27.02.2019
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana öncelikle (ilk insana yakın tür 2.600 000 yıl önce; şimdiki insanın atası 200 000 yıl önce homo sapiens) hayvanlar aleminde olduğu gibi hayatta kalmak mücadelesi içerisinde besin kaynak alanaları üzerine alan belirleme kavgaları veya en ilkel şekilde savaşlar olmuştur. Bu savaşlar hayatta kalma savaşlarıydı ve bir mülk edinme şeklinde bir alanı sahiplenme değildi. İlk mülkiyet edinme veya bir mülk hakkına sahip çıkma MÖ 3000 yılında başlandığına dair teoriler var. Yıla bağlı kalmadan şunu söyleyebiliriz; daha önce topluluklar hayatta kalma amacı ile bir arada yaşayarak, elde ettiklerini (av, barınma, diger, vb) grup içerisinde paylaşıyorlardı. Daha sonra mülkiyet hakkı idda edilmeye başlandı. Doğa kanununa (Naturrecht) göre hiç bir millet veya topluluk belirli bir yere mülk sahibi olarak türemedi veya yaratılmadı. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana öncelikle (ilk insana yakın tür 2.600 000 yıl önce; şimdiki insanın atası 200 000 yıl önce homo sapiens) hayvanlar aleminde olduğu gibi hayatta kalmak mücadelesi içerisinde besin kaynak alanaları üzerine alan belirleme kavgaları veya en ilkel şekilde savaşlar olmuştur. Bu savaşlar hayatta kalma savaşlarıydı ve bir mülk edinme şeklinde bir alanı sahiplenme değildi. İlk mülkiyet edinme veya bir mülk hakkına sahip çıkma MÖ 3000 yılında başlandığına dair teoriler var. Yıla bağlı kalmadan şunu söyleyebiliriz; daha önce topluluklar hayatta kalma amacı ile bir arada yaşayarak, elde ettiklerini (av, barınma, diger, vb) grup içerisinde paylaşıyorlardı. Daha sonra mülkiyet hakkı idda edilmeye başlandı. Doğa kanununa (Naturrecht) göre hiç bir millet veya topluluk belirli bir yere mülk sahibi olarak türemedi veya yaratılmadı.
Mülkiyet beraberinde dışlama dolayısı ile diğerini mülkünden uzaklaştırma alıkoyma hakkı getirdi. Bir şekilde mülkiyet elde edenler mülklerini korumakla birlikte mülkiyet haklarını genişletme çabası içine girdiler. Bu çaba içerisinde güç birliği ederek mülk sahibi olmayanları mülk edinmeden mahrum veya uzak tutmak için o zamanki yönetim biçimlerinde söz sahibi olanlarla iş birliğine girdiler ve bir maddi güç ve bundan kaynaklanan bir yaptırım gücü elde ettiler. Bunun yanısıra mülk sahibi olamayanları yanlarında aç kalmayacak şekilde bakma ve barınma imkanı tanıyarak sömürmeye başladılar. Bu sömürü düzeni ile (hala devam ediyor) mülklerini daha fazla genişlettiler ve büyüttüler.
Sanayileşmenin başlaması ile birlikte daha önce büyü arazi sahiplerinin yanında çalışanlar köyden şehre göç etmeye başlıyarak yeni oluşan fabrikalarda atölyelerde karın tokluğuna günde 16 saat gibi çok ağır şartlarda çalıştırılmaya başlandı.
Bu aşamada büyük arazi sahipleri, fabrika ve atölye sahipleri geceleri tersyüz etme ihtiyacı duymuyorlardı, zira çalışanlar seslerini çıkaramıyacak şekilde ezildiklerinden, çalışmaktan (günde en az 16 saat ve haftada yedi gün, buna çocuklar dahil olmak üzere) gün yüzü görmediklerinden, seslerini çıkaracak itiraz edecek ve hak isteyecek takatları da kalmıyordu. Arazi, fabrika sahipleri ve diğer egemen güçler zenginliklerine zenginlik katarken, çalışan ve sadece emeğini satarak hayatta kalmayan çalışan kesim sefalet, sağlıksız, eğitimsiz ve hastalıkların kol gezdiği bir ortamda çoluk çocuklarıyla yaşamak zorunda kalıyorlardı. Üretim ve ulaşım araçlarının gelişmesi ile ve bulundukları imparatorluklarda imparator, padişah veya kral ile çoğu zaman uyum icinde halkı sömürenler kendi toprakları ile yetinmemeye başlayıp başka ülkeleri sömürgeleştirmeye başladılar. Sömürü düzeni takriben Kolumbus’un Amerika’ya seferine denk düşer (1492). Sömürü düzenini inşa etmek için katliamlar yapılır yerli halk sindirilir, korkutular ve yaşamları esir alınır. Sömürgeleştirilmiş bir halkın kendi yaşamını tayin etme hakki elinden alınır. Sömürge altına alınmış bir halk artık sömürgecinin tamamen kölesidir ve kaderi sömürgeci tarafından tayin edilir.
Bilhassa Avrupa kıtasında hüküm süren krallıklar ve imparatorluklar dünyanın bir çok yerini (özellikle Amerika ve Afrika kıtasını) insanların ve o yerlerin doğal kaynaklarını sömürmek (soymak, yok etmek) için kendi aralarında – bu payalaşım her ne kadar hep barışçıl olmasa da – paylaşırlar.
Bu yazının devamı gelecek sayımızda...
Share this with your friends: