14.04.2021
İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa çağrıcı bir süre önce “Din ve Değişim“ adında bir kitap yayımladı. Gazeteci Taha Akyol kendisi ile yeni çıkan kitabı üzerine bir söyleşi yaptı. Bu ayki yazımı Mustafa Çağrıcı Hocanın sohbetine ayırıyorum.İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa çağrıcı bir süre önce “Din ve Değişim“ adında bir kitap yayımladı. Gazeteci Taha Akyol kendisi ile yeni çıkan kitabı üzerine bir söyleşi yaptı. Bu ayki yazımı Mustafa Çağrıcı Hocanın sohbetine ayırıyorum.
Değişimi neden önemsiyorsunuz?
Allah ve O’nun ilkeleri değişmez; ilkelerin değişen zamana, tarihe, insana, topluma bakan tarafı ise sürekli değişir ve bizi değiştirir. Bunun bilincinde olursak, değişimin öznesi biz olacağımız için sorunlara hem ilâhî ilkeye hem de kendi talep ve ihtiyacımıza uygun çözümler üretiriz. Değişimi reddedersek yine değişiriz ama bu kez değişimin nesnesi olacağımız için değişimi yönetenlerin iradesine göre değiştiriliriz.
Kitabınızda “ahlâkî özü boşalmış fıkıh merkezli Müslümanlık” kavramı var. Ne demek bu?
Çocukluğumuzdan beri hepimize “İmanın şartı altı, İslam’ın şartı beş” diye öğretildi. Aşağı yukarı bin senedir fıkıh ve akaid kitaplarımız da ulemanın oluşturduğu bu şemaya göre yazıldı. Ama bu on bir maddenin hiçbirinde ahlak yok. Halbuki Kur’an’da ahlâkî ödevlerin ve erdemlerin Müslümanlığın olmazsa olmazları olduğuna ilişkin yüzlerce ayet var.
Peygamberimiz birçok hadisinde mümin, Müslüman ve dindar tanımlarının içine ahlakı da almıştır. Mesela “Sizin en iyilerininiz ahlakı en güzel olanlarınızdır”; “İnsanların en hayırlısı insanlara yararlı olandır” der; üç defa yemin ederek “Komşusuna güven vermeyen insan mümin değildir” buyurur.
Demek ki, Kur’an ve hadislerdeki Müslümanlık ahlak merkezli, toplumların zihinlerini inşa eden ulemanın yazdığı kitaplarındaki Müslümanlık ise fıkıh merkezlidir.
Kitabınızda “ahlâkî dindarlık” kavramını savunuyorsunuz. Nasıl tanımlarsınız?
Din, nihayetinde insan içindir. İnsanlar arası ilişkiler ancak adalet, dürüstlük, nezaket, hoşgörü, saygı-sevgi, dayanışma gibi pek çok ahlâkî ilke ve kuralların işlerliği ile sağlıklı ve huzurlu yürütülür. O nedenle Kur’an Allah’a iman ve ibadet ile ahlak arasında ayırım yapmaz.
Mesela İsrâ suresi 22-39. ayetlerde sıralanan ödevlerden ikisi iman ve ibadetle, on ikisi ahlakla ilgilidir. Peygamberimiz, “Ben ahlak güzelliklerini tamamlamak için gönderildim”; “Kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemedikçe Müslüman olamazsınız” buyurur. Bunlar ahlaksız dindarlığın olamayacağının açık kanıtlarındandır.
Müslümanlık anlayışının “kılık kıyafete, formel ibadetlere, bazen de siyasi aidiyetlere indirgeyen zihniyeti” eleştiriyorsunuz. Açar mısınız?
Öncelikle belirteyim ki, başka din ve kültürlere mensup insanlar gibi Müslüman erkek ve kadınların da dış kimlikleriyle kendilerini özgürce ifade etmeleri hem dinî hem insanî haklarıdır. Onlara bu hakları tanımamak Kur’an’ın açık beyanlarına, Müslümanların tarihî uygulamalarına ve insanlık değerlerine aykırıdır.
Benim eleştirdiğim tutum, dini, kılık kıyafete, formel ibadetlere, siyasi aidiyetlere indirgeyip bunlarla sınırlamaktır. Bu yanlış geçmişte yapıldı, bugün de sıklıkla yapılmaktadır. Oysa asıl dindarlık özde, kalpte, ruhtadır. Şekil ve görünüşteki dindarlık özle ve kalple uyuştuğu ölçüde anlamlı olur.
Kur’an’da kılık kıyafete ilişkin birkaç ayet var. Haccın dışındaki ibadetlerin şekline dair ayetler de azdır. Buna karşılık özümüzün, ruhumuzun imarına, ahlakımızın zenginleştiril- mesine dair yüzlerce ayet var. Buna rağmen geçmişten günümüze genel eğitimiz de din eğitimimiz de ahlakı ihmal ettiği için ciddi derecede kusurlu ve sorunludur.
Share this with your friends: