Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

10.08.2022

İnsanımız geleceğini Avrupa ve Amerikada görüyor

Avusturya ya ilk geldiğim 1983 yılında hemen tüm Dünyada her ülke kendi karakteristiğini çok iyi koruyordu. Burda para birimi Şilindi, Türkiye ye izine giderken genelde paramızı Mark yaptırmayı tercih ediyorduk.Avusturya ya ilk geldiğim 1983 yılında hemen tüm Dünyada her ülke kendi karakteristiğini çok iyi koruyordu. Burda para birimi Şilindi, Türkiye ye izine giderken genelde paramızı Mark yaptırmayı tercih ediyorduk.
Bugün geldiğimiz nokta itibari ile global etkinin Avusturyada daha çok hissedildiğini, ülkelerin kendilerine has karakteristiğin kaybolmaya yüz tuttuğunu görüyorum. Sanki gelecekte ülkeler bir birlerine eşitlenecek gibi geliyor bana. Büyük şirketlerin etkisi tüm Dünyada daha çok hissedilecek. Israrla Dünyayı tek bir merkezden yönetmenin çalışmaları sürdürülüyor. Corona da bu projenin bir parçası. Okuduklarımdan değil etrafımda olup bitenleri gözlemleyerek bu kanaate vardım. 
Geleceğin nasıl olacağını biz bilemeyiz, bu bakımdan bu yazılanlar benim kişisel yorumum ve tahminimdir. Yanılıyor da olabilirim. 
Durum genel çerçevesi itibari böyle olmakla beraber vasıflı ve nitelikli insan gücüne sahip toplumlar için gelecek çok farklı olabilir. Çünkü problemleri çözmede, sıkıntıları aşmada en büyük sermaye bilgili, eğitimli, donanımlı ve nitelikli insan gücüne sahip olmaktır. Yöresel bir Atasözümüz der ki; ”Akıllı evladın var malı nideceksin, deli evladın var malı nideceksin“ Yani her şey eğitimde düğümleniyor. Eğer evladına iyi bir tahsil, meslek, terbiye, eğitim sağlayıp hayata hazırladı isen; korkma! O mesleğini konuşturur, çalışır, mücadele eder, planlar ve bir şekilde istediği yere gelir. Ama evladın deli ise veya sen onu çağın şartlarına göre hayata hazırlamadı isen hazır bıraktığın milyarlarca serveti bir anda eritebilir. Lotto dan milyonlar kazanıp birkaç sene sonra sokakta yaşamaya mahkum insanlar var. Eğer bir ülke yönetimi ve halkı ile eğitimli ve nitelikli değilse Dünyanın en büyük doğalgaz zenginliğine sahip olsa hiçbir anlam taşımaz. Ülkelerin özgül ağırlıkları toprak büyüklüğünden, sayısal çoğunluktan gelmiyor. Bunun tek ölçüsü yetiştirdikleri eğitimli insandır.
Merhum Kamran İnan “Dış Politika” adlı kitabında yıllarca yurt dışında ülkemizi temsil eden toplantılara katıldığını söyler. Bu toplantılarda bazen küçük bir ülkenin temsilcisinin yaptığı bir  konuşmanın sanki büyük bir ülkenin temsilcisi imiş gibi ağırlık meydana getirdiğine şahit olduğunu ve yine aynı zamanda büyük bir ülkenin temsilcisinin de küçük bir ülkenin temsilcisi imiş gibi silik ve etkisiz olduğunu defalarca gördüğünü anlatır. Bugün günümüzde de nice küçük ölçekli ülkeler var ki kendisinden kat kat büyük ülkelerden daha itibarlı, daha etkili ve Dünya genelinde ağırlığı daha fazla.
Beşeri sermayesi güçlü olan ülkeler sahip oldukları kaynakları güzel ve verimli kullanır. Problemlerini bilgi ile çözer. Enerjisini; ülkesini, insanlarını mutlu etmek ve ilerlemek için kullanır, iç çekişmelerde harcamaz. Eğitimli toplumlarda demokrasi standartları yüksektir, toplumda hukuk, adalet ve güven hakimdir. Ekonomileri de güçlüdür. Planlı, dengeli ve geleceği düşünerek çalışırlar, ortak akla değer verirler, dayatmacı değillerdir.
Eğitim seviyesi yüksek olan toplumlar global güçlerin elinde oyuncak olmayacaklar veya bu tür hasarları en az zayiatla atlatacaklardır.
Burda iki konunun önemi ortaya çıkıyor. Birincisi eğitime yatırım yapmak ikincisi ise nitelikli insan gücüne sahip çıkıp onu dış ülkelere kaptırmamak.
Avrupada yaşayan göçmenler için üçüncü bir konu da çocuklarının geleceğini tamamen yaşadıkları ülkenin eğitim sistemine emanet etmemeleri, bu konuda insiyatif almaları.
Türkiyede toplam 209 üniversite var,  bu üniversiteler toplumun beklentilerine cevap verecek düzeyde değil. Katma değeri yüksek ürün üretimi konusunda üniversitelerden istifade edilemiyor. Üniversite mezunları piyasada karşılığı olan bir mesleği öğrenmiyorlar. Bu yüzden çoğu üniversite mezunu ya işsiz, ya da okulda öğrendiklerinden farklı bir işte çalışıyor. Belki bunun tek istisnası doktorlardır. Piyasanın çok sayıda ara elemana ihtiyacı var. Eğitim sistemi bu şekli ile insan israf ediyor, ihtiyaca cevap vermekten çok uzak. Bundan dolayı eğitimde verimli, işe yarar bir konsept üzerinde çalışılıp acilen hayata geçirilmeli.
Ülkemiz maalesef yetişmiş insan gücünü başka ülkelere kaptırıyor. Gençlerimiz geleceklerini Avrupa ve Amerikada görüyorlar. Yetişmiş, aklı başındaki insanımız  mevcut sisteme tepkili. Olay sadece işin maddi boyutu ile açıklanamaz. Adaletin, güvenin, denetimin, liyakatin ve ehliyetin olmaması gelecek adına herkesi kaygılandırıyor, gençler de çareyi kaçmakta görüyorlar. 
Avrupadaki Türk kökenli göçmenlerin eğitim seviyesi de beklentilerin çok altında. İnsanımız eğitim işini tamamen bir devlet görevi olarak görüyor. Oysa tüm anne ve babalar eğitim konusunun devletten önce kendi görevleri olduğunu kabul etseler işin çehresi tamamen değişir. Anne ve Baba “eğitim benim görevim” diyebilmeli. Mesele  tamamen başkasına havale edilemeyecek kadar önemlidir. İki kültür arasında büyüyen çocuklarımız 4. Nesil olmasına rağmen okulda bocalamaktadırlar. Yavrularımızın büyük çoğunluğunun ilk okuldan itibaren 10 sene süre ile zayıf oldukları derslerden okul dışı bireysel destek almaları başarılarını pozitif yönde etkileyecektir.

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren