Bu yazıya hangi sorunumuzu anlatarak başlayabilirim bilmiyorum ama size doğruları en içten haliyle yazacağıma emin olabilirsiz.
Bu yazıyla belki Avrupalı kadın arkadaşlarımın ilgisini çekmeyi başarabilir, onlara aslında ne kadar şanslı olduklarını gösterebilirim.
Sorunlarımız sadece Türk kadınına ait değil elbette, çoğu Asyalı kadının yaşadığı acının ancak görünen bir kısmından bir parça anlatmaya çalışabilirim…
Bu toprakların kadınları çocukluklarından beri iyi birer işçi olarak yetiştirilirler. Evde veya tarlada çalışmak ya da aile işine katkıda bulunmak yaptığımız en basit işler arasında sayılabilir. Nereden mi biliyorum? Çünkü ben de öyleydim. Yaklaşık on yaşında amcamın sahip olduğu otelde çalışma hayatıma başladım. Hem de ücretsiz olarak, yapabileceğimin kat ve kat üstünde çalışarak… O yaşlarda yaşadığım talihsizliğin sadece bana ait olduğunu düşünürdüm ama sonra kafamı kaldırıp baktığımda gördüm ki Türkiye’nin batısından doğusuna yaşadığımız şey hep aynı… Urfa’da evlenme yaşı 13-14’tür. Kızlar aynı benim gibi ücretsiz işçi olarak başlarlar hayatlarına. Oyun yok, arkadaş yok, okul yok… Doğu- batı-kuzey- güney fark etmez… Aslına bakarsanız Suriyeli bir kadınla Türk kadını arasında kültür ve yaşanan zorluklar arasında çok büyük bir fark yok… Nihayetinde Asyalıyız…  
Bizim kültürümüzde erkeğin yeri başımızın üstündedir. Onların bize her şeyi yapmaya hakları vardır. Bizim ise onlara karşı bir dolu sorumluluklarımız…
Örneğin çocukken babaanneme neden yemeği amcamlarla beraber yemediğimi sorduğumda bana önce erkeklerin yemesi gerektiğini eğer yemek kalırsa kadınların yemeğe oturabileceğini söylemişti. İşte bu basit örnek ya da belki de çıkış noktası, beni yıllardır kadın sorunları üzerinde çalışmamı sağladı. Zaman geçtikçe kurallar biraz daha değişiyor ama biliyorum ki hiçbir zaman bir Avrupalı kadın bakış açısına ve rahatlığına sahip olamayacağız..
Evet, çalışıyor, paramızı kazanıyoruz. Birçoğumuz kendi işini yapıyor. Ama bu sefer de işin içine Türk erkeğin iş yerindeki ulaşılamaz yeri geliyor. İş hayatında öyle bir egoları var ki onlarla uğraşmak için her kadının en az benim kadar iyi bir savaşçı olması gerekiyor.
Örneğin bu zamana kadar sergilediğim eforu savaş alanında gösterseydim şu an bir ülkem olmuş olurdu! Şaka yapmıyorum, inanın buna...
Bir de Avrupalı kadınların yaşamına bakıyorum. Biliyor musunuz buradan bakınca şahane görünüyorsunuz…
Farkında olmadığınızı biliyorum. Çünkü bazı şeyleri yaşamadan bilemezsiniz… İyi eğitiminiz, aileniz var. İstediğiniz ülkeye sadece alacağınız bir biletle seyahat edebilirsiniz. Orada çalışabilirsiniz, engeliniz yok! Cam tavanlar belki her ülkede var. Ama en azından “Mahalle baskısı” diye bir kavramı duymamışsınızdır.
Bu demek oluyor ki; Evlenmek zorunda olmadan sevdiğiniz adamla yaşayabilir, çocuk sahibi olabilirsiniz. Kimse sizi yargılamaz. Çok kolay… Bizde alacağınız en hafif yanıt “ şiddetle ayıplamak” şeklinde olurdu. (Tabii ki “Para” etkenini unutmamak gerekiyor. Paranız varsa dünyanın her yerinde her türlü ayıplamadan ve yargılamadan kurtulabilirsiniz.)
Ve bizim için, her şey kaç kat daha zor biliyor musunuz?
Örneğin Viyana’ya gelmek için nasıl bir vize hazırlığı atlatmam gerekiyor biliyor musunuz? İstediğim ülkede yaşayamam, çalışamam, kolayca okula kabul edilemem…
Evet, bizim sizinle aramızda mesafelerimiz, farklılıklarımız var… Bazılarımız bu zorlu dünyada yeteneklerini daha iyi gösteriyor, zorlukların üstesinden gelmeyi başarıyor. Ama birçoğumuz kötü bir kaderin esiri oluyor.
Yalnız, yanlış anlamayın. Bu yazıyı yardım istemek yerine, sizi öğrenmeye davet etmek için yazdım. Çünkü ancak ne kadar şanslı olduğunuzu böyle anlayabilirsiniz.
Ön yargıdan önce sizden istediğim tek şey öğrenmeniz…
Ve bunun için elinizde çok fazla örnek var…
Öğrenip şansınızı doğru yolda kullanabilirsiniz…
Yolunuzu bulmanız dileğimle…
Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren