Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

12.11.2020

Hayatta yaşadığımız bazı olaylar bize ne kadar zayıf, fakir ve aciz olduğumuzu gösterir. İnsan ölümle burun buruna geldiğinde  dünyada değer verdiği herşey birden önemini kaybeder, sıfırlanır. Çok sevindiğimiz şeylerin esasında hiç de sevinilecek şeyler olmadığını, üzüldüğümüz şeylerin de üzülmeye değmediğini görürüz. Maalesef yaşamanın, sağlıklı olmanın ne kadar güzel ve paha biçilemez olduğunu, bunun yanında günlük sıkıntıların ne kadar önemsiz ve fındık kabuğunu doldurmayan konular olduğunu başımıza ciddi bir musibet gelmeden anlayamıyoruz.Hayatta yaşadığımız bazı olaylar bize ne kadar zayıf, fakir ve aciz olduğumuzu gösterir. İnsan ölümle burun buruna geldiğinde  dünyada değer verdiği herşey birden önemini kaybeder, sıfırlanır. Çok sevindiğimiz şeylerin esasında hiç de sevinilecek şeyler olmadığını, üzüldüğümüz şeylerin de üzülmeye değmediğini görürüz. Maalesef yaşamanın, sağlıklı olmanın ne kadar güzel ve paha biçilemez olduğunu, bunun yanında günlük sıkıntıların ne kadar önemsiz ve fındık kabuğunu doldurmayan konular olduğunu başımıza ciddi bir musibet gelmeden anlayamıyoruz.
Her insanın hayatında belli kırılma noktaları vardır. Bir depremi yaşamak, bir test sonucu ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenmek, ciddi bir iş veya trafik kazası geçirmek, ölümle  hayatın çok ince bir çizgide buluşması gibi bir durum yaşamak. İçimizden  „buraya kadarmış“ dediğimiz  an, bir tık ötesi bambaşka bir alem…
Depremde göçük altında kalıp kurtarılmayı bekleyen insan kimbilir neler hissetmiştir. Çok uzaklarda olan sabah, dakikalar ilerledikçe bir türlü gelmeyen yardım, umutların tükendiği an…
Titanik  gemisi aysberge çarptığında önce hoparlörlerden çılgınca caz müziği çalıyordu. Saatler geçtikçe bütün kapılar tek tek kapanmış, caz parçaları yerini ilahilere bırakmıştı. Beklenmeyen ölüm yaklaşmıştı, daha iki saat öncesinde kendini çok güçlü hisseden yolcuların dizlerinin bağı çözülmüş dua etmeye başlamışlardı „sana yaklaşıyoruz Allahım“ diye söyleniyorlardı. „Ölüm nasıl bir şey? Nasıl öleceğim? Ölümden sonra beni nasıl bir akıbet bekliyor?“diye düşünen insanların sayısı hiç de az değildi.
Scott O Grady ( 12. Ekim.1965 Brooklyn, New York) da hayatının kırılma noktasını Bosna savaşında yaşadı. Amerikan Hava Kuvvetlerinde askeri pilot olarak görev yapan Scott O Grady 2. Haziran. 1995 günü İtalya daki hava üssü Aviano dan hareket eder, kısa süre sonra Bosnalı Sırplar bir roket saldırısı düzenlerler, uçak isabet alır. Başka seçeneği olmayan O Grady oturduğu pilot koltuğunu fırlatarak paraşütünü açar ve sağ salim yere inmeyi başarır. Sırp askerleri de onu her yerde aramaktadır ama O Grady hem kendini Sırplardan gizlemeyi başarır hem de 6 gün boyunca büyük bir yaşam mücadelesi verir. Arkadaşları ile irtibata geçip yerini bildirir ve nihayet 8. Haziran. 1995 de NATO ya ait bir askeri helikopter ile başarılı bir operasyon sonucu kurtarılır. Amerikaya döndüğünde teoloji okumaya karar verir. Bu kararı almada mutlaka ormanda korku ve endişe ile geçirdiği 6 gecenin payı büyüktür. İçinden neler geçirdi, hangi derin duygular onu  böylesine radikal bir değişiklik yapmaya sevketti bilemeyiz.
İzmir de yaşanan depremle ilgili olarak çok şeyler yazıldı. Ben şahsen insanın başıboş olmadığına inandığım gibi tabi afetlerin ve olayların da başıboş olmadığını kabul ediyorum. Fay hattı kırıldı, enerji açığa çıktı şeklindeki açıklamalar çok eksik. Fay hattının iradesi, ilmi, isteği ve bilinci mi var ki ne zaman kırılacağına karar versin. Bir yerde patlama olduğunda bunu kim niçin yaptı diye araştırıyoruz. Yüce Yaratıcı nın da bir muradı var, bizi depremle uyarıyor, kendimize gelmemiz ve insanca yaşamamız için ikaz ediyor. Burda depremde  masum insanlar ve çocuklar neden zarar görüyor diye bir soru akla gelebilir. Şu içinde yaşadığımız dünya her gün dolup boşalan bir misafirhane bir imtihan salonudur. Bir yönü ile yerküre bizi ahirete doğru götüren bir gemidir. Biz bu aleme ebedi kalmak için gelmedik. İlahi  adaletin yüzde biri bile burda gerçekleşmiyor. Bu dünya ücret ve mükafaat yeri değildir. Her şeyin neticesi dünyada görülse imtihan sırrı kaybolur. O yüzden hesapların büyük bir kısmı ahirete havale ediliyor. Yüce Yaratıcı zerre kadar iyiliği de kötülüğü de zayi etmez. Cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değil!
Türkiye bir deprem ülkesi bu gerçeği bilerek zararı en aza indirecek tedbirler almalıyız, olaylardan maddi ve manevi çıkarımlar yapmalıyız. Japonya da daha şiddetli depremlerde daha az can kaybı olması bizi düşündürmelidir.
Depremde hayatını kaybedenlere Cenab ı Hakk tan rahmet ve mağfiret, yaralılara acil şifalar ve geride kalanlara sabır temenni ediyorum. Allah ülkemizi ve tüm dünyayı doğal afetlerden korusun!
Not: Geçtiğimiz Pazartesi Viyana da meydana gelen ve masum insanların canına kasteden terör saldırısını lanetliyorum. İnsanlıktan nasibini almamış, gözü dönmüş, önüne gelen insana ateş açan bu canavarı şiddetle kınıyorum. Ölenlere Allah tan rahmet, yaralılara sağlık diliyorum. Din ve vicdan  özgürlüğünün yaşanabileceği yegane sistemin çoğulcu demokrasi olduğunu düşünüyorum. Sistemin korunması ve yaşatılması için el birliği ile mücadele edilmelidir. Teröristler yaptıkları eylemlerle toplumda panik ve kaos ortamı  oluşturarak kargaşa çıkarmak istemektedirler. Bu bakımdan birlik, beraberlik oldukça önemlidir. Biz bu toplumun bir parçasıyız, dertleri ile dertlenir, üzüntüleri ile üzülür ve paylaşırız.

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren