28.03.2019

 

Mülkiyetin başlaması ile birlikte, bir mala mülke sahip olma ve çoğaltma düşüncesi, sömürü düzeni yerleşmeye başladı.Mülkiyetin başlaması ile birlikte, bir mala mülke sahip olma ve çoğaltma düşüncesi, sömürü düzeni yerleşmeye başladı.
1780’lere doğru sanayileşmenin başlaması ile birlikte büyük sanayi atölyelerine ve fabrikalarına ciddi bir şekilde doğal ve insan kaynakları gerekmekteydi. Sanayinin başlangıç dönemlerinde sanayi işletmelerindek üretimin yüzde 90’lık bölümü iş gücüne dayanıyordu. Sanayileşme başlamadan önce zaten toprağı elinden alınan halk zor şartlarda büyük toprak sahiplerinin yanında karın tokluğuna zor şartlar altında çalışarak yaşıyorlardı. Şehirlerde açılan fabrikaları bir kaçış yeri olarak gören yoksul halk kısa bir süre sonra fabrikalarda çalışmanın da sömürü düzeninden kurtuluş olmadığını fark ettiler. 
Sömürü düzenini kuran ve ayakta tutan sermaye sahipleri çalışanlarının ruhlarına kadar hükmetmeye başladılar. Ucuz iş gücüne dayanarak üretimi artıran sermayederler, daha fazla iş gücüne sahip olmak için Afrika’dan gemilerle insanarı köle olarak kullanmak amacıyla getirdiler. Gemilerle insanlık dışı bir şekilde daha faza Amerika kıtasına ve kısmen Avrupa’ya getirilen insanların köle olarak bir eşyadan daha az kıymeti vardı (hiç bir hakka sahip değillerdi). 
Takriben 19’yy ortaları ve sonuna doğru işci ve köylü kesimi iliklerine kadar kadınıyla çocuklarıya sömürülüyordu. Hiç bir hak ve hukukları yoktu. Çalışma şartları insanlık dışıydı. Bu ortamda yavaş yavaş sömürü düzenine karşı, marjinal da olsa, oluşumlar başladı. Karl Marx’in temelde kapitalitist sisteme karşı bir model olabilieceğini işleyen ve sermayederlerin işcileri nasıl sömürdüğünü iktisadi temellere dayandırarak yazdığı das Kapital ve bunu takip eden işci siyasi örgütlenmeleri sermayederleri /kapitalistleri tedirgin etmeye başlar.
 Tehlikeyi sezen kapitalistler işcilerin ve ezilen sömürülen kesimin kendilerine karşı örgütlenmelerini engellemek için önce daha fazla baskı ve daha sonraları çok daha zekice olan bir plan gerçekleştirdiler. Çalışanları manupule ederek çalışanları kendilerini sömürenleri destekleyecek şekle getirdiler. 
Bunu da genelikle milliyetciliği ve dini kullanarak yaptılar. Din, devlet elden gidiyor feryatları kopararak aslında eşit ve adil düzen isteyen işci köylülerin de insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesini savunan siyasi oluşumları düşman olarak, yani din ve devlet-vatan düşmanı olarak göstererek, bu oluşumlara karşı kışkırttılar ve başarılı oldular. Zira şu an dünya da en fazla desteklenen parti ve siyasi oluşumlar, savaş yanlısı olan, doğayı korumak gibi bir kaygısı olmayan, insanları bir birine karşı kışkırtan, insan haklarını hiçe sayan, adil ve eşit düzeni kesinlikle istemeyen, sadece bir zümreye hizmet eden ve bu zümrenin zenginleşmsini isteyen, dini ve vatanı siyasete alet eden, azınlıklar arasına nifak sokan, ülkelerinde ve dünyadaki savaş ve huzursuz ortamlardan beslenenlerdir. Bu oluşumlar da  ne yazık ki ellerinde bulundurdukları müthiş para ve medya gücü ile insanları manupule ederek seçimlerde çoğunluğu sağlayıp iktidara geliyorlar. 
Sokakta her hangi bir kişiye seni evzis barksız bırakacak, çevreni öyle bir şekilde kirletecek ki nefes alamayıcak duruma düşeceksin, çocuklarının geleceğini çalacak yok edecek bir kişiyle arkadaşlık yapar mısın veya onu destekler misin diye sorsanız, cevap kesinlikle hayır olur, ancak siyasi arenade manupulasyon öyle iyi ve geniş kapsamlı işliyor ki, insanlığa ve doğaya düşman olan siyasi oluşumları iktidara taşıyoruz ve ülkemizi ve dünyamızı yönetmelerine müsade ediyoruz.

Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren