Geçtiğimiz ay Viyana’yı ilk görüşte aşık olduğum günün dördüncü yılını kutladım. Ne şehir ama değil mi? Bu şehre bayılıyor olmamın en önemli nedeni kendimi öylesine özgür, güçlü ve özgüvenli hissetmemden kaynaklanıyor. Bir süreliğine kendine güvenen Avrupalı bir kızı oynuyorum sanki… Kendimi  kafasına estiği gibi yaşayan, istediği bölümde okuyan, canı sıkılınca başka bir Avrupa ülkesine taşınma özgürlüğüne sahip gerçek bir birey olarak görmek çok hoşuma gidiyor.Geçtiğimiz ay Viyana’yı ilk görüşte aşık olduğum günün dördüncü yılını kutladım. Ne şehir ama değil mi? Bu şehre bayılıyor olmamın en önemli nedeni kendimi öylesine özgür, güçlü ve özgüvenli hissetmemden kaynaklanıyor. Bir süreliğine kendine güvenen Avrupalı bir kızı oynuyorum sanki… Kendimi  kafasına estiği gibi yaşayan, istediği bölümde okuyan, canı sıkılınca başka bir Avrupa ülkesine taşınma özgürlüğüne sahip gerçek bir birey olarak görmek çok hoşuma gidiyor.Bu sefer birkaç yabancı ile tanışma fırsatım oldu. Avusturya’da safkan bir Avusturyalı bulmak gerçekten çok zor… Eskiden de böyle miydi bilmiyorum ama tanıştığım insanların ya annesi yabancı ya da babası… Bunlardan bir tanesi İngiliz asıllı bir öğretmendi. Türk tarihi ve siyasal hayatına olan merakı ve bilgisiyle beni gerçekten çok şaşırttı. Alman bir kadınla evlenerek yaklaşık 40 yıldır Viyana’da yaşayan anadilini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmış ilginç bir adamdı. İnsanlar ne hayatlar yaşıyor… Herkes İngilizce öğrenmeye çalışıyorken bir İngiliz kendi dilini unutmaya yüz tutmuş.  Fıkra gibi yani… “Almanca öğrenmeden yaşayabilirdim” dedi bana. “Yani temel derecede günlük hayatımı kurtaracak kadar bir Almanca yeterli olurdu ama ben daha fazlasını istedim. Daha iyi bir iş bulmak için, çocuklarım için ve hayatımdan tat almak için bu zorlu dili öğrenmeyi istedim. Benim için aşılması gereken bir yol gibiydi. Çok zorluk çektim ama şu anda çevremin bana çok iyi Almanca konuştuğumu söylemesi beni çok mutlu ediyor, çektiğim acılara değdi” diye ekledi.Biz olsak “Nasıl da asimile olmuş baksana, kendi dilini bile unutmuş” deriz. Bu öyle değil işte… Bunun adı uyum sağlamak, hayata akmak o harmoniye katılmak…Sonra bir kadın arkadaşımla buluştum. Onunla görüşeceğime söz vermiştim. Deli gibi kıskanç bir kocası varmış yani duyduklarım karşısında böyle adamlar halen var mı diye sormadan edemedim. Hani yazımın girişinde dedim ya şehri yaşamak diye… Kadıncağızın şehirle alakası yok. Zaten görüşmemiz de onun evinin yakınında oldu ve ortalama yarım saat sürebildi. Gerçekten bazı erkekler beni deli ediyor. Sinirlenme kısmını geçiyorum yani siz düşünün. Dışarı çıkmak yok, çalışmak yok, kıyafet almak yok, yok, yok da yok…Kıskanma bir özgüven meselesidir ve daha da derinde farklı psikolojik sorunların bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Ama biz Türkler için bir psikoloğa gitmek, ruhumuzun hasta olduğunu kabul etmek başı başına bir onur meselesi. Yani bunda onur ve gurur yapacak ne var allah aşkına? Sonra çekilmeyip de terkedilince ben ettim sen etme deyip yalvarma moduna giriyorsunuz. Birazcık yaşamımızdaki insanları rahat bırakmamız gerekiyor. Yani aslında kendimizi rahat bırakalım… Özgüvenli olup hayatımızın kontrolünü alalım yoksa o bizi kontrol etmeye başlar…Bir dahaki aya görüşmek üzere…

Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren