürürlük tarihi olan 01.10.2008'den sonra ilk defa sigortalı olan kişilerin yurtdışında çalışmaları durumunda emekli aylığı kesilir. Yabancı ülke ile sosyal güvenlik sözleşmesi olup olmaması fark etmeksizin, ilk defa sigortalı olan ve malullük veya yaşlılık aylığı almaya hak kazanan kişilerin yurtdışında çalıştıklarında aylıkları kesilir.
Diğer ülkelerde çalışmaya başlandığında aylıkların kesilme durumu söz konusu olmasına rağmen, bu konuda mevcut sosyal güvenlik sözleşmelerinde bir hüküm bulunmamaktadır. Sözleşmeli ülkede çalışmaya başladığında aylıkların kesilmesi konusunda düzenlemeler yapılmamış olsa da, gelecekte tadil edilen veya yeni imzalanan sosyal güvenlik sözleşmelerinde böyle bir hüküm yer alırsa, sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra çalışmaya başlayanların aylıkları kesilecektir. Eğer bu kuralı içeren bir sosyal güvenlik sözleşmesi yürürlüğe girer veya mevcut sözleşmelerde bu konuda bir değişiklik yapılırsa, bu husus ayrıca duyurulacaktır.
Genelgenin özetlenmiş sonucu şu şekildedir:
01.10.2008 tarihinden sonra ilk defa sigortalı olan emekliler, yurtdışında çalışsınlar sözleşmeli veya sözleşmesiz ülke fark etmeksizin emekli maaşlarını kaybedeceklerdir. Ancak, 01.10.2008 tarihinden önce sigortalı olan ve emekli olanlar, yurtdışında çalışsalar bile maaş almaya devam edeceklerdir. Tek bir istisna durumu vardır: Sözleşmeli bir ülkede çalışırken o ülkeyle yeni bir sözleşme yapılırsa ve bu sözleşme maaş kesilmesini içeriyorsa, bu yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra çalışmaya başlayanların maaşları kesilecektir.
15.09.2021
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını ile ilgili aşı gelişmelerinin ardından en önemli gündem konusu aşı hakkındaki kararsızlıklar ile ülkelerce aşının vatandaşlara zorunlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmıştır. Öte yandan, devlet politikaları ile Covid-19’a ilişkin aşının zorunlu hale getirilmesi tartışmaları bir yana; salgının ticari hayattaki olumsuz etkileri göz önüne alındığında, işverenlerin çalışanlarına aşı zorunluluğu getirip getiremeyeceği ve aşı olmayı kabul etmeyen çalışanların iş sözleşmelerinin haklı nedenle feshedilip feshedilemeyeceği hususlarının incelenmesi de önem arz etmektedir. Avusturya'da aşı zorunluluğu yoktur. Kanunla düzenlenmeyen zorunlu aşı uygulaması olmadığı sürece, kişilik haklarına müdahale nedeniyle, işverenin aşı yükümlülüğü sağlaması zor olmaktadır. İşverenin talimat verme hakkı sınırsız değildir ve aşı çalışanın vücut bütünlüğüne müdahale ettigi için, aşı tek taraflı olarak düzenlenemez. Ama işveren, çalışanlarının işyerindeki güvenlik ve sağlıklarından sorumludur. Hal böyle iken işveren sadece aşılı insanları işe alabilir, ancak bu, aşı olmak istemeyen birinin aşı olması gerektiği anlamına gelmez. Son zamanlarda, örneğin sağlık ve sosyal sektörde, en azından yeni işe alınanlar için aşının zorunlu hale gelmesi tartışıldı. Tabi çalışan da kendi sağlığına ve işyerindeki insanların (iş arkadaşları, müşteriler) sağlığına dikkat etmek ve COVID-19 bulaşmasını önlemekle yükümlüdür. Aşılı kişilerin aşısız insanlara göre COVID-19 ile enfekte olma olasılığının daha düşük olduğu açıktır. Açık bir yasal aşı zorunluluğu olmamasına rağmen, bazı durumlarda işverenin aşı olma talimatı haklı olabilir. Örneğin, yasama organının yalnızca COVID-19 testi negatif olanların işyerine girmesine izin verdiği durumlarda durum böyledir (örneğin hastaneler, yaşlılar ve bakım evleri ve engelliler için konut tesisleri). Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını ile ilgili aşı gelişmelerinin ardından en önemli gündem konusu aşı hakkındaki kararsızlıklar ile ülkelerce aşının vatandaşlara zorunlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmıştır. Öte yandan, devlet politikaları ile Covid-19’a ilişkin aşının zorunlu hale getirilmesi tartışmaları bir yana; salgının ticari hayattaki olumsuz etkileri göz önüne alındığında, işverenlerin çalışanlarına aşı zorunluluğu getirip getiremeyeceği ve aşı olmayı kabul etmeyen çalışanların iş sözleşmelerinin haklı nedenle feshedilip feshedilemeyeceği hususlarının incelenmesi de önem arz etmektedir. Avusturya'da aşı zorunluluğu yoktur. Kanunla düzenlenmeyen zorunlu aşı uygulaması olmadığı sürece, kişilik haklarına müdahale nedeniyle, işverenin aşı yükümlülüğü sağlaması zor olmaktadır. İşverenin talimat verme hakkı sınırsız değildir ve aşı çalışanın vücut bütünlüğüne müdahale ettigi için, aşı tek taraflı olarak düzenlenemez. Ama işveren, çalışanlarının işyerindeki güvenlik ve sağlıklarından sorumludur. Hal böyle iken işveren sadece aşılı insanları işe alabilir, ancak bu, aşı olmak istemeyen birinin aşı olması gerektiği anlamına gelmez. Son zamanlarda, örneğin sağlık ve sosyal sektörde, en azından yeni işe alınanlar için aşının zorunlu hale gelmesi tartışıldı. Tabi çalışan da kendi sağlığına ve işyerindeki insanların (iş arkadaşları, müşteriler) sağlığına dikkat etmek ve COVID-19 bulaşmasını önlemekle yükümlüdür. Aşılı kişilerin aşısız insanlara göre COVID-19 ile enfekte olma olasılığının daha düşük olduğu açıktır. Açık bir yasal aşı zorunluluğu olmamasına rağmen, bazı durumlarda işverenin aşı olma talimatı haklı olabilir. Örneğin, yasama organının yalnızca COVID-19 testi negatif olanların işyerine girmesine izin verdiği durumlarda durum böyledir (örneğin hastaneler, yaşlılar ve bakım evleri ve engelliler için konut tesisleri).
Çalışan aşı olmayı reddederse sonuçları nelerdir?
İşveren aşı emri verirse, çalışanın reddetmesi, iş ilişkisinin sona ermesi de dahil olmak üzere iş kanunu kapsamında sonuçlar doğuracaktır. İş hukuku kapsamında herhangi bir sonuca varılmadan önce, çalışanın başvurabileceği uygun istisnaların olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Mülakatta aşı durumu sorulabilir mi?
Genel olarak, başvuru sürecinde, mahremiyetle ilgili soruların yalnızca gelecekteki işle bağlantısı varsa yanıtlanması gerekir ama başvuranlar bu soruyu da yanıtsız bırakabilir. Yasama organının yalnızca COVID-19 testi negatif gösterebilenlerin girmesine izin verdiği işyerlerinde (örnegin hastaneler, yaşlılar ve bakım evleri ve engelliler için konut tesisleri) işveren, iş başvurusunda bulunan kişiye aşı durumunu sorabilir. Diğer tüm şirketlerde, COVID-19 ile bağlantılı olarak, işyerinde aşılanmamış bir çalışanın varlığı nedeniyle diğer koruyucu önlemler gereklidir ve bunlara uyulmalıdır (özellikle mesafe kuralları, maske takma ve hijyen kuralları). Gerekli tedbirlerin uygulanabilmesi için işverenin, çalışanlarının aşı durumu hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bu nedenlerle de iş başvurusunda bulunan kişinin aşı durumunu sorgulama hakkına sahiptir. Aşılı çalışanlar, COVID-19 enfeksiyonuna karşı büyük ölçüde korunur ve aşılanmamış çalışanlara göre çok daha az bulaşıcıdır. Bu nedenle işverenlerin ve çalışanların COVID-19 koruyucu önlemlerinin kimler için geçerli olduğunu ve kimler için geçerli olmadığını bilmeleri önemlidir. Mülakatta aşılı olmadığı halde aşılı olduğunu iddia eden kişi aynı zamanda iş yerindeki COVID-19 koruyucu önlemlerine (özellikle mesafe kurallarına, maske takma, hijyen kurallarına) uymuyorsa iş ilişkisi sona erer.
11.07.2023
Yapay zeka teknolojisi günümüzde birçok alanda kullanılmaktadır ve hukuk alanında da hızla yaygınlaşmaktadır. Yapay zeka, avukatların iş yükünü azaltabilir ve hukuk sisteminin daha hızlı ve doğru işlemesine yardımcı olabilir. Ancak, yapay zeka teknolojisinin hukuk sisteminde bazı olumsuz etkileri de vardır.Yapay zeka teknolojisi günümüzde birçok alanda kullanılmaktadır ve hukuk alanında da hızla yaygınlaşmaktadır. Yapay zeka, avukatların iş yükünü azaltabilir ve hukuk sisteminin daha hızlı ve doğru işlemesine yardımcı olabilir. Ancak, yapay zeka teknolojisinin hukuk sisteminde bazı olumsuz etkileri de vardır.
ChatGPT nedir? ChatGPT, yapay zeka temelli bir sohbet robotudur. Robot, İnsan gibi sorularınıza cevap verebilir, metinler oluşturabilir ve hatta programlama dillerinde programlar yazabilir. Ayrıca, yazdığınız dilin anlaşılmasına yardımcı olabilir ve hataları düzeltebilir.
ChatGPT ve yapay zeka hukuki bilgilere erişebilir mi?ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, hukuki bilgilere kolayca erişebilir. Hukuk fakültelerinin kitapları, yargı kararları ve diğer hukuki belgelerin internet üzerinde yayınlanması, bu teknolojilerin bu kaynakları tarayarak hukuki bilgilere erişmesini sağlar. Ayrıca, bazı hukuki veritabanları, ChatGPT ve yapay zeka teknolojisine hukuki bilgileri kullanarak analiz etme imkanı sağlar. Bu veritabanları, hukuk alanındaki sorunları çözmeye yardımcı olabilirler.
ChatGPT hukuki bilgileri doğru kullanabilir mi?ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, hukuki bilgileri doğru bir şekilde kullanabilirler. Ancak, bu teknolojilerin doğru sonuçlar üretmesi için, programlama ve yazılım aşamasında doğru verilerin kullanılması ve doğru algoritmaların kullanılması gereklidir. Bu nedenle, ChatGPT ve yapay zeka teknolojisinin doğru kullanımı için uzman bir ekibin çalışması gerekmektedir.Yapay Zeka hukuki metinleri üretebilir mi?ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, hukuki metinleri üretebilirler. Ancak, bu metinlerin doğru olması ve hukuki belgelere uygun bir şekilde yazılması önemlidir. Bu nedenle, ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, hukuki metinleri üretmeden önce, hukuk alanındaki uzmanlar tarafından denetlenmelidir, cünkü yapay zeka sistemlerinin kullanımı her zaman kesin ve hukuki tavsiye sağlamak için yeterli olmayabilir. Hukuki metinlerin doğruluğu, hukuk sistemi için son derece önemlidir ve bu nedenle, ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi tarafından üretilen metinlerin doğruluğu ve güvenilirliği sağlanmalıdır. Robot yalnızca bilgi sağlama amacıyla kullanılmalı ve hukuki konularda profesyonel bir danışmanlık yerine geçmemelidir.
Bu teknoloji avukatlık mesleğini olumlu yönlerden nasıl etkiler?ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, avukatların iş yükünü azaltarak, hukuk sisteminin daha hızlı ve doğru bir şekilde işletmelerine yardımcı olabilirler. Bu teknolojiler, hukuki bilgilere erişim ve analiz etme konusunda çok daha hızlıdırlar. Bu sayede avukatlar, daha kısa sürede daha fazla bilgiye erişebilirler ve bu bilgileri hızlı bir şekilde analiz edebilirler. Bu da, hukuki süreçlerin daha hızlı bir şekilde işletilmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, hukuki belgelerin ve dava dosyalarının düzenlenmesine yardımcı olabilirler. Bu teknolojiler, belgeleri otomatik olarak sınıflandırabilir, dosyalama işlemlerini gerçekleştirebilir ve belgelerin kolayca erişilebilir olmasını sağlayabilirler. Bu da, avukatların iş yükünü azaltabilir ve zamanlarını daha verimli bir şekilde kullanmalarını sağlayabilir.
Olumsuz yönleri nelerdir?ChatGPT ve yapay zeka teknolojisinin hukuk alanında kullanımının olumsuz etkileri olabilir. Örneğin, bu teknolojilerin yaygınlaşması, bazı hukuk çalışanlarının işlerini kaybetmelerine neden olabilir. Doğru bir şekilde kullanıldığında, bu teknolojiler avukatların iş yükünü azaltabilir, ancak aynı zamanda hukuk sektöründeki işlerin sayısını da azaltabilir. Bu teknoloji ile avukatlık mesleğinin işleyişi nasıl değişir?ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, avukatlık mesleğinde önemli değişikliklere neden olabilir. Bu teknolojiler, avukatların iş yükünü azaltarak daha hızlı bir şekilde hukuki bilgilere erişmelerine yardımcı olabilir. Aynı zamanda, hukuk belgelerinin düzenlenmesi ve dava dosyalarının erişilebilirliği konusunda da büyük bir rol oynayabilirler. Bu teknolojiler, geçmiş davaların sonuçlarına dayanarak gelecekteki davaların tahmin edilmesinde de kullanılabilir. Bu da, avukatların dava stratejileri oluşturmasına yardımcı olabilir. Ancak, bu teknolojilerin kullanımı dikkatli bir şekilde yönetilmeli ve hukuk alanında çalışanların işlerini kaybetmelerine yol açmamalıdır. ChatGPT ve yapay zeka teknolojisi, hukuk alanındaki iş yükünü azaltabilir ve hızlı bilgi erişimi sağlayabilir, ancak hukuk alanındaki insan faktörü hala önemlidir ve tamamen yerini almamalıdır.
11.08.2021
Kıymetli okurlarım, arabuluculuk, çok eski çağlardan beri kullanılan uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Arabulucu kimdir?Arabulucu, en basit anlatımla aralarında uyuşmazlık bulunan taraflara, uyuşmazlığıçözmeleri için yardımcı olan, süreci yöneten kişidir. Arabulucu karar vermez, taraflara kendi çözümlerini bulmaları için yardım eder. Arabulucu, mesleğinde tecrübesi olan hukuk fakültesi mezunu hukukçular arasından seçilir. Arabulucu, arabuluculuk sürecin de taraf olarak yer almaz. Arabulucu, ihtilafla ilgili kendi kararlarını vermez, sadece davadan sorumludur. Arabulucuda yapacağınız anlaşma belgesi tıpkı mahkeme ilamı gibi uygulanıp sonuç doğuruyor.Avusturya da arabuluculuk ne zaman kurulmuştur?Avusturya da arabuluculuk 1995 yılında kuruldu. Avusturya Federal Arabuluculuk Derneği (ÖBM), Avrupa'nın en büyük arabuluculuk derneğidir. Adalet Bakanlığı, Aile, Çalışma ve sosyal Hizmetler Bakanlığı ÖBM'nin önemli işbirliği ortaklarıdır. Sosyal İşler Bakanlığın‘daki ilk tahkim oturumundan sonra her iki tarafın rızasıyla 10 saatlik ücretsiz arabuluculuk talep edilebilinir. Bunun masraflarını Sosyal İşler Bakanlığı öder. Arabuluculuk oturumları, arabulucunun bulunduğu yerde gerçekleşir.Arabuluculuğun avantajları:- Uyuşmazlıklar daha az masrafla ve daha hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulur- Yargı yoluna göre daha ekonomik ve düşük maliyetlidir- Taraflar, uyuşmazlık çözüm sürecine doğrudan doğruya katılırlar - Arabuluculukta gizlilik önemlidir- Arabuluculukta sonucun içeriği taraflarca belirlenir- Arabuluculukta ortak menfaat göz önüne alınırArabuluculuk hangi konularda uygulanır?Daha geniş uygulama alanı olmakla birlikte bazı başlıklar altında arabuluculuğa uygun dava yada sorun alanlarını şöyle sıralayabilirim:1. İşçi-İşveren uyuşmazlıkları: Çalışanlar ve işverenler arasındaki uyuşmazlıkların büyük bir bölümü zorunlu arabuluculuk kapsamında olup, arabuluculuk ile çözümü hızlı, ekonomik ve sürdürülebilir ilişkileri hedef alarak düzenlenmiştir.2. Kiracı-kiralayan; kira uyuşmazlıkları: Kira bedeli, kira bedelinin tespiti; tahliye konusu olan anlaşmazlıklarda dava yoluna gitmeksizin arabuluculuk yolu ile çözüme kavuşturulabilir. Hazırlanan arabuluculuk anlaşması, size dava sonucu elde edeceğiniz hukuki sonucu ve korumayı sağlayacaktır.3. Aile hukukundan kaynaklı uyuşmazlıklar: Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebildikleri iş ve işlemlerden doğan aile uyuşmazlıkları arabuluculuk yoluyla çözüme kavuşturulabilir. Bu kapsamda; nişanın bozulması sonucunda hediyelerin iadesi ve maddi tazminat istemleri, evliliğin devamı boyunca malların yönetimi, evliliğin devamı boyunca mallar üzerinde tasarruf, evliliğin sona ermesi halinde mal paylaşımı, evliliğin sona ermesi halinde tazminat ve nafaka, uyuşmazlıkları arabuluculuk yoluyla çözüme kavuşturulabilir.4. Miras paylaşımından kaynaklı uyuşmazlıklar: Özellikle miras kalan malların, tarafların çok sayıda olması ya da iletişim eksikliği nedeniyle anlaşarak bölüşülememesi nedeniyle dava yoluna başvurulduğu görülür. Taraflar dava yerine arabuluculuk yoluna başvurduklarında, en uygun çözümün bulunması ve malların satılmadan aile içinde kalması dahi mümkündür.5. Ticari sözleşmelerden kaynaklı uyuşmazlıklar: ticari anlaşmalarınızın içeriğine dair her türlü uyuşmazlık, arabuluculuk yolu ile yeniden yapılandırılıp Win-win-Situation ile çözümü sağlanabilir. Yukarıda sayılı ve daha burada yer veremediğim birçok uyuşmazlıkta dava yoluna gitmeksizin arabuluculuk yolu ile anlaşmaya varmak mümkündür. Arabuluculuğa nasıl basvurulur?- Arabuluculuğu kullanmadan önce, sosyal hizmetler bakanlığına yazılı başvuru yapılmalıdır.- Sosyal İşler Bakanlığı'ndaki tahkim toplantısında, arabuluculuk isteği, tüm tahkim tarafları ile netleştirilmelidir.- Arabulucu listesinden, tahkim tarafları, uyuşmazlığı çözmek için, birlikte bir arabulucu seçebilirler.- Arabuluculuk tahkim süreci başladığında da başlatmak mümkündür - yani, Sosyal İşler Bakanlığı'nda birkaç tahkim oturumundan sonra;- Tahkim, arabuluculuğun sonuna kadar askıya alınır.- Arabuluculuk, arabuluculuk sözleşmesinin yapılması veya arabuluculuğun sona ermesi ile sona erer.Arabuluculukta dostane bir çözüm mümkün değilse, tahkim tarafları anlaşmazlığa dair bir belge alacaklardır.
07.06.2023
Evlilik için imza atarken aslında bir sözleşmeye imza atmaktayız. Hukuki açıdan medeni halimizde ve buna bağlı olarak hayatımızı etkileyen alanların birçoğunda bir statü değişikliği yapıyor ve çeşitli yükümlülükler altına giriyoruz. Evliliğimizi sona erdirmemiz gereken olay ve durumlar ortaya çıktığında ise neden kolayca sona erdiremediğimizi sorgulayıp hayıflanıyor, sitem ediyoruz.Evlilik için imza atarken aslında bir sözleşmeye imza atmaktayız. Hukuki açıdan medeni halimizde ve buna bağlı olarak hayatımızı etkileyen alanların birçoğunda bir statü değişikliği yapıyor ve çeşitli yükümlülükler altına giriyoruz. Evliliğimizi sona erdirmemiz gereken olay ve durumlar ortaya çıktığında ise neden kolayca sona erdiremediğimizi sorgulayıp hayıflanıyor, sitem ediyoruz. Evlilik sözleşmesini sona erdirebilmek için hukuk haklı bir sebep aramaktadır.Yasal sebepler olmadan, keyfi olarak bir evliliği sona erdirmek hukukta mümkün değildir. Evlilik birliğini sona erdirmek bir mahkeme işi olduğundan ve evliliği hakim sona erdirdiğinden yasal bir sebep aranmaktadır. Pratikte de bu nedenlerle boşanma davaları senelerce sürmektedir. Evliliğin doğal sona erme sebebi olan ölüm ile istisnai birkaç sebebini saf dışında tutarsak evliliği ihtiyari olarak bitirmenin hukuki süre açısından en makul yöntemi anlaşmalı boşanmadır.
Boşanmayı hukuken en basit biçimde tanımlamak gerekirse; kanuna uygun şekilde kurulmuş evlilik birliğindeki eşlerin yine kanundaki sebeplere dayanmak suretiyle mahkeme kararı sonucu evlilik birliğini sonlandırmasıdır. Boşanma için aranan kanuni sebeplerin hepsine değinmeye gerek olmamakla birlikte anlaşmalı boşanmanın kanunda boşanma sebebi olarak düzenlendiğini belirtmek gerekmektedir. Medeni Kanun’a göre boşanma davası iki şekilde açılabilir: Bunlardan biri çekişmeli boşanma davası iken, diğeri anlaşmalı boşanma davasıdır. Anlaşmalı boşanma daha kısa süreci olan bir boşanma yöntemidir.
Boşanma türleri nelerdir?Boşanma türleri: Anlaşmalı boşanma (§ 55a EheG), kabahatten dolayı boşanma (§ 49 EheG), konut birlikteliği feshinden dolayı boşanma (§ 55 EheG), ve diger sebeplerden dolayı boşanma türleri (§§ 50 - 52 EheG) bulunmaktadır. Anlaşmalı boşanma çoğu durumda en hızlı ve makul boşanma şekli olabilir; fakat her zaman avantajlı olamayabilir. Nafakadan vazgeçme durumu sosyal ödenek haklarının kaybına sebep olabilir. Bu durumda hukuk danışmanlığı tavsiye edilir.
Kabahatten dolayı boşanma ise uzun süren bir boşanma şeklidir, çünkü mahkeme tarafların genel tutumunu değerlendirmek zorundadır ve altı aydan daha uzun sürer. Daha sonra ise şiddet gören tarafın mal paylaşımı davası açması gerekir. Eşlerden biri evliliğin sarsılmasına sebep olacak ağır hatalı tarafsa, o zaman evlilik kabahatinin bildiriminden itibaren altı ay içinde diğer eş, yetkili bölge mahkemesine boşanma dilekçesini sunabilir. Boşanma öncesinde olduğu gibi sonrasında da kabahat vardır. Zina, fiziksel şiddet uygulama ve ağır ruhsal üzüntü, ağır evlilik kabahatleridir. Kabahat, nafaka hakları ve boşanma davası masrafları tazmini için önemli bir kriterdir.
Anlaşmalı boşanma davası nedir?Bu boşanma türü, en az altı ay sürer, müşterek birlikteliğin feshini ve evliliğin sarsılmasını şart koşar. Müşterek birlikteliğin feshinden sadece ayrı ikamet etme değil, aynı zamanda evliliğin hak ve vazifelerinin de yerine getirilmemesi anlamına gelir: Bu durumda çiftler birbirlerinden bağımsız olarak hayatlarını sürdürmektedir. Diğer şart ise boşanma sonrasında ortaya çıkacak olan sonuçlarında tarafların anlaşmalarıdır. Anlaşmalı boşanmalarda kusurlardan bağımsız olarak nafaka konusunda anlaşılmışsa eş nafaka alır.
Hangi mahkemeye başvurulur? Çiftin yetkili bölge mahkemesine anlaşmalı boşanma dilekçelerini sunmaları gerekir. Çoğu bölge mahkemesinde bunun için önceden randevu alınmalıdır. Anlaşmalı boşanma, yazılı olarak sunulabilir ve sözlü olarak mahkemeye tutanak verilebilir. Ebeveynlerin anlaşmalı boşanma öncesinde boşanmadan kaynaklı reşit olmayan çocukların ihtiyaçları konusunda kuruma danıştıklarını belgelemeleri gerekir (§ 95 paraf 1a anlaşmazlık kanununa göre ebeveyn danışmanlığı). Böyle bir belge olmadan anlaşmalı boşanma mümkün değildir. Mahkemeler genelde danışmanlık onayının ibrazını isterler. Şayet eşler anlaşmalı boşanmak isterlerse, fakat boşanmanın sonuçlarında anlaşamazlarsa boşanma arabuluculuğu makul bir uzlaşma aracı olabilir. Genelde iki tarafsız arabulucu (hukukçu ve psikolog) eşlerle boşanmanın sonuçlarının uzlaşmalı çözümüne varırlar. Bu kişiler boşanma uzlaşmasının ilkesi olarak mahkemeye hizmet ederler. Arabuluculuk, her iki tarafın isteğine bağlı olmayı ve bütün ekonomik araçların açıklanmasında adilliği ön görür.
13.07.2021
Çocukluk, hepimizin bir zamanlar ait olduğu ama şimdilerde büyümenin telaşıyla görmezden geldiği bazen hiç yaşamamış saydığı, hiç çocuk olmadığını sandığı dönem değil mi? Her şeyin en masum olduğu, içindeyken kıymetini bilemediğimiz ve bir an evvel büyümek istediğimiz dönem. Çocukluk, hepimizin bir zamanlar ait olduğu ama şimdilerde büyümenin telaşıyla görmezden geldiği bazen hiç yaşamamış saydığı, hiç çocuk olmadığını sandığı dönem değil mi? Her şeyin en masum olduğu, içindeyken kıymetini bilemediğimiz ve bir an evvel büyümek istediğimiz dönem.
Sahi nasıldı çocukluğunuz? Rahat rahat oynuyor muydunuz sokaklarda? Komşunun verdiği çikolatayı yiyebiliyor muydunuz mesela? Biz sabah uyanır uyanmaz çıkardık sokağa, akşam ezanı okununca da girerdik evimize. Güvenilirdi o zaman sokaklar ya da insanlar ya da zihinler. Böyle kara böyle zorba böyle vicdansız değildi.
Çocuklar öldürülmüyordu. Çocuklar istismara uğramıyordu. Çocuklar çalıştırılmıyordu. Çocuklar satılmıyordu. E o zamanlar öyleydi bu zamanlar böyle oldu diye bir savunma ya da bir açıklama yapacağım sanılmasın sakın çünkü bu hastalığın, bu katilliğin, bu caniliğin, bu vicdansızlığın hiçbir dilde açıklaması yok. Bu aralar kafamda sürekli şu soruya cevap arıyorum ‘’ Biz niye koruyamıyoruz bu çocukları?’’
Biz diyorum çünkü dünya üzerinde savunmasız olan her canlı bizim korumamız altında. Bu bir yazılı kural mı diye sorabilirsiniz.. Hayır, bu kamu vicdanı. Bizim vicdanımız. Bir çocuğun zorbalığa uğradığına şahit olduğumuzda o zorbalığa müdahale etmek o çocuğu kurtarmak için çocukla illa bir soy bağı/kan bağı kurmamıza gerek yok değil mi? Görünen o ki bizler kamu olarak, insan olarak, vicdan olarak koruyamıyoruz bu çocukları, Peki yasalar ne söylüyor? Çocuk hakları, 18 yaşın altındakiler için özel insan haklarıdır. Çocuk haklarının amacı, çocukların haklarına odaklanarak güçlü, güvenli, sağlıklı ve insan onurunda büyüyebilmeleridir.
Bir hukuk devleti olan Avusturya, çocukları suçun mağduru ve faili olmasını engellemek adına Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi gibi birçok uluslararası anlaşmaya taraf olmuş, Çocuk Koruma Kanunu ve birçok kanun ile çocuğun üstün yararına uygun düzenlemelere imza atmıştır.
Bu sözleşmeler cocukların; nerede doğduklarına, kim olduklarına; cinsiyetlerine, dinlerine, etnik kökenlerine bakılmaksızın bütün çocukların haklarını tanımlayarak yaşama hakkı başta olmak üzere; eksiksiz biçimde gelişme hakkı; zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı; aile, kültür ve sosyal yaşama katılma hakkını içermektedirler.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne yön veren temel değerler ayrım gözetmeme, çocuğun yararının gözetilmesi, yaşama ve gelişme hakkıdır. Çocuk hakları, dünya üzerindeki bütün çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, yaşama, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi hakları içermektedir. Asıl olan ise, her akşam gördüğümüz o kahreden haberler.
Daha gecen haftalarda Viyana Donaustadt’da cansız bedeni bulunan 13 yaşındaki kız çocuğunun tecavüze uğradığı ve daha sonra öldürüldüğü haberi geldi. Çocuklar geleceğin mimarları değil mi? Neden onlara yaşama şansı verilmiyor?
Çocuklara en kötü şeyleri yaşatıp sonra da dünya ve insanlık adına en iyi geri dönüşleri bekleyemeyiz. Dünyadaki tüm çocuklar ne zaman ki aynı haklara sahip olup aynı mutlulukla koşarsa o zaman bir beklentiye girebiliriz bu çocuklardan.
10.05.2023
Havayolu ile seyahat eden yolcuların haklarına dair yönetmelik tanımı verilen uçuş iptali; önceden planlanmış olan ve en azından bir yerin rezerve edildiği bir uçuşun gerçekleştirilmemesini ifade etmektedir. Rezerve edilen uçuşun iptali durumunda yolcuların öncelikle bilet iadesi, güzergah değişikliği, ayrıca yolcunun seyahatinin ilk başlangıç noktasına ilk fırsatta dönmesini sağlayacak bir dönüş uçuşunun ücretsiz sağlanması gibi hakları mevcuttur. Yolcular iptalden haberdar edildiklerinde, uçuşu icra eden hava taşıma işletmesi kendilerine olası alternatif ulaşım yolları hakkında da bilgi vermek zorundadır. Yolcunun uçuşun iptali konusunda haberdar edilip edilmediği ve ne zaman haberdar edildiğine ilişkin ispat yükümlülüğü uçuşu icra eden hava taşıma işletmesine aittir. Yolcu iletişim bilgisinin, hava taşıma işletmesince talep edilmesine karşın hava taşıma işletmesine verilmemesi veya yanlış verilmesi durumunda, hava taşıma işletmesi sorumluluktan kurtulur.Havayolu ile seyahat eden yolcuların haklarına dair yönetmelik tanımı verilen uçuş iptali; önceden planlanmış olan ve en azından bir yerin rezerve edildiği bir uçuşun gerçekleştirilmemesini ifade etmektedir. Rezerve edilen uçuşun iptali durumunda yolcuların öncelikle bilet iadesi, güzergah değişikliği, ayrıca yolcunun seyahatinin ilk başlangıç noktasına ilk fırsatta dönmesini sağlayacak bir dönüş uçuşunun ücretsiz sağlanması gibi hakları mevcuttur. Yolcular iptalden haberdar edildiklerinde, uçuşu icra eden hava taşıma işletmesi kendilerine olası alternatif ulaşım yolları hakkında da bilgi vermek zorundadır. Yolcunun uçuşun iptali konusunda haberdar edilip edilmediği ve ne zaman haberdar edildiğine ilişkin ispat yükümlülüğü uçuşu icra eden hava taşıma işletmesine aittir. Yolcu iletişim bilgisinin, hava taşıma işletmesince talep edilmesine karşın hava taşıma işletmesine verilmemesi veya yanlış verilmesi durumunda, hava taşıma işletmesi sorumluluktan kurtulur.
Öte yandan yolcunun tazminat alma hakkı da mevcuttur. Buna göre:
1- Planlanan hareket zamanından en az iki hafta öncesinde iptalden haberdar edilmedikleri takdirde2- Planlanan hareket zamanından iki hafta ila yedi gün öncesinde iptalden haberdar edilmedikleri, kendilerine planlanan hareket saatinden en fazla iki saat önce kalkışlarına ve son varış yerlerine planlanan varış saatinden en fazla dört saat sonra ulaşmalarına olanak veren güzergah değişikliği teklif edilmediği sürece,3- Planlanan hareket saatinden yedi günden kısa zaman öncesinde iptalden haberdar edilmedikleri ve planlanan hareket saatinden en fazla bir saat önce ayrılmalarına ve son varış yerlerine planlanan varış saatinden en fazla iki saat sonra ulaşmalarına olanak veren güzergah değişikliği teklif edilmediği sürece, uçuşu icra eden hava taşıma işletmesinden tazminat alma hakkına sahiptir.”
Uçuş gecikmeleri durumunda hangi tazminat talepleri doğar?AB yolcu hakları yönetmeliğine göre bir uçuş varış noktasına üç saat veya daha fazla gecikmeyle varırsa, rezerve edilen uçuş mesafesine bağlı olarak 250 ila 600 Euro arasında bir tazminat alma hakkı doğar. Yolcuların bunun için havayoluyla iletişime geçmesi gerekiyor. Ayrıca uzun bir uçuş gecikmesi durumunda, paket tur düzenleyicisinden, beşinci saatten itibaren her ek saat için günlük seyahat ücretinin yüzde beş oranında indirim talep edilebilinir. Ancak uçuş gecikmesine "olağanüstü koşullar" neden olmuşsa, yolcunun tazminat hakkı sona erebilir.
Yurt dışına çıkıyorum, nerenin kanunu gecerlidir?Havacılık uluslararası bir sektör olduğu için havayolu taşımacılığına uygulanacak hukuk kuralları da nispeten uluslararası bir boyut arz etmektedir. Havayolu yolcu taşıma sözleşmesinde taraflarının borç ve yükümlülüklerini düzenleyen esas sözleşmeler; Varşova Konvansiyonu ve bu sözleşmenin daha da geliştirilmiş yeni bir versiyonu olan Montreal Konvansiyonu’dur. Her iki sözleşmeye taraf olan devletler genellikle aynı olmakla birlikte, Montreal Konvansiyonu’na taraf olmayan devletlerle irtibatlı uçuşlardan kaynaklı uyuşmazlıklar halen Varşova Konvansiyonu hükümlerine göre çözümlenmektedir. Öyleyse her iki sözleşmenin de yürürlükte olduğu söylenebilir. Sivil havayolu taşımacılığına uygulanacak esas normlar uluslararası normlardır. Taşımacılık uluslararası yapılıyor ise ister istemez zaten bu uluslararası normlar gündeme gelmektedir.
15.06.2021
Hukuk sistemine göre herkes cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, uyruk ya da toplumsal köken gibi farklılıklara bakılmaksızın yasalar önünde eşittir, ama maalesef kadınlar bu insan haklarından yeterince yararlanamamışlardır. Avusturya’da kadınlar erkeklere verilen hakların dörtte üçüne sahip. Bugün bakıldığında Avusturya'da kadınlar erkeklere göre daha az maaş alıyor ve kadınlar daha çok şiddete maruz kalıyor. Yapılan araştırmalara göre, Avusturya’da kadınların yüzde 22’si sadece eşlerinden veya sevgililerinden şiddet görüyor. Avusturya’da bu yıl içinde 11 kadın öldürüldü. Son vakada, 35 yaşında ki bir kadın eski partneri tarafından öldürüldü. 2020’de yaşanan 31 kadın cinayetinin ardından hükümet aile içi şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler üzerinde çalışıyor. Kadına yönelik cinsiyetçi şiddet, geçmişten günümüze kadın ve erkek arasındaki eşit olmayan güç ilişkisinin göstergesidir. Bu durum, kadının erkek egemenliğine teslim edilmesi, ve erkek tarafından ayrımcılığa uğramasına neden olmuş, kadın-erkek eşitliğini engellemiştir. İstatistiklere göre dünyada her 5 kadından biri şiddete maruz kalıyor. Birleşmiş Milletlerin Raporuna göre sınırlı bir eğitim görmüş, çocukluğunda istismara uğramış, annesinin aile içi şiddete maruz kalmasına şahit olmuş, aşırı alkol tüketen, şiddet kullanılmasını normalleştiren davranışlar sergileyen ve kadınlar üzerinde hak görme anlayışına sahip erkeklerin şiddete başvurması çok daha büyük olasılık. Erkekler tarafından, farklı türlerden şiddete uğrayan kadınlar ve bu durumdan rahatsız olan tüm toplum, “kadın hakları” kavramını şiddet dalgasına karşı bir kalkan olarak kullanmaktadır. Kadınların fiziksel, psikolojik ya da ekonomik şiddet gördüğü ülkelerde sıklıkla kullanılan bir söylemdir “kadın hakları”. Erkekler tarafından, farklı türlerden şiddete uğrayan kadınlar ve bu durumdan rahatsız olan tüm toplum, “kadın hakları” kavramını şiddet dalgasına karşı bir kalkan olarak kullanmaktadır. Hukuk sistemine göre herkes cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, uyruk ya da toplumsal köken gibi farklılıklara bakılmaksızın yasalar önünde eşittir, ama maalesef kadınlar bu insan haklarından yeterince yararlanamamışlardır. Avusturya’da kadınlar erkeklere verilen hakların dörtte üçüne sahip. Bugün bakıldığında Avusturya'da kadınlar erkeklere göre daha az maaş alıyor ve kadınlar daha çok şiddete maruz kalıyor. Yapılan araştırmalara göre, Avusturya’da kadınların yüzde 22’si sadece eşlerinden veya sevgililerinden şiddet görüyor. Avusturya’da bu yıl içinde 11 kadın öldürüldü. Son vakada, 35 yaşında ki bir kadın eski partneri tarafından öldürüldü. 2020’de yaşanan 31 kadın cinayetinin ardından hükümet aile içi şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler üzerinde çalışıyor. Kadına yönelik cinsiyetçi şiddet, geçmişten günümüze kadın ve erkek arasındaki eşit olmayan güç ilişkisinin göstergesidir. Bu durum, kadının erkek egemenliğine teslim edilmesi, ve erkek tarafından ayrımcılığa uğramasına neden olmuş, kadın-erkek eşitliğini engellemiştir. İstatistiklere göre dünyada her 5 kadından biri şiddete maruz kalıyor. Birleşmiş Milletlerin Raporuna göre sınırlı bir eğitim görmüş, çocukluğunda istismara uğramış, annesinin aile içi şiddete maruz kalmasına şahit olmuş, aşırı alkol tüketen, şiddet kullanılmasını normalleştiren davranışlar sergileyen ve kadınlar üzerinde hak görme anlayışına sahip erkeklerin şiddete başvurması çok daha büyük olasılık. Erkekler tarafından, farklı türlerden şiddete uğrayan kadınlar ve bu durumdan rahatsız olan tüm toplum, “kadın hakları” kavramını şiddet dalgasına karşı bir kalkan olarak kullanmaktadır. Kadınların fiziksel, psikolojik ya da ekonomik şiddet gördüğü ülkelerde sıklıkla kullanılan bir söylemdir “kadın hakları”. Erkekler tarafından, farklı türlerden şiddete uğrayan kadınlar ve bu durumdan rahatsız olan tüm toplum, “kadın hakları” kavramını şiddet dalgasına karşı bir kalkan olarak kullanmaktadır. Şiddete maruz kalan kadınlar hangi yetkili mercilere başvurabilirler? Öncellikle şiddete maruz kaldığınızı sakın saklamayın! Maalesef bazı şiddet gören göçmen kadınların, yarısından fazlası gördükleri şiddeti yetkili mercilere bildirmiyor. Göçmen kadınların şikâyetçi olmamalarının en büyük nedenlerinden biriside Almanca bilmediklerinden kaynaklandığı düşünülüyor. Bu nedenle Viyana’da Aile içerisinde yaşanan şiddete müdahale eden danışmanlık merkezlerinde, göçmenlerin ana dillerinde danışmanlık hatları kuruldu. Sayısı dört olan Viyana Kadın Sığınma Evlerinde size ve çocuklarınıza korunma, destek ve geçici olarak oturma olanağı sunuluyor. Avusturya genelindede de çeşitli kurumlar, kadına şiddeti engellemek için faaliyet göstermekte.Şiddet madurların yasal hakları: Avusturya’da ‘’Şiddeti Engelleme Yasası’’ gereği zanlının konuttan derhal uzaklaştırılması sağlanmaktadır. Şiddete maruz kaldığınız an hemen polisi aramalısınız. Polis şiddet uygulayan bir kişiyi 14 günlük bir süre için evinden uzaklaştırabilir. Konulan bu yasağın uzatılması istendiğinde, 2 haftalık süre içinde medeni hukuk kapsamında tedbir kararı için mahkemeye dilekçe verilmelidir. Polis, her türlü şiddet olayına hızla müdahale etmek zorundadır (§ 38 SPG). Polisin evden uzaklaştırma kararını ihlal eden kişi 500 Euro’ya kadar para cezası ile çarptırılabilir. Yasak ihlalinin tekrarlanması durumunda hapis cezası da verilebilir. Ayrıca şiddet uygulayan cezalandırılır ve ailesini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kala bilir. Daha uzun süreyle korunmaya gereksinim duyarsanız, Tedbir Kararı (Einstweilige Verfügung §§ 382B VE 382E EO) alınması için oturmakta olduğunuz bölgenin mahkemesine (Bezirksgericht) dilekçe verebilirsiniz. Bu dilekçeyi verdiğiniz an 2 hafta geçerli olan ayak basma yasağı 4 haftaya çıkar. Eğer bu süre içinde şiddet son bulmaz, devam ederse uzatma dilekçesi verilebilir. Tedbir kararı için başvuru yapmadan önce konunun uzmanlarına danışıp bilgi almak önemlidir. Aile içi şiddete Karşı Müdahale Merkezi / Şiddetten Korunma Merkezleri danışma hizmeti verir, dilekçenin verilmesinde yardımcı olur ve size mahkemede eşlik edebilir. Ayrıca Kadın Sığınma Evleri ve Kadın Danışma Merkezleri de korunma kararıyla ilgili olarak sizi destekleyebilirler.
12.04.2023
Avusturya’da aşıların yol açtığı kalıcı sağlık problemlerinden ötürü son zamanlarda çok fazla insanlar tazminat talebinde bulunmaya başladı. Bu başvuruda bulunmak için belirli bazı şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Örneğin aşıyı olduktan 6 ay sonrasında bile bu sağlık problemlerin devam ediyor olması ve bu problemlerin aşıdan kaynaklandığının doktor raporu ile ispat edilmesi gerekiyor. Başvuru için sağlık bakanlığın’da bulunan başvuru formu doldurulması gerekiyor. Ancak kompleksli bir süreç olduğu için neticelenmesi 1 yıldan fazla bir zaman alabilir. Şu an halihazırda sonuçlanamayan bir çok davalar var. İşlemin hızlı bir şekilde neticelenmesi için, dilekceyi ülke çapında aşılama yasasının uygulanmasından sorumlu olan devlet dairesine Kumpfgasse 23-25, 9020 Klagenfurt am Wörthersee verilebilir. Kazanmanız halinde ise aşının yol actığı zararın boyutuna göre tazminat almaya hak kazanabiliyorsunuz. Avusturya’da aşıların yol açtığı kalıcı sağlık problemlerinden ötürü son zamanlarda çok fazla insanlar tazminat talebinde bulunmaya başladı. Bu başvuruda bulunmak için belirli bazı şartların yerine getirilmesi gerekiyor. Örneğin aşıyı olduktan 6 ay sonrasında bile bu sağlık problemlerin devam ediyor olması ve bu problemlerin aşıdan kaynaklandığının doktor raporu ile ispat edilmesi gerekiyor. Başvuru için sağlık bakanlığın’da bulunan başvuru formu doldurulması gerekiyor. Ancak kompleksli bir süreç olduğu için neticelenmesi 1 yıldan fazla bir zaman alabilir. Şu an halihazırda sonuçlanamayan bir çok davalar var. İşlemin hızlı bir şekilde neticelenmesi için, dilekceyi ülke çapında aşılama yasasının uygulanmasından sorumlu olan devlet dairesine Kumpfgasse 23-25, 9020 Klagenfurt am Wörthersee verilebilir. Kazanmanız halinde ise aşının yol actığı zararın boyutuna göre tazminat almaya hak kazanabiliyorsunuz.
Yasaya göre kimler tazminat alma hakkına sahiptir?Avusturya'da uygulanan bir aşı sonucunda özellikle 1980 yılından itibaren öngörülen çiçek aşısı yoluyla, Mutter-Kind-Pass da belirtilen aşı nedeniyle ve ya sağlık bakanı tarafından tavsiye edilen aşı sonucunda sağlığı zarar gören herkes tazminat alma hakkına sahiptir. Sağlık bakanı tarafindan tavsiye edilen aşılar: COVID-19, Diphtherie, Haemophilus influenzae b, Hepatitis B, Humane Papillomviren (HPV), Mumps, Pertussis, Pneumokokken, Poliomyelitis, vs. Talepler her yıl önemli ölçüde artarken, tazminat taleplerinin çoğunun korona aşıları ile ilgili olduğu kaydedildi.
Aşı hasarı nedir, nasıl tespit edilir?Avusturya sağlık sistemine göre, normal aşılamaya gösterilen reaksiyonun ötesine geçen semptomlar varsa, bir aşı hasarı’ndan söz edilir. Ardından vücudun aşıya verdiği normal tepkinin ötesine geçen tepkiye bakılır. Döküntü, ateş veya baş ağrısı gibi normal etkiler buna dahil değildir. Gerçek hasarın oluşup oluşmadığı, aşılamadan en erken altı ay sonra belirlenebilir. Aşının kişi üzerinde istenmeyen yan etkilere yol açtığı tip uzmanları ve bilirkişiler tarafından açıklığa kavuşturulur. Gerekli tibbi raporların temininin zaman alması nedeniyle, ilgili bir kararın verilmesi genellikle bir yıl kadar sürüyor.
Tazminat almanın şartı nelerdir?§ 2a ISG' yasasına göre aşı tazminatının şartı ciddi bedensel zararın bulunmasıdır. Ceza Kanunu'nun § 84 1. fikrasına göre 24 günden fazla süren sağlık durumu ve iş görememezlik durumu ciddi bir yaralanma olarak görülüyor. Ayrıca kalp kası iltihabı, venöz sinus trombozu ve parmaklarda, bileklerde karıncalanma olarak kendini gösteren bir sinir sistemi hastalığı olan Guillan-Barre Sendromu, aşının ağır yan etkileri olarak kabul ediliyor. Bu değerlendirmeler için tıbbi kanıtlar gereklidir.
Aşının neden olduğu bir yan etkiden muzdarip kişilere ne kadar tazminat ödenecek?Aşı hasarı tespit edildiğinde, tıbbi tedavi, rehabilitasyon veya ortopedik önlemler karşılanmaktadır. Aşıdan sonra üç aydan daha uzun bir süre calışma kapasitesinde en az yüzde 20'lik bir azalma olursa, yılda 14 kez ödenmesi gereken bir emeklilik maaşı alma hakkı vardır. Buna ek olarak aşılama nedeniyle bakıma muhtaçlık ortaya çıkarsa, emekli aylığına ek olarak yılda 14 kez de bakım ödeneği verilir. Aşının kalıcı bir sonucu yoksa, ancak ciddi bedensel zarara neden oluyorsa, toplu bir ödeme yapılacaktır. Aşılama Hasar Yasası kapsamındaki hizmetler, federal bütçe fonlarından finanse edilmektedir. Bir kişi aşı veya aşı hasarı sonucu ölürse cenaze masrafları karşılanmaktadır ayrıca geride kalan eşine ölüm parası çocuklarına ise yetim aylığı ödenmektedir.
14.04.2021
Boşanma davalarında eşleri karşı karşıya getiren meselelerin en başında ortak çocukların velayetinin hangi tarafa bırakılacağı konusu gelmektedir. Her iki tarafta velayeti alma konusunda ısrarcı olmaktadır; hatta bazı durumlarda velayeti almayı boşanma sürecinde olduğu eşine zarar vermek için kullanmak isteyenler bile bulunmaktadır. Burada ilk tespit edilmesi gereken durum, eşler arasındaki tartışmanın, anlaşmazlığın velayeti istemekle ilgisinin bulunup bulunmadığıdır. Velayet kararı verilirken çocuğun menfaati doğrultusunda karar verilmektedir. Ebeveynlerin ayrılmasından sonra, her iki ebeveyn için ortak velayet temel olarak devam eder. Evlilik birliğinin sona ermesinden sonra ebeveynler çocuğun kimin evinde kaldığını bildirmelidir. Diğer ebeveyn, çocukla uygun şekilde bizzat görüşme hakkına sahiptir. Ancak, farklı bir anlaşma üzerinde karşılıklı olarak mutabakata varma ya da anlaşmazlık halinde mahkemeden düzenleme talep etme olasılığı da vardır. Aile mahkemeleri çocuklar için velayet kararı düzenlerken, bilirkişilerden velayete dair rapor alırlar. Bilirkişiler eşler ile çocuklarla ilgili görüşmeler yapar. Taraflar ayrı yaşıyorsa tarafların yaşadıkları evler, evlerin çocuk için uygunluğu, okula mesafeleri, tarafların iş ve çalışma saatleri vb. incelenerek çocuk için en uygun koşul araştırılır. Anlaşmalı boşanma sırasında, velayet ve nafaka konusunda mahkemede zorunlu olarak bir anlaşma yapılmalıdır. Ebeveynler boşanma sonrasında anlaşmalı uzlaşmaya varmadan önce, çocuklarının özel ihtiyaçları hakkında uygun bir kişi veya kuruluştan tavsiye almalıdır. Anlaşmalı boşanma mümkün değilse, dava açtıktan sonra “tartışmalı” boşanma davasında boşanmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine karar verilir. Ancak, bu davada velayet, çocukla görüşme zamanı ve nafaka hakkında mahkeme tarafından düzenleme yapılmamaktadır. Bu sorular ayrı bir mahkeme sürecinde açıklığa kavuşturulmaktadır. Boşanma davalarında eşleri karşı karşıya getiren meselelerin en başında ortak çocukların velayetinin hangi tarafa bırakılacağı konusu gelmektedir. Her iki tarafta velayeti alma konusunda ısrarcı olmaktadır; hatta bazı durumlarda velayeti almayı boşanma sürecinde olduğu eşine zarar vermek için kullanmak isteyenler bile bulunmaktadır. Burada ilk tespit edilmesi gereken durum, eşler arasındaki tartışmanın, anlaşmazlığın velayeti istemekle ilgisinin bulunup bulunmadığıdır. Velayet kararı verilirken çocuğun menfaati doğrultusunda karar verilmektedir. Ebeveynlerin ayrılmasından sonra, her iki ebeveyn için ortak velayet temel olarak devam eder. Evlilik birliğinin sona ermesinden sonra ebeveynler çocuğun kimin evinde kaldığını bildirmelidir. Diğer ebeveyn, çocukla uygun şekilde bizzat görüşme hakkına sahiptir. Ancak, farklı bir anlaşma üzerinde karşılıklı olarak mutabakata varma ya da anlaşmazlık halinde mahkemeden düzenleme talep etme olasılığı da vardır. Aile mahkemeleri çocuklar için velayet kararı düzenlerken, bilirkişilerden velayete dair rapor alırlar. Bilirkişiler eşler ile çocuklarla ilgili görüşmeler yapar. Taraflar ayrı yaşıyorsa tarafların yaşadıkları evler, evlerin çocuk için uygunluğu, okula mesafeleri, tarafların iş ve çalışma saatleri vb. incelenerek çocuk için en uygun koşul araştırılır. Anlaşmalı boşanma sırasında, velayet ve nafaka konusunda mahkemede zorunlu olarak bir anlaşma yapılmalıdır. Ebeveynler boşanma sonrasında anlaşmalı uzlaşmaya varmadan önce, çocuklarının özel ihtiyaçları hakkında uygun bir kişi veya kuruluştan tavsiye almalıdır. Anlaşmalı boşanma mümkün değilse, dava açtıktan sonra “tartışmalı” boşanma davasında boşanmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine karar verilir. Ancak, bu davada velayet, çocukla görüşme zamanı ve nafaka hakkında mahkeme tarafından düzenleme yapılmamaktadır. Bu sorular ayrı bir mahkeme sürecinde açıklığa kavuşturulmaktadır. Velayet, anne ve babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülüklerini içermektedir. Reşit olmayan çocuk anne ve babasının velayeti altında bulunmaktadır. Evlilik süresince anne ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Velayet, anne ve babadan birinin vefatı durumunda sağ kalana, boşanma durumunda ise mahkeme tarafından çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir. Ayrılık ya da boşanma hallerinden biri gerçekleşmiş ise mahkeme, velayeti eşlerden birine verebilir ya da şartları varsa ortak velayet hükmü de verebilir. Evlilik sürecinde dünyaya gelen çocuklarda, her iki ebeveyn velayet hakkına sahiptir. Anne baba evli degillerse, kanuna göre velayet yalnızca anneye verilir. Ancak ebeveynler bu durumda da ortak velayet düzenleme imkânına sahiptir. Bu durumlarda velayetin kime bırakılacağı konusunda mahkemenin kararı önemlidir. Velayetin düzenlenmesinde asıl olan, çocukların haklarını gözeterek güvenli, sağlıklı bir birey olarak büyüyebilmeleridir. Ebeveynler çocuğun refahını tehlikeye sokarsa, velayet mahkeme tarafından kısıtlanabilir veya geri çekilebilir.Velayet değişikliği:Boşanma davası sonunda velayet hakkını alan anne veya babanın sonradan durumunun değişmesi ve sonradan ortaya çıkan çeşitli nedenler yüzünden velayet hakkını alan tarafın bu hakkını gereği gibi kullanamaması ya da çocuğun menfaatinin tehliye girmesi durumlarında velayet hakkının değiştirilmesi gündeme gelebilmektedir. Mahkemenin her şeyden önce en az altı aylık bir süreçte “geçici ebeveyn sorumluluğu aşamasını düzenlemesi mümkündür. Bu deneme aşamasında şu ana kadar olan velayet düzenlemesi devam eder. Mahkeme ebeveynlerden birine, çocuğun temel bakımını verir ve çocuğun bakım ve yetiştirilmesi imkânını sunan yeterli görüşme hakkını diğer ebeveyne verir. Bu sürenin sona ermesinden sonra (uzatılabilir) mahkeme velayet hakkında nihai karar verir ve bundan sonra çocuğun temel bakımından hangi ebeveynin mesul olduğunu tespit eder. Burada karar kriteri, ebeveynlerin çocuk yetiştirebilmesi gibi yetiştirme ve kişisel bakımın devamlılığı dikkate alınarak sadece çocuğun refahıdır. Karar ilkesi olarak çocuk nafakası dahil geçici ebeveyn mesuliyeti aşamasındaki deneyimlere dayanılır. Şayet velayetin nihai düzenlemesi sonrasında durumlar önemli şekilde değişirse, o zaman taraflardan her biri velayetin yeniden düzenlenmesini mahkemeden talep edebilir.
15.03.2023
Öncelikle hayata değer katmak için çabalayan emekçi kadınlarımızın Dünya Kadınlar Gününü kutlayarak başlamak istiyorum. 8 Mart insan hakları temelinde kadınların sayısı, sosyal ve ekonomik başarılarının kutlanmasına ayrılan bir gün ama keşke kutlamak ve bu farkındalığı yaratmak için özel güne ihtiyacımız olmasaydı. Maalesef toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçek olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Erkek egemen bir dünya da yaşıyoruz ve bu zihniyetin değişmesi gerektiğini 21. yüzyılda söylemek bile insanlık adına üzücü. Bir kadının varlığını, başarısını tescillemek için özel bir güne ihtiyaç duyması o farkındalığı yaratması için çaba harcaması hakikaten de insanlık adına üzücü. Şu gerçeğide hatırlatmak lazım dünya genelinde bir kadın yanında ki erkek mesai arkadaşı, meslektaşı ile aynı işi yapmasına rağmen ondan yaklaşık %30‘a varan daha az kazanç elde edebiliyor. Bir kadın işe girecei zaman özellikle genç yaşlarda insan haklarına aykırı sözleşmelerle karşılaşabiliyor. Örneğin doğum yapmayacaksın burda çalıştığın süreç içerisinde, evlenmeyeceksin, vs. bunlar çirkin ve insan haklarına aykırı. Bir kadın anne olduktan sonra aksine daha fazla özen gösterilmesi ve değer görmesi gerekirken maalesef iş hayatında veya sosyal hayatında değersizleştirilebiliyor ve yalnız bırakılıyor, bu adil değil. Bu ve bunun gibi say say bitmeyecek o kadar çok haksızlığa maruz kalıyorlar ki işte o yüzden 8 Mart Dünya Kadınlar Günü önemli ve farkındalık yaratma günü.Öncelikle hayata değer katmak için çabalayan emekçi kadınlarımızın Dünya Kadınlar Gününü kutlayarak başlamak istiyorum. 8 Mart insan hakları temelinde kadınların sayısı, sosyal ve ekonomik başarılarının kutlanmasına ayrılan bir gün ama keşke kutlamak ve bu farkındalığı yaratmak için özel güne ihtiyacımız olmasaydı. Maalesef toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçek olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Erkek egemen bir dünya da yaşıyoruz ve bu zihniyetin değişmesi gerektiğini 21. yüzyılda söylemek bile insanlık adına üzücü. Bir kadının varlığını, başarısını tescillemek için özel bir güne ihtiyaç duyması o farkındalığı yaratması için çaba harcaması hakikaten de insanlık adına üzücü. Şu gerçeğide hatırlatmak lazım dünya genelinde bir kadın yanında ki erkek mesai arkadaşı, meslektaşı ile aynı işi yapmasına rağmen ondan yaklaşık %30‘a varan daha az kazanç elde edebiliyor. Bir kadın işe girecei zaman özellikle genç yaşlarda insan haklarına aykırı sözleşmelerle karşılaşabiliyor. Örneğin doğum yapmayacaksın burda çalıştığın süreç içerisinde, evlenmeyeceksin, vs. bunlar çirkin ve insan haklarına aykırı. Bir kadın anne olduktan sonra aksine daha fazla özen gösterilmesi ve değer görmesi gerekirken maalesef iş hayatında veya sosyal hayatında değersizleştirilebiliyor ve yalnız bırakılıyor, bu adil değil. Bu ve bunun gibi say say bitmeyecek o kadar çok haksızlığa maruz kalıyorlar ki işte o yüzden 8 Mart Dünya Kadınlar Günü önemli ve farkındalık yaratma günü.
Dünya kadınlar günü nasıl ortaya çıktı?8 Mart 1857‘de ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar ama polisin yanlış müdahalesi işcilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi arkasından çıkan yangında 129 kadın işçi can verir. 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde uluslar arası sosyalist kadınlar konferansında Klara Zetkin fabrika yangınında ölen kadın işciler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisini getirir ve öneri oy birliği ile kabul edilir. Ülkemizde 1921 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez emekçi kadınlar günü olarak kutlanmaya başlandı. Ogün bugündür 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyoruz.
Dünya tarihine baktığımız da 8 Mart şimdiki anlamıyla 8 Mart olabilmesi için, kaç kadının kaç insanın zulüm gördüğünü, dışlandığını hakkını savunabilmek ve emeğinin karşılığını alabilmek adına zarara uğradığını görüyoruz. Dolayısıyla 8 Mart’ın geçmişte hangi olaylardan dolayı meydana geldiğni unutmamalıyız. Nitekim bu tarih bizlere kadın haklarının nerelerde başlandığını hatırlatmakta ve kadınların zorluklarla mücadele ederek geldikleri bu günkü özgür ortam hepimiz için gurur vesilesi olmaktadır. Zira 8 Mart sadece kadınları kutladığımız ve övgüler dile getirdiğimiz bir gün değil, aynı zamanda kadın haklarını da gündeme getirerek kadınlara daha çok değer vermemizi sağlamaktadır.
Kadın erkek eşitliğinin her alanda sağlandığı, kadına yönelik şiddetin tamamen bittiği, her şeyden önemlisi kadınların güçlerinin, inandıkları zaman her şeyin üstesinden gelebileceklerinin farkına varıldığı ve yaşamda fark yaratan kadınların sadece bir gün değil her daim değerinin anlaşıldığı bir dünya diliyorum. İnancını, umudunu, kendine olan güvenini asla kaybetmeyen güçlü ve emekçi kadınların günü kutlu olsun.
17.03.2021
Coronavirüs salgını insanların sadece sağlık, ekonomi, iş ve eğitim alanlarını değil, aynı zamanda aile ve özel hayatlarını da önemli ölçüde etkiledi. Sosyal izolasyon ve karantina eşleri psikolojik olarak etkileyip boşanmayı tetikledi. Örneğin karantina döneminde aynı evde daha uzun vakit geçiren eşler birbirlerinin hatalarını, eksik taraflarını daha fazla görmeye başlarlar ve tahammül sınırları azalır. Tahammül sınırları aşıldığında, kriz durumlarında insanlar farklı tepkiler verebilir. Bunun üzerine kavgalar, şiddetli tartışmalar başlar. Eşler bu tartışmayı olumlu bir şekilde atlatamadıkları zaman evlilik birliğinde şiddetli geçimsizlik durumu baş gösterir. Burada boşanma sebebi koronavirüs salgını değil, virüsün getirmiş olduğu psikolojik sonuçlar ve bu sonuçlara katlanamama durumudur. Asıl boşanma sebebi, aile birliğinde eşlerin birbirlerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemesidir. Kanunlara göre eşlerin, aile birliğinin temel unsurlarını birlikte sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen gösterme sorumluluğu bulunmaktadır. Eşler arası yardımlaşma, salgın sürecinde eşlerin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken en önemli sorumluluktur. Kanuna göre boşanma davası açılabilmesi için karşı tarafın kusurlu olması gerekiyor. Eşlerden birisinin koronavirüse yakalanmış olması tek başına boşanmaya neden olmamaktadır. Çünkü virüse yakalanan eşin bir kusuru yoktur. Ancak enfekte olan eşin, hastalığın tedavisi için üzerine düşen karantina ve benzeri tedavilerden kaçınması boşanma sebebidir ve bu durumda tedaviden kaçan eş kusurlu olur. Bu durumda hasta olmayan diğer eş, salgına yakalanan eşin tedavi için gerekli özeni göstermediğini ve aynı evde birlikte yaşadıklarından dolayı kendi sağlığını da tehlikeye attığını gerekçe göstererek boşanma davası açabilir. Coronavirüs hastalığına yakalanan eş ise, hastalığı süresince eşinin yanında olmadığını ve tedavi için gereken özeni göstermediğini gerekçe göstererek boşanma davası açabilir. Coronavirüs salgını insanların sadece sağlık, ekonomi, iş ve eğitim alanlarını değil, aynı zamanda aile ve özel hayatlarını da önemli ölçüde etkiledi. Sosyal izolasyon ve karantina eşleri psikolojik olarak etkileyip boşanmayı tetikledi. Örneğin karantina döneminde aynı evde daha uzun vakit geçiren eşler birbirlerinin hatalarını, eksik taraflarını daha fazla görmeye başlarlar ve tahammül sınırları azalır. Tahammül sınırları aşıldığında, kriz durumlarında insanlar farklı tepkiler verebilir. Bunun üzerine kavgalar, şiddetli tartışmalar başlar. Eşler bu tartışmayı olumlu bir şekilde atlatamadıkları zaman evlilik birliğinde şiddetli geçimsizlik durumu baş gösterir. Burada boşanma sebebi koronavirüs salgını değil, virüsün getirmiş olduğu psikolojik sonuçlar ve bu sonuçlara katlanamama durumudur. Asıl boşanma sebebi, aile birliğinde eşlerin birbirlerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemesidir. Kanunlara göre eşlerin, aile birliğinin temel unsurlarını birlikte sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen gösterme sorumluluğu bulunmaktadır. Eşler arası yardımlaşma, salgın sürecinde eşlerin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken en önemli sorumluluktur. Kanuna göre boşanma davası açılabilmesi için karşı tarafın kusurlu olması gerekiyor. Eşlerden birisinin koronavirüse yakalanmış olması tek başına boşanmaya neden olmamaktadır. Çünkü virüse yakalanan eşin bir kusuru yoktur. Ancak enfekte olan eşin, hastalığın tedavisi için üzerine düşen karantina ve benzeri tedavilerden kaçınması boşanma sebebidir ve bu durumda tedaviden kaçan eş kusurlu olur. Bu durumda hasta olmayan diğer eş, salgına yakalanan eşin tedavi için gerekli özeni göstermediğini ve aynı evde birlikte yaşadıklarından dolayı kendi sağlığını da tehlikeye attığını gerekçe göstererek boşanma davası açabilir. Coronavirüs hastalığına yakalanan eş ise, hastalığı süresince eşinin yanında olmadığını ve tedavi için gereken özeni göstermediğini gerekçe göstererek boşanma davası açabilir.
Boşanma türleri: Anlaşmalı boşanma (§ 55a EheG), kabahatten dolayı boşanma (§ 49 EheG), konut birlikteliği feshinden dolayı boşanma (§ 55 EheG), ve diger sebeplerden dolayı boşanma türleri (§§ 50 - 52 EheG) bulunmaktadır. Anlaşmalı boşanma çoğu durumda en hızlı ve makul boşanma şekli olabilir; fakat her zaman avantajlı olamayabilir. Nafakadan vazgeçmenin kabulü durumunda tedbir: Bu sosyal ödenek haklarının kaybına sebep olabilir. Öncelikle şahsi hukuk danışmanlığı, bu yüzden acilen tavsiye edilir.
Kabahatten dolayı boşanma ise uzun süren bir boşanma şeklidir, çünkü mahkeme tarafların genel tutumunu değerlendirmek zorundadır ve altı aydan daha uzun süren davranış şeklini dikkate almalıdır. Daha sonra ise şiddet gören tarafın mal paylaşımı davası açması gerekir. Eşlerden biri evliliğin sarsılmasına sebep olacak ağır hatalı tarafsa, o zaman evlilik kabahatinin bildiriminden itibaren altı ay içinde diğer eş, yetkili bölge mahkemesine boşanma dilekçesini sunabilir. Boşanma öncesinde olduğu gibi sonrasında da kabahat vardır. Zina, fiziksel şiddet uygulama ve ağır ruhsal üzüntü, ağır evlilik kabahatleridir. Kabahat, eş nafaka hakları ve boşanma davası masrafları tazmini için önemli bir kriterdir.
Peki boşanmada mal varlığı nasıl paylaşılmalıdır?Eğer siz çalışmıyorsanız, eşiniz çalışıyorsa nafaka alma hakkınız vardır. Çocuklar okuyorsa onların da nafaka alma hakları vardır. Siz çalışıyorsanız ve eşinizin maaşı yüksekse ve geliriniz az ise, ona göre alacağınız nafaka mahkeme tarafından hesaplanıyor. Eğer mahkeme sizin yarı zamanlı değil de tam zamanlı çalışmanız gerektiğini söylerse ona göre nafaka düşüyor. Ama aynı evde yaşadığınız halde eşiniz yardım etmiyorsa, kirayi ödemiyorsa, evinizin alışverişini yapmıyorsa, ona karşı bir nafaka hakkınız doğar. Bunun için yetkili bölge mahkemesine müracaat edebilirsiniz. Evliyken alınan mallar paylaşılır. Ondan önce olan bir mal varlığı paylaşılmaz. Evli olduğunuz sürece siz hiç çalışmamışsanız, hep eşiniz çalışmışsa ve bütün birikimi o yapmış olsa, yinede sizin yarı yarıya mal paylaşma hakkınız var. Çünkü evlilik süresince siz, evde bulunuyorsunuz, çocuklara bakıyorsunuz, evinizle ilgili bütün sorumlulukları yerine getirdiğiniz için eşinizde gidip rahatça çalışabildi ve para kazandı, böylelikle sizde mal varlığı üzerinde hak sahibi oluyorsunuz.
Boşanma yada eşlerin nafakasının ödenmesinde, mahkemeyi kaybeden taraf, kazanan tarafın masraflarını ödemek zorundadır. Yalnızca kısmen dava kazanılmışsa, kaybeden taraf bahsi geçen kazanılan kısmi dava konusuyla ilgili masrafları öder. Şayet mahkeme tarafların masrafları yarı yarıya ödemesine karar verirse, avukatlık hizmeti vekâlet ücretleri karşı taraflarca ödenir.
15.02.2023
Yaşanan deprem neticesinde bir kez daha görüldü ki, aynı sokakta bulunan bazı binalar yıkılırken, sokak üzerinde bulunan komşu binalar ise depremden nerdeyse hiç zarar görmedi. Böyle bir örneğin açıklaması, yapı denetimi yapılmamış, yapı malzemesi çalınmış olmasından başka ne anlama gelebilirdi ki. Çalınan yalnızca yapı malzemesinin parasal karşılığı olmadı, binlerce insanın yaşamı oldu. Böyle olunca da bunun sorumluları bağışlanamaz.Yaşanan deprem neticesinde bir kez daha görüldü ki, aynı sokakta bulunan bazı binalar yıkılırken, sokak üzerinde bulunan komşu binalar ise depremden nerdeyse hiç zarar görmedi. Böyle bir örneğin açıklaması, yapı denetimi yapılmamış, yapı malzemesi çalınmış olmasından başka ne anlama gelebilirdi ki. Çalınan yalnızca yapı malzemesinin parasal karşılığı olmadı, binlerce insanın yaşamı oldu. Böyle olunca da bunun sorumluları bağışlanamaz.
Müteahhitlerin ceza hukukundan doğan suçları nelerdir? Deprem sebebiyle yıkılan binalara ilişkin müteahhitlerin cezai ve hukuki sorumluluklarının doğması, söz konusu binaların hukuki normlara tam uygun şekilde yapılmamış olmasına bağlıdır. Deprem neticesinde meydana gelen zarardan müteahhidin ve ilgililerin sorumluluğu ancak kusurları oranında söz konusu olur. Eğer bina yapıldığı zaman da yasalara uygun olmayan malzeme ve teknikle, yapı ruhsatına uygun olmadan inşa edilmişse, ceza sorumluluğu doğar. Bunun tespiti için yıkılan binalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, binada kullanılan malzemelerin ve tekniğin yeterliliği araştırılmalı, fiilin gerçekleştiği tarihteki yapı inşa mevzuatının gereklilikleriyle karşılaştırılmalıdır.
Bu durumdan başka kimler sorumludur? Sorumluluk hesabı yapılırken sadece müteahhitin sorumluluğuna değil yapının yapılmasında ve sonrası denetiminde aktif olarak görev alan kişilerin de sorumlu olduğunun kabulü gerekecektir.
Ceza sorumluluğu ne zaman doğar? Burada binanın inşası sırasında görev alanların ceza sorumluluğunu gündeme getirecek husus, ilgili görevlinin gerekli özeni göstermemesi ve bu özensizliğin neticenin, yani binanın yıkılmasına katkı sağlaması, neticenin oluşması bakımından bir etki göstermesidir. Dolayısıyla, şayet binanın yapımında bir kusur var ise ceza sorumluluğunu gündeme getirmeyecek, yerine getirilmeyen, eksik bırakılan hususun neticenin gerçekleşmesine katkısı araştırılarak sorumlular belirlenecektir.
İhmalden dolayı doğan suçlar nelerdir? Yapı denetim kuruluşlarının ihmalden dolayı oluşan neticeden sorumlulukları söz konusudur. Yapı denetim kuruluşları bakımından bir yapı için denetim faaliyeti sırasında gerekli özen ve dikkatin gösterilmemesi görevi kötüye kullanma, bir yapının ruhsatsız yapılması sahtecilik suçunun doğmasına sebep olacaktır.
Sonradan yapılan müdahaleler ceza sorumluluğu doğurur mu? Binanın hukuki mevzuata uygun inşa edilmesine rağmen, sonradan yapılan müdahaleler ile yapıya zarar verecek müdahalelerin gerçekleştirilmesi (örneğin tadilat sırasında taşıyıcı kolonların kesilmesi) de, şayet binanın yıkılmasına katkı sağlamışsa ceza sorumluluğunu gündeme getirecektir.
Ne zaman tazminat hakkı doğar? Müteahhitin ağır kusur veya hile ile ayıbı gizlenmesi ve bunun sonucu depremde binasında hasar oluşan hak sahipleri, süre ile bağlı olmaksızın müteahhitten zararlarının tazminini isteyebilir.
Tazminat indirimi uygun mudur?Söz konusu hasara neden olan olayın da kusuru ne ölçüde azaltacağına bakılması gerekmektedir. Eğer ki herşeyin usulüne uygun yapılması durumunda dahi yapının yıkılması veya hasara uğraması kaçınılmaz ise bu durumda söz konusu tazminatta uygun bir hakkaniyet indiriminin yapılması da söz konusu olabilecektir.
Ceza sorumluluğu zaman aşımına uğrar mı? Son olarak depremin meydana gelmesi ile binanın yapım tarihi arasında oldukça uzun bir zaman farkının olması söz konusu olduğunda zamanaşımı sebebiyle sorumluların akıbetlerinin nasıl olacağı konusu da oldukça mühimdir. Bu durumda deprem nedeniyle bina yıkılmasında suç tarihi, binanın yıkıldığı tarihtir. Yani eğer bina yıkılmışsa suç tarihi de binanın yıkıldığı tarihtir.
Share this with your friends: