12.03.2025
Anadolu'da olduğu gibi, Manisa ve çevresinde de Türkmen nüfus çoğunluktaydı. Gördes'te Salur, Atalan, Kılcanlar, Karakeçili, Bayat boyları bulunmaktaydı. Temel geçimleri hayvancılıktı. Osmanlı tarihi boyunca adına “reaya” denilen halk, sürekli baskı ve zulüm görmüştür. Gördes ve çevresi de payına düşenleri yaşamıştır.Anadolu'da olduğu gibi, Manisa ve çevresinde de Türkmen nüfus çoğunluktaydı. Gördes'te Salur, Atalan, Kılcanlar, Karakeçili, Bayat boyları bulunmaktaydı. Temel geçimleri hayvancılıktı. Osmanlı tarihi boyunca adına “reaya” denilen halk, sürekli baskı ve zulüm görmüştür. Gördes ve çevresi de payına düşenleri yaşamıştır.
Reaya sınıfının görevi üretim yapmaktır; vergi ödemektir. Reaya sözcüğünün bir diğer anlamı da, “koyun sürüsü” 'dür. Osmanlı, kendi dışındaki halkı küçümsemiş ve horlamıştır. Ve yüzyıllarca koyun sürüsü olarak görmüştür. Askeri sınıf dışında kalan herkes padişahın kuludur. Osmanlı Saray belgelerinde Gördes ve çevresi ile ilgili emir ya da fermanları derledim. Bu belgeler Osmanlıcadan Türkçeye çevrilen belgelerdir. 1664 yılında yazılmış Osmanlı fermanında; “Gördes'in Esedler arası; Borlu'nun Esedler Köyü halkı, sipahilerine yasa gereğince, öşür ve selâriyyelerini sekizde bir verirlerken, Sipahi Sarı Mehmet'in teşviki ile, köylülerden. Ağalık, yemlik, Residiye, Hidmetkâr akçesi gibi kanunsuz vergiler istenmeye başlanmış, yapılan şikayet üzerine adı geçenler men edilmiştir.” (M. Çağatay Uluçay, 17. Asırda Saruhanlı'da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul–1944, sayfa: 95 ve 116) “1659 yılında Saruhan Sancağı Mutasarrıfı, Küçük Mehmet Paşa'nın Mütesellimi Ali Ağa'nın subaşlar, çok fazla atlı ile Gördes'e giriyorlar. Bedava yem ve yemek aldıkları gibi, Deliler Köyü'nden Ali'nin de ırzına geçiyorlar.”
(M. Çoğatay Uluçay, sayfa: 117–118) “1656 yılında Saruhan Mütesellimi Osman Bey birisinin elini kesiyor. 1658 yılında, Manisa Mütesellimi olan Baltacı Mehmut Ağa da, Akhisar halkından, Ağıl resmi istemek için, 40–50 kişi gönderiyor; vekil, pazara gelen yolcuların önüne çıkarak, ayaklarını bukağı, ellerine bilekçek, boğazlarına zincir vurarak köy, köy dolaştırıyor.” (M. Çağatay Uluçay, sayfa: 113)
Yeniçeriler halktan zorla para ve ganimet alabilmek için akıl almaz yöntemlere başvurmuşlardır. 1677'de Manisa Kadısı'na gönderilen hüküme: “Biz develerimizle Menemen ve İzmir bağlarından gelip geçtiğimizde kimse bizi aşağılamazken halâ Menemen Memlehası Emini insanlar tayın edüp develerimizi tutup Memlehanın tuzundan alın dayu, şeriata aykırı, işe zorlayıp zorla el koyduktan sonra gelüb her deve başına ikişer buçuk guruşumuzu alup zulüm ve eziyet eylediklerinden gayri başımıza ikişer yüz değnek urup ve Memlehadan tuz alur idiniz, bu sene tuz olmamağla tuzun bahanasını verin deyu beher deve başına ikişer buçuk guruşumuzu alup toptan zulüm ve eziyet ederler. Mademki kendi rızamızla tuz almadıkça bu sene tuz olmadı tuzun bedelini verin deyu o şekilde kutsal şeriata ayıkırı, zulmü taddi ettirlmeyüb men-i def olunmak konusunda kutsal bayrak çıkarılmasını rica eyleriz deyu bildirdikleri ivedi olarak yasaklanmalarına...” (M. Çağatay Uluçay, sayfa: 115)
1688 yılı, Turgutlu'nun en çok çile çektiği bir yıldır. Turgutlu Has olduğu için, buraya sık, sık uğrayan beylerbeyi adamları, birisi ağaçtan düşüp ölse, yahut soğuktan donsa, ya da bir köşede eceliyle ölse, bu gibilere öşrüdiyyet gerekli değil iken; kasaba halkından 150–200, köylerinden ise, 1000 kuruş alıyorlarmış.
“Kasaba Voyvodası olan Mustafa, İhtisap İhzariyyesi avarızhanelerini fazla topladığı gibi, halk hayvanlarını baharda, çayıra çıkarınca, at bekçisi, Kazıkakçesi ve Otluk namıyle akçelerini alıyor; dışardan gelenler de, Duhun Resmi diye akçe topluyor, diye şikâyet edildi.” (M. Çağatay Uluçay, sayfa: 116) “Kendi gereksinimlerini sağlayabilecek güce sahip köy ve kasaba topluluklarının, kalabalık kapu halkı ile kendilerine konuk olan devlet memurları tarafından bir günden başlayarak bir aya kadar çıkan konuklukları sırasında adeta kanlarının emildiği görülüyordu... Bu sebepten yöneticilerin bir yere konması orası için adeta bir felâketti.” (Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Aşiretlerin İşkânı, İstanbul 1987, Eren Yayıncılık, sayfa 8 ve 32)
Hâl böyle olunca, halk devletinden korkmuş, dağlara kaçmıştır. Zulmün ayyuka çıktığı dönemler... “Devir yasak iken, Zeynelabidin Paşa (Amasya Sacağı Mutasarrıfı) 600'den fazla atlı ile, Çobanisa köyüne gidip, halka bir haylı eziyet yaptıktan sonra, tutarı 15.514 akçeyi bulan bedava yem, yiyecek, içecek ve konakçakçesi ile zahire almıştı. Diğer şikâyet Toyyusuflu köylülerinindir: Paşa, 500'den fazla atlı ile Sarıca ve Toyyusuflu köylerine giderek, halktan konakçı akçesi diye 30 kuruş, 70 kile arpa, 10 kuzu ve 200 tavuk alır. Yapılan tahkikatta, paşanın uğradığı diğer köylerde de, aynı şekilde hareket ettiği meydana çıkar.” (M. Çağatay Uluçay, sayfa: 102)
“1671 yılında, Fazıl Ahmet Paşa'nın gönderdiği çok şiddetli Şarap Men'i emri üzerine, Manisa'daki meyhaneler kapatılıp hiç kimse içki içemez halde iken, şehir zabiti, Manisa'da yaşayan Müslümanlar, şarap satmadıkları halde, siz şarap satıyorsunuz diye, her sene 500 kuruşlarını aldığından men edildi.” (M. Çağatay Uluçay, sayfa: 116) 1648 tarihli hüküm: Tuz Nazırı, 50 atlı ile kanunsuz 120'şer kuruşlarını aldıklarını belirtir. Gördes de bundan nasibini alır, tuz yasağı getirilir, sürü sahipleri tuzsuz bırakılır. “Osmanlı'da yöneticilerin ve yargıçların el ele vererek halkın malını mülkünü yağmaladıkları, bununla da yetinmeyip, ellerinden malları zorla alınan insanlara zincire vurulma cezaları verdikleri görülmektedir.” (Feridun M. Emecan, XV. Asırda Manisa Kazası, TTK Yayını, Ankara, 1989, sayfa: 37)
Şair Eşref'in Gördes Kaymakamlığı döneminde yolsuzlukları, tuz yasağını şiirleri ile hicvetmesi ve haksızlığa uğrayanlardan yana olması tuz ve tütün ağalarını, zengin eşrafı kızdırır. “Gizli bir cemiyet kurdu” şikayeti ile Gördes'ten sürgün edilir. Kızgındır Eşref;“Adımları kısa, adamları köseBir daha gelirsem, lanet olsun Gördes'e” deyip, kahrederek ayrılır Gördes'ten...
Share this with your friends: