ÖVP'den Parti başkanı ve Başbakan Yardımcısı Reinhold Mitterlehner Mayıs ayı başında istifa etti. 2014 yılında ÖVP’nin başına geldiğinde kurtarıcı olarak karşılanmıştı, ancak parti başkanlığı ve başbakan yardımıcılığı kısa sürdü. SPÖ’den Başbakan Fayman’ın geri çekilip yerine Mayıs 2016'da Christian Kern’in Başbakanlık koltuğuna oturması ile birlikte ÖVP ve SPÖ arasında sürtüşmeler giderek artmaya başladı. Kern’in SPÖ'nün başına ve aynı zamanda Başbakanlık koltuğuna oturması pasiv durumda olan Mitterlehner’i daha zor durumda bıraktı ve ÖVP içinde ciddi tartışmalar ve huzursuzluklar başladı. Mitterlehner’e karşı da bir istememezlik oluştu. Bir dahaki parlamento seçimlerinde Mitterlehner ile seçime gitmek istemeyen ÖVP içinde sayıları azımsanmıyacak kadar sözü geçen partili bir değişiklik talebinde bulunmaya başlamıştı.
Zaten Mitterlehner partinin başına 2014’de geçtiğinde de şu an Dış İşleri Bakanlığı yapan Kurz’un adı geçmişti ve ÖVP'de büyük bir kesim Kurz’un partinin başına geçmesini istiyordu. Kurz’un genç olması ve siyasi alanda en azından Dış İşleri Bakanı olarak iyi performans sergilemesi ÖVP’de kendisine kurtarıcı olarak bakanların sayısının artmasına sebep oldu ve nihayetinde Mitterlehner istifa ettikten sonra ilk ÖVP başkanlığı için ilk adı geçen kişi Kurz oldu. ÖVP'nin içinde parti başkanlığı için onun adı medyaya servis edilirken kendisinden 1-3 arası haber alınamadı. Daha sonra ÖVP’yi kendi şartları kabul edilirse parti başkanı olarak üstleneceğini açıkladı. Köşeye sıkışan ÖVP'nin Kurz'un şartlarını kabul etmekten başka seçeneği yoktu. Zira yakın zamanda, yani gelecek yıl seçim olacaktı ve yeniden iyi performansı olmayan bir parti başkanıyla ÖVP ciddi bir oy kaybına uğrama riskiyle karşı karşıya kalacaktı. Bu sebepten Avusturya'da genç yaşından dolayı ve şu ana kadar üstlendiği görevi (Dış İsleri Bakanlığı) genç yaşına rağmen iyi idare edebilmesi bir hayli tanınmasına ve puan toplamasına yaradı.
En önemli şartlarından bazıları şöyleydi; Seçime ÖVP olarak degilde “Liste Sebastian Kurz - die neue Volkspartei”, personel kararlarını kendisine bağlaması ve adayları kendisinin belirlemesi. Bu durum bana bazı geri kalmış ülkeleri hatırlatıyor; bir kişinin her şeye karar vermesi. Parti içi demokrasinin askıya alınması gibi bir şey yani. Bu talepleriyle kendisine karşı oluşabilecek muhalefeti engellemek istiyor. Zira seçimde aday olacakları kendisi belirlerse bu o kişilerde kendisine karşı bir bağlılık oluşturacak.
Parti başına geçer geçmez ÖVP son kamuoyu araştırmalarında 33%’e sıçradı, SPÖ 26%’da kaldı, arada 7% fark var. Seçim büyük bir olasalıkla 15.10.2017’de yapılacak. O zamana kadar her şey mümkün. Şu an ÖVP yeni parti başkanı Kurz’un artısıyla 33%’e sıçradı, bu şekilde kalırmı, yoksa daha da artar mı, seçime kadar olan performansına bağlı. Ancak seçime kadar geçecek sürede tüm partilerin aşırı populist bir seçim kampanyası yürüteceğinden yabancıları ve göçmenleri seçim konularının odağına oturtacaklarından şüpheniz olmasın. Zira hem Kern, hem de Kurz, Strache’nin FPÖ'sünden oy kapma peşindeler. Buda seçime kadar parti başkanalarının sağa doğru kayan bir propaganda dili kullanacaklarına dair önemli bir işarettir.
Kurz'un ÖVP’nin başına geçmesi gibi ciddi bir gelişme de Yeşillerde yaşandı. Eva Glawischnig 9 yıldır Yeşillerin başkanıydı. Geçen hafta istifa etti ve yerine Tirol'dan Ingrid Felipe geldi, ancak parti iki başlılığa (eş başkanlık) geri dönecek gibi gözüküyor.
Devamı gelecek sayıda...
Share this with your friends: