28.08.2018
Geçen ayki yazımın üzerinden sonra o kadar çok şey oldu. Türkiye’de herkes nefesini tutup dakikalar içinde Dolar ve Euro’nun nasıl da tırmandığını izledi. Euro kazanıp Türkiye’de harcama yapan Çinli ve Arap misafirlerimiz ünlü markaların önünde kuyruk oluşturdular. Nasıl da şanslılar diye biz de onları izledik. Bu Dünya’da Euro kazanmak varmış deyip iç çektik… Tatilini yurt dışında organize etmiş Türkler mafoldular. Tabi ki orta direkten bahsediyorum. Zengin her yerde zengin… Ben geçen ay ayrımcılıktan bahsetmiştim değil mi? Euro deyince kafamız dağıldı birden…Geçen ayki yazımın üzerinden sonra o kadar çok şey oldu. Türkiye’de herkes nefesini tutup dakikalar içinde Dolar ve Euro’nun nasıl da tırmandığını izledi. Euro kazanıp Türkiye’de harcama yapan Çinli ve Arap misafirlerimiz ünlü markaların önünde kuyruk oluşturdular. Nasıl da şanslılar diye biz de onları izledik. Bu Dünya’da Euro kazanmak varmış deyip iç çektik… Tatilini yurt dışında organize etmiş Türkler mafoldular. Tabi ki orta direkten bahsediyorum. Zengin her yerde zengin… Ben geçen ay ayrımcılıktan bahsetmiştim değil mi? Euro deyince kafamız dağıldı birden…Bana uzun yıllardır Viyana’da yaşayan ve kendi iş yeri olan bir erkek okuyucum yazdı. Yaptığı işi de saklı tutmamı istedi. Elbette her zaman nasıl isterseniz öyle yazıyorum. Bana buraya ilk geldiği yıllarda hiç alışamadığını İstanbul’a gezmeye gitmek için her yolu denediğini , İstanbul’da adeta nefes aldığını söyledi. “Tabii ya arkadaş yok, derdini anlatabileceğin şekilde dil bilmiyorsun. İstanbul’a gidip bir sigara içip gelmeye bile razıydım. O gidiş gelişlerim esnasında Türk bir kadınla tanıştım ve evlendim. Ve kabus başladı” dedi. Erkekler bana kadın haklarından dem vurduğum için kızıyorlar. Bunu bilmeyen kalmadı. Bunun için kendi yaşadıklarını anlatıyorlar ki eşitlik sağlansın. Bana da yayınlamayacağımı düşünerek yazı gönderip altına da “yayınlayacak mısın? göreceğiz” şeklinde bir dipnot ekliyorlar. Ben yazdıklarınızı elverdiğince buraya taşıyorum. Her zaman yaptığım gibi yargılamadan uzak durarak… Adına Ahmet Bey diyeceğim okuyucum şöyle diyor. “Çok çalıştım. Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok çalıştım. Kendi şirketimi kurdum. Eşim sürekli olarak daha fazlasını istiyordu. En sonunda o kadar yorulmuşum ki bir süre psikolojik tedavi gördüm. Türkiye’de olsa bana deli derlerdi. Eşimin sahip olduklarımızı sürekli başkalarıyla karşılaştırması özellikle de kız kardeşinin kocasını örnek göstermesi beni oldukça zorlamıştı. Türk kadınının çoğunda var bu durum bence. Boşandıktan sonra bile yerine getirmem gereken maddi yükümlülükler bitmedi ama en azından bana olan tutum ve davranışlarından uzak duruyorum. Şimdi bir Alman arkadaşım var. Onlar daha farklılar, sorumluluk alıyorlar. Şimdi daha mutlu olduğumu söyleyebilirim.”Ahmet Bey, uzun süre karşılaştırılmaya maruz kaldığı için kendisi de aynı şeyi yapıyor. Kültürlerimiz farklı ama her insan şahsına münhasır değil mi? Ahmet Bey daha çok şey yazmış “Türk Kadını” başlığı altında. Kavga çıkar diye her şeyi yazmıyorum ama önemli olan onun şu anda mutlu olması… Herkes mutlu olmayı, yolunda yürürken destek almayı, sevilmeyi ve onaylanmayı hakediyor. Paylaşmaya evet diyen biri ile kültürü, anlayışı, dili ne olursa olsun hayat yolunda birlikte yürümeniz size bambaşka bir mutluluk verecektir. Kötü gün dostu bulmanız gerekiyor. Bu çok önemli… Kötü bir anınızdaysanız etrafınıza çok iyi bakın. Kimler var? Kimler sizi destekliyor? Kimler size sonuna kadar inanıyor? İşte o insanları kaybetmeyin. Onlar size olan inanç ve sevgilerini Euro/dolar paritesinde kaybetmezler. Peki kötü gün dostu bulmak kolay mı? Hiç değil! Bakın, Umutsuzca insan arıyorum diyor Blaga Dimitrova. Ve devam ediyor: “Kalabalıklarda insan kayboluyor-bataklıkta bir köpükçük sanki.” İşte böyle… Bakalım bir dahaki ay kimlerin hikayesini paylaşacağım… Herkese sevgiler…
Share this with your friends: