Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

10.11.2021

Geçtiğimiz Ekim ayında 3 haftalık bir Türkiye seyahatimiz oldu. Bir hafta Kayseride iki hafta da Antalyada kaldık. Geçtiğimiz Ekim ayında 3 haftalık bir Türkiye seyahatimiz oldu. Bir hafta Kayseride iki hafta da Antalyada kaldık. Tirol e döndüğümüzde ilk gözümüze çarpan uğradığımız marketteki hareketlilik oldu. Türkiyedeki market çalışanlarının enerjisi çok düşük, insanların üzerinde bir yorgunluk, isteksizlik, bezginlik gözlemleniyor. İzinden dönenler pahalılıktan şikayet ediyor. Bana göre Türkiye nin en büyük problemi zihniyet, problemlere bakış açısı…Bir cafede karşılaştığım bir genç işletme mezunu olduğunu arkadaşlarının % 97 sinin vasıfsız işlerde çalıştığını veya işsiz olduğunu sadece yüzde 3 ünün işletme dalında iş bulabildiğini söyledi. Tabii mesleki yetersizlik de iş bulamamada önemli rol oynuyor. Çevremdeki bazı tanıdık ve  akrabalarımın genç evlatları devlet sektöründe iş bulamadıkları için başka yerde iş arama yoluna hiç girmiyorlar. Halkta mevcut iktidara karşı işsizlik ve hayat pahalılığından dolayı büyük bir tepki var. Bana öyle geliyor ki sadece his ve heyecana dayalı bu tepkisellik bir savrulmayı doğuracak. Böylelikle zavallı Anadolu insanı bir yanlıştan kurtulayım derken başka tür bir yanlışın içine  düşecek.Bu durum bana Hz. Osman ı hatırlattı. Hz. Ömer  vefat ettiğinde halk ona çok benzeyen Hz. Ali yerine daha yumuşak ve mülayim olan Hz. Osman ı halife olarak seçti, çünkü  Hz. Ali de disiplin, kurallara uyma, ehliyet ve liyakat yönü ile Hz. Ömer e çok benziyordu, oysa Araplar kuralları sıkıcı buluyorlardı, disiplin ve zorluğa gelemiyorlardı bu sebeplerden dolayı daha yumuşak, sözlerini geçirebilecekleri, zorlanmayacakları bir lider arıyorlardı. Sonuç malum! Hz. Osman halife seçildi ama ne yazık ki ülkeyi iyi yönetemediği için evi muhasara altına alınarak  katledildi.  Türkiyede gözlemlediğim bir başka konu;  nedense problemi  olan insanlar problemlerini kendi güçleri ile çözmek yerine dışardan sihirli bir elin kendilerine dokunması ile sıkıntılarından kurtulmayı ümit etmeleridir.. Hemen hiç kimse “şu işi kendi elime alayım, kendi enerjim ile mücadele edip düzlüğe çıkayım, çare benim, kendim!” demiyor. İnsanımız zora gelmiyor.Diğer taraftan ülkemizde  sosyal yardımla geçinen milyonlarca insan yaşıyor. Üretim artışı yerine tüketimle büyümeyi hedefleyen bir toplumuz. Ülkemizde maalesef 1500 TL emekli maaşı ile yetinmek zorunda kalan milyonlarca insan var. Türkiyede 5 milyonu kamuda olmak üzere toplam 22 milyon çalışan, 13,5 milyon da emekli  bulunuyor. Emeklilerin maaşları şu an çalışan kesimden alınan paralarla ödeniyor. Uzmanlar mevcut kamu, sosyal güvenlik ve emeklilik giderlerinin sürdürülebilir olmadığını söylüyor.. Yakın zamanda kamu personeli ve emekli sayısını artıracak her siyasi kararın Türkiye nin geleceğine vurulmuş bir  darbe olacağını iddia ediyorlar.Orta Doğu zihniyetinde halkın, tebanın itaat etmesi istenir. Birey olmak, istenmeyen  durumlarda “hayır” demek, bağımsız ve güçlü bir iradeye sahip olmak, özgür düşünmek istenmeyen bir durumdur. Milyonlarca üniversite mezunu işsiz, halk her şeyi devletten bekliyor, ara meslekler yok olmakla karşı karşıya. Bir iktidar değişikliği olduğunda belki halkın beklentilerine cevap vermek adına yeni iş yerleri açılacak. Bu da bazı problemleri beraberinde getirecek.Çünkü dünyanın hiçbir yerinde devlete ait kurumlar özel şirketler kadar verimli çalışmıyor. Devlet kurumlarının çoğu zarar etmekte, bu zararlar da halktan alınan vergiler ile kapatılmakta. Yani devlet işletmelerini özelleştirme konusuna toptancı bir bakış açısı ile bakmamak gerekir. Verimliliği yüksek, kar getiren devlete yük olmayan şirketlerin özelleştirilmesi elbette doğru değil! Bunun yanında her sene zarar  eden, kendi yağı ile kavrulamayan, halktan toplanan vergilerle açıkları giderilmeye çalışan devlete ait fabrikaların, işletmelerin özelleştirilmesi şeffaf, denetlenebilir, herkese açık şekilde yapıldığında doğrudur. Şu temel gerçeği halkımızın bilmesini çok isterim. Siyasi partilerin esasında bir birlerinden çok farkları yok. Koltuğu kaptırmamak uğruna her şeyi yapabilirler! Ancak bunları denemeden göremiyoruz. İktidar uğruna gerçekleri çarpıtabilirler, rüşvet, yolsuzluk her iktidarda olabilir. Yani vatandaşlarımız birey oldukları, kendileri için bir alt yapı oluşturdukları, yüksek bir bilince sahip oldukları zaman kendilerine dayatılan sözde gerçeklere hemen inanmazlar. Süzgeçten geçirirler, üzerinde düşünürler, “ya bu söylenenler doğru değilse” fikrinden hareketle sorgulama ve araştırma yoluna girerler, toptancı bir bakış açısı ile değerlendirmezler. Maalesef ülkemizde katma değeri yüksek ürünler üretilmiyor. İnsanımızın sadece fiziki gücünden istifade etme yoluna gidiliyor, beyinler atıl bırakılıyor. Ülkemiz insanı bir konu üzerinde yeterince düşünmeden ezbere konuşuyor. Okullarda öğrenciler test çözerek hayata hazırlanmaya çalışıyor. Derin ve köklü analiz yapan çok az insanımız mevcut, halkımız problemlerin çözümünde doğru ve gerekli olanı değil basit, kolay ve yüzeysel olanı tercih ediyor.Bizim Türkiye den gelen göçmenler olarak içinde yaşadığımız bu toplumdan sistem kurma, nesnel düşünme, katma değer üretme gibi konularda öğreneceğimiz çok şey var ama bunun yanında pratik düşünme, gözü kara olma gibi iyi hasletler de bizde mevcut. Gençlerimiz iki toplumun güzel yanlarını alarak kendilerine iyi bir gelecek sağlayabilirler.

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren