sumru4Evlenerek yurt dışına gidenler: Sudan çıkmış balığa dönmeyin!

Geçtiğimiz ay yayınlanan yazımda Viyana’da yaşayan kadınların sorunlarıyla ilgilendiğimi söyleyerek, sizlerden mail beklediğimi yazmıştım. İlginize teşekkür ederim.. Bu zamana kadar sayısız mail aldım. İsminden dolayı Üniversite’ye kabul edilmediğini iddia edenler, İş yerinde Türk olduğu için ayrımcılığa uğradığını söyleyenler ve daha birçok şey... Bu yazılar arasında özellikle paylaşmak istediğim bir hikaye var. Adına “Ayşe” diyeceğim bir okurum sorununu olabildiğince anlatmaya çalışmış.
Şöyle diyor Ayşe:
“22 Yaşında bir Türk Kızıyım. Viyana’da büyüdüm. 2 ay önce benden 3 yaş büyük ve memleketim olan Sinop’tan biriyle evlendim. Birlikte Viyana’da yaşamaya başladık. Yani onu Viyana’ya damat getirmiş oldum. İlk zamanlar birlikte gezdik, şehri tanıdı. Anlamaya çalıştı. Ancak şimdi sanki biraz sıkılmaya başladı. Almanca öğrenmeye pek istekli değil, zor olduğunu söylüyor. İngilizcesi de yok denecek kadar az. Benim burada Alman ve Avusturyalı arkadaşlarım var. Çünkü buraya ben 6 yaşımdayken gelmişiz. Dolayısıyla çevrem var. Onlarla görüşmemi pek istemiyor. Şimdiden birçok kısıtlama getirmeye başladı. Böyle yapınca da ona yardımcı olmak istemiyorum… Kavga etmeye şimdiden başladık… Yanlış bir karar mı verdim diye soruyorum. Sizce ne yapmalıyım?”
Bu maili aldıktan sonra ona aklıma takılan soruları sormaya başladım. En çok merak ettiğim konu şuydu: Madem Viyana’da büyüdün neden yabancı biriyle evlenmedin? Dedim. Orada bir sosyal çevreniz yok mu? Cevap son derece ilginçti. “Biz Türkler her yerde birbirimizi buluyoruz” dedi.    Meğerse bizim yurt dışında yaşayan ve sayıları da oldukça fazla olan Türkler evlenmek için yine birbirlerini tercih ediyorlarmış. Ve özellikle kendi memleketinden olanları…  Ayşe’nin söylediğine göre Düğünler onlar için çok önemliymiş. Türkiye’nin neresinde olursa olsun düğünlere katılmaya çalışıyorlarmış. Düğünler en eski evlendirme yollarından biridir. Eskiden köylerde insanlar tanıdık düğünlerine katılarak evlenmek için aday ararlardı. Bu yöntemin halen işliyor olmasına çok şaşırdım. Yani yeni neslin eski geleneklere böylesine bağlı kalacağını tahmin etmemiştim. Tabii genelleme yapmıyorum. Mutlaka farklı seçimler yapanlar vardır. Hayat zaten böyle bir şey… Seçimler ve sonuçlarına katlandıklarımız… Tıpkı bumerang gibi…
Ayşe’nin sorununa gelince… Evet, her ikisi de Türk. Fakat farklı yerlerde büyümüşler. Standartları, hayata bakışları farklı… Aynı dili konuşmak sorunları çözmekte her zaman yardımcı olmayabiliyor. Çatışma ve anlaşmazlıklar her zaman olur. Fakat burada iş daha çok Ayşe’nin eşine düşüyor. Mevcut düzene ayak uydurmaya çalışmak, çaba göstermek gerekir. Ayrı durmanın, farklı olmanın bir anlamı yok. Eğer başka bir ülkeye gidiyor ve hayatınızın sonuna kadar orada yaşamayı düşünüyorsanız oranın dilini öğrenmelisiniz. Başka çare ne yazık ki bulunmuyor.  Benim tavsiyem Ayşe’nin eşinin en az 6 ay Almanca kursuna gitmesi. Ve şehri, İnsanları tanımaya çalışması... Bu tür evliliklerde ilk 6 ayı gerçekten çok tehlikeli buluyorum. Evlenerek farklı bir ülkeye giden kişi için durumun adı: “Sudan çıkmış balığa” dönmektir. Çünkü insanlar yanlış karar verdiğini düşünerek geri dönmek isteyebilir, dönebilir de… Bunun için böylesi durumlarda en doğru çözüm dil sorununu yurt dışına çıkmadan, kendi ülkenizdeki kurslara giderek çözmenizdir. Bu işleribiraz daha kolay hale getirebilir.
Bu arada Ayşe’nin de büyük bir sabırla eşini özellikle Almanca konusunda desteklemesi gerekiyor. Evliliğin daha çok kadının desteğiyle yürüdüğünü söyleyebilirim. Acı ama gerçek. Benim gibi Feminist bir kadın bile bunu kabul ettiyse doğrudur.
Dedim ya hayat bumerang gibidir diye… Ya da bir Türk deyimiyle : “Ne ekersen onu biçersin”.  Evet gerçekten öyle. Tarlaya buğday tohumu ekerseniz ayçiçeği çıkmasını bekleyemezsiniz. Bunun için atacağınız adımlara dikkat etmeniz gerekiyor. Bir işe girdiysek onun altından kalkmalıyız. Biraz yorulmak var elbette. Hiçbir şey kolay başlamaz… Ama nasıl devam ettireceğimiz bizim elimizde… Çaba sarf etmeliyiz. O zaman ne kadar kolay olacağını göreceğiz… Sabırlı olmak ve çalışmak. Yapmamız gereken en önemli iki şey. İç motivasyonumuzu kaybettiğimiz anda etrafımızda bizi seven ve destekleyen kimse kalmaz. Biz mutluysak herkes mutlu, biz iyiysek herkes iyi… Verdiğimiz enerji ne ise onu alırız. O yüzden Ayşe destekleyici, eşi de çabalayan hem de azimle çaba sarf eden olmalıdır. En azından dil sorununu biraz da olsa çözene dek… Ondan sonra her şey akıp gidecek, her sorun hızlıca çözülmeye başlayacak. Yeter ki izole olmayın, hayata katılın!
Bu ay biraz Güzin Ablacılık yaptım. Bakalım bir dahaki aya kadar sizden bana neler gelecek? Merakla bekliyorum.
Herkese sevgiler…
Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren