13.10.2021
Bu ayki yazımın başlığını ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Prof. Dr. Aziz Sancar ın bir cümlesinden aldım. Aziz Hoca “Bütün enerjinizi işinize verin, bilim öğrenmeye çalışın, günlük dedikodularla, politikalarla uğraşmayın!” diyor. Yerden göğe kadar haklı!Bu ayki yazımın başlığını ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Prof. Dr. Aziz Sancar ın bir cümlesinden aldım. Aziz Hoca “Bütün enerjinizi işinize verin, bilim öğrenmeye çalışın, günlük dedikodularla, politikalarla uğraşmayın!” diyor. Yerden göğe kadar haklı!Türkiye de kim bilir her gün kaç iş yerinde, kahvede, evde siyaset ve vatanı kurtarma konuşmaları yapılıyordur! Her gün Türkiye genelinde binlerce saat israf ediliyor, zaman israfı! Oysa kişisel gelişime önem versek, önceliklerimiz olsa, kendimize bir yol haritası çıkarsak, gerçekleştirmeyi düşündüğümüz hedeflerimiz olsa, hobiler edinsek, mesleğimizde daha derinleşmek istesek, bilgilerimizi güncellesek siyaset konuşmaya vakit kalmaz. Son günlerde üniversite mezunu gençler sokaklarda halka gündeme ilişkin sorular sorup Youtube da yayımlıyorlar. Bıkmadan usanmadan yüzlerce insana aynı soru soruluyor, kabak tadı verdi. Hiç bir getirisi olmayan boş işler! Kendisine mikrofon uzatılan herkes de konuşuyor, hiç kimse “Ben siyasetçi değilim, ekonomist değilim, diplomat değilim, gidin bunu uzmanı ile konuşun” demiyor, kendisine uzatılan mikrofonu geri çevirmiyor. Youtube da gerçekten beğenerek izlediğim mesleği gazeteci olan insanların hazırlayıp sunduğu proğramlar var. Belli ki işlerini severek özveri ile yapıyorlar. Büyük emek veriyorlar, sorular itina ile seçiliyor, her konu için araştırma yapılıyor. Eğer mutlaka gündeme ilişkin bilgi almak istiyorsak, o işi en iyi bilenlerden alalım. Bugün artık bu kişilere kolayca ulaşabiliyoruz. Ama bu kadar soyasallaşmaya gerek yok, biz bakan değiliz, siyasetçi değiliz, her gün demeç verip açıklama yapmak zorunda değiliz neden vaktimizi heba edelim, bizi bekleyen bunca önemli iş varken?Diğer taraftan azımsanmayacak sayıda insanımız seçim döneminde gecesini gündüzüne katarak partisi için çalışıyor sonra da tuttuğu parti seçimi kazandı ise pastadan pay almak için beklenti içine giriyor. Sonuçta ehliyet ve liyakat göz ardı edilerek o vatandaş bir yere geliyor. Oysa bu arkadaşımız parti için çalışacağına aynı enerjiyi mesleğinde uzmanlaşmak için harcasa hem kendisi hem ülke için daha hayırlı olur.Bediüzzaman Hazretleri mealen insanın dünyadaki konumunu iç içe geçmiş dairelere benzetir. “En küçük dairede en büyük görev vardır. En küçük dairede insanın kendisi bulunur, sonra ailesi, komşuları, mahallesi, şehri, ülkesi ve dünya derken daireler git gide büyür. Daireler büyüdükçe insana düşen görev azalır. Fakat büyük dairenin cazibesi insanı çeker kendi dairesinde yapması gereken asıl işleri bırakıp büyük daire ile meşgul olur. “ Ülkemizde her 5 yılda bir genel seçim yapılıyor, yani insanımıza vatandaşlık görevini yerine getirmesi için 5 senede bir vazife düşüyor. Vatandaş da günü geldiğinde gider 10 dakikada oyunu kullanır ve gündelik işlerine döner.Halkımızın acil olarak normalleşmesi gerekir. Aksi halde birey olarak kendi alanımızda gerekli değişiklikleri yapmaz isek başımıza süper güce sahip siyasetçi de gelse değişen pek bir şey olmaz.Türkiye de siyaset gerekli gereksiz her konu ile ilintilendiriliyor. İş arayan biri İş Bulma Kurumu yerine tanıdığı bir milletvekiline müracaat etmeyi tercih ediyor. Kurumların içi boşalıyor. Başımızdakileri kendi ellerimizle ilahlaştırıyoruz. Yüce dinimiz İslam Hz. Muhammed için önce kul sonra resul der. İnsanlar Hz. Muhammed i ilahlaştırmasın, onu sevmede aşırıya kaçmasın diye önce frene basılması istenir. “onun her insan gibi bir kul olduğuna dikkat çekilir, her insan gibi yaratılmış olduğu nazara verilir sonra Allah tarafından kendisine “ elçilik” vazifesi verilmiştir denir.. Biz şehadet getirirken bunu hep vurgulularız.Sonuç olarak herkes kendi işi ile ilgilensin, ömür sermayesi kısa yapılacak işler çok fazla! Hangi işi yaparsak yapalım üzerinde düşünerek, araştırarak, hazırlık yaparak, özveri ile yapalım. Günümüz dünden güzel olmalı. İşe yarayan insanlar olmalıyız. Yüzeysellikten ve basitlikten kurtulmalıyız. Kabuğu kırıp öze inmeliyiz. Birkaç gün önce bir belgesel izledim. Belgeselde Almanya nın Stuttgart şehrinde genç bir çiftin küçük bir fırın açma hikayesi işleniyordu. Almanya gibi devasa ekmek fabrikalarının olduğu bir ülkede hiç sermayesi olmayan bu çiftin hedeflerine ulaşmak ve piyasada tutunabilmek için gayretlerini, çalışmalarını ilgi ve hayretle seyrettim. Almanya mesleğinde “Meisterprüfung” yapmış olanları “Bachelor” seviyesinde görüyor. Kadın üst seviyede fırıncılık mesleğini öğrenmiş (Bäckermeisterin) kocası mühendismiş ama o da fırıncılığa ilgi duymaya başlamış. Beraberce uzun araştırmalar sonucunda kendilerine has ekşi maya geliştirip ondan organik tahılla ekmek yapmaya başlamışlar. Önce evlerinde denemişler ve hedefledikleri kaliteyi yakalayınca ikinci el makinalar alarak fırın kurmuşlar. Yaptıkları işte büyük bir bilgi ve derinlik ve sıradışılık var. Fırını açtıktan sonra müşteriler ekmek alabilmek için her gün bir saat kuyrukta sıra bekliyorlar. Sadece 4 çeşit ekmek sunuyorlar. Alman halkıda kaliteyi ödüllendiriyor. ”Dağ ne kadar yüksek olursa yol onun üzerinden gider“ demiş atalarımız.
Share this with your friends: