Bu zamana kadar yılbaşını yurt dışında kutlamayı istedim ama bir türlü organize edememiştim. Daha Kasım ayında kendime 2016 yılına asla İstanbul’da girmek istemediğimi söyledim. Ve bu yılın ilk kararı olarak ikinci evim dediğim Viyana’da olmak için vize telaşına girdim. Bu arada Viyana Konsolosluğu vize konusunda gerçekten çok katı. Bu zamana kadar hep kalacağım gün kadar vize vermişlerdi. Bu sefer davetiye yöntemiyle ancak üç aylık vize alabildim. Bazen kime nasıl davranacaklarını bilmediklerini düşünüyorum. Neyse ki yılbaşından birkaç gün önce gelebildim. Dondurucu soğuktan pek dışarı çıkamadım ama her zamanki gibi evde oturup bol bol yazı yazdım. Bir süredir İnci Markete gidip sahibiyle tanışmayı istiyordum. Bu sefer tanışıp ayak üstü de olsa sohbet etme fırsatı buldum. İstanbul’dan Viyana’ya geldiğimde yollarda halen Türkçe bir şeyler duymak ya da böyle bir Türk iş yerine girdiğimde “Bir paket pirinç almak istiyorum” diyebilmek bana biraz tuhaf geliyor. Ş imdi beni gurbetçiler anlamayabilir. Zaten siz orada oturuyorsunuz ama gerçekten garip oluyor…  Neyse, Yılbaşı günü belediyenin organizasyonunu gerçekten çok beğendim. Yolda vals yapmak, bir şeyler içmek, özgür ve tehlikesiz olmanın lüksü çok farklı. İstanbul’da yılbaşı organizasyonlarını sadece Ş işli Belediyesi yapardı o da eskiden. Ş imdi yeni başkan Nişantaşı’nda bu tür organizasyonları fazla para gidiyor diye yapmıyor. Taksim zaten güvenli bir yer değil. Başınıza her an bir iş gelebilir. Ama Viyana’da şehrin merkezinde kendimi çok güvende ve rahat hissettim. Sanırım başka bir ülkede olsaydım son terör olaylarından sonra kendimi biraz tedirgin hissedebilirdim. Yılbaşı yemeğini bir Tayland lokantasında bir Afrikalı, bir Vietnamlı, bir Yunanistanlı ve diğerleri Alman ve Avusturyalı olan ilginç bir grupla bir araya geldim. İstanbul ve Türkler hakkında sandığımdan da fazla bilgiye sahip olduklarını gördüm. Galata Kulesinden tutun da muhafazakârlığımıza kadar birçok konuda bilgileri var. Hatta aralarında Avukat bir Avusturyalı arkadaşın eski kız arkadaşı Türk imiş. Kızcağız ona yıllar evvel denize bikiniyle girdiği için babasından yediği tokattan bahsetmiş. Bu konuyu anlatınca herkes benim yorumumu merak etti. Ne diyeceğimi şaşırmakla birlikte çaresizce bu tür olayları doğruladım. Bilseler ki Türkiye’de geçen yıl 250 den fazla kadın cinayeti yaşanmış. Neyse bilmesinler zaten her şeyi anlatmadım. Sonra hep birlikte grup içerisindeki bir arkadaşın evine havai fişeklerini izlemek için gittik. Ş u Viyana’daki evlere bayılıyorum. Gittiğimiz yer bir apartman dairesinin çatı katında yer alan dubleks bir daireydi. Yaklaşık yarım saat kalarak harika bir şehir manzarasına şahit olduk. Bana o kadar yakın davrandılar ki inanamadım. Hani derler ya Almanlar soğuk insanlardır diye. Ben hiç fark etmedim doğrusu... Tabi her iki laflarından biri “Sumru Almanca öğrenmelisin” oldu. Evet, kesinlikle öğreneceğim… Gecenin sonunda İstanbul’u seviyoruz deyip bana sarıldılar. Sonra taksiye bindik. Taksicinin Türk olduğunu harika almanca konuşmasına rağmen hissettim. “Kan çekiyor” kelimesi bu olsa gerek… Bana Viyana’ya gelmeden önce Üsküdar’da oturduğunu, bu şehre zor alıştığını, hatta kısa aralıklarla hafta sonları İstanbul’da gittiğini söyledi. Sonra alışmış tabii ki… Böylece enteresan bir yılbaşı akşamını bitirmiş oldum.
Yeni yılın beşinci gününde İstanbul’a geldim. Kara bulutlar da çökmeye başladı bana. Bu arada İstanbul’u neden sevmediğimi buldum size bunu yazmak istiyorum ama bir yandan da bana gönderdiğiniz mailler birikti. İlginize, sevginize çok teşekkür ediyorum. Bana ne zaman Viyana’ya yerleşeceğimi sormuş bir okurum. Yılbaşını burada geçirdim ya bir de bakmışsınız bu sene buraya taşınmışım. Olur mu olur…
Sevgiler…
Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren