15.03.2023
Geçtiğimiz 6 Şubat’ta büyük bir acı ile uyandık, 11 ilimiz adeta yerle bir oldu, resmi rakamlara göre 46 bin vatandaşımızı toprağa gömdük, binlerce yaralı var, bir çok insanımız kolunu bacağını kaybetti, başka sakatlıklar yaşadı. Milyonlarca canımız evsiz yurtsuz kaldı. Çok zor bir durum, acısı hemen silinecek gibi değil! Geçtiğimiz 6 Şubat’ta büyük bir acı ile uyandık, 11 ilimiz adeta yerle bir oldu, resmi rakamlara göre 46 bin vatandaşımızı toprağa gömdük, binlerce yaralı var, bir çok insanımız kolunu bacağını kaybetti, başka sakatlıklar yaşadı. Milyonlarca canımız evsiz yurtsuz kaldı. Çok zor bir durum, acısı hemen silinecek gibi değil!
Ülke olarak maddi, manevi korkunç bir sarsıntı yaşadık, toplumun her kesimi bu yaşanılanlardan bir çıkarım yapmalıdır. Bir defa siyasi parti ayrımı olmaksızın tüm belediyelerin imar rantından nemalandığı gün gibi ortaya çıktı. Bunun önüne geçilmelidir. Tarım arazilerinin imara açılması yasaklanmalıdır. Uzmanlar acilen "depremler ve tabii afetler bakanlığı" kurulmasını öneriyorlar. Bu söze kulak verilmelidir. Bunun hemen hayata geçirilmesi gerekir. Siyasiler kendilerine oy getirecek projeleri tercih edebilirler bu nedenle deprem ve afetler konusu ile ilgili çalışmaların aralıksız sürmesi için siyaset üstü yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var. Böylelikle kimse yıpranmaz ve ortak irade ile gerçekleştiği için herkes projeyi sahiplenir. Bu konu üç, beş gün sonra unutulmaya terk edilmemelidir. Çin de ve dünyanın bazı ülkelerinde nüfusu milyonları aşan yeni şehirler kuruldu. Biz neden böyle bir şeyi yapmayalım?
Artık aileler çekirdek ailelere evrildiği için büyük dairelere de gerek yok, küçük ama işlevsel yapılan binalar ve çok yönlü kullanılan mobilyalar da ihtiyaca cevap verebilir. Avusturyada halkın % 37 si tek başına yaşıyor, bu rakam Viyanada % 44. Bu durum maalesef acı ama gerçek, insanlar her geçen gün daha da yalnızlaşıyor. Bunu görmezlikten gelemeyiz, bu dünya çapında global bir akım, ülkemiz de bundan nasibini alacak. Büyük dairelere ihtiyaç azaldı. Bunun yerine küçük ama sağlam, kaliteli yeni binalar yapalım. Her apartmana eski "köy odaları" modelinde ortak ihtiyaç için bir alan yapılabilir, gerektiğinde bu odalar kullanılarak büyük salonlardan tasarruf yoluna gidilebilir. Bunun yanında halka farklı seçenekler sunulmalıdır. Hala Türkiye nin değişik yörelerinde ağır hasarlı binalarda oturanlar var. Kentsel dönüşüm için uzlaşmaya yanaşmayanlara arabulucu tayin edilmeli, sonuç alınamıyorsa yaptırım uygulanmalıdır. Google de 2022 yılında halkın Türkiye de en çok aradığı kelimelere baktım çok üzüldüm. Toplum olarak bir bilinç yükseltme seferberliği yapalım. TV lerdeki bize katkısı olmayan proğramlara ambargo koyalım. Akıntıya kapılmayalım! Depreme dirençli evler yapalım!
Halktaki bilinç seviyesi yükselmedikçe dertlerimizin ardı arkası kesilmez. Bilinç, şuur, akıl, bilim tabana yayılmalı insanımız iradesini kimseye teslim etmemelidir. Köklü, kalıcı çözüm ancak bu şekilde mümkündür. Değilse politikacılar, güç veya makam sahipleri halkı kullanabilir, kandırabilir, dolduruşa getirebilir, oyalayabilir, kendi çıkarlarına alet edebilir, günü kurtarma yoluna gidebilir. Esasında şu anda Türkiye deki siyasetçilerin içinde problemleri çözecek düzeyde çok insan var, ancak bunların bir kısmı ya iktidara gelemiyor ya yaptırımları halk kaldıramayacağından dolayı gerçek çözüm önerilerini söylemekten çekiniyorlar, ya da bir daha seçilememe korkusu ile gerçeği saklıyorlar. Birilerinin kendini feda etmesi lazım. Türkiyede çevre kirliliği, iş kazaları, trafik kazaları, bebeklerdeki ölüm oranlarının fazlalığı, binaların kalitesiz ve çürük olmaları ve benzeri sorunların ana sebebi araştırıldığında tek bir yere çıkar; o da zihniyet! Anlayış tarzımızı değiştirip ona göre yaşadığımız sürece sıkıntılarımızdan asla kurtulamayacağız! Geçen ayak üstü tanımadığım bir vatandaş bana ısrarla “Balık baştan kokar” diyerek kendi düşüncesini dayattı. Hayır, balık baştan kokabilir ama biz meselelerimize bütüncül bir bakış açısı ile yaklaşmak zorundayız. Hiçbir şeyi dışarda bırakmadan döne döne her yönü aydınlatan bir formül bulmalıyız. Aksi takdirde sorunların biri biterken diğeri başlayacak! Ben yaşadığımız ve ağır bilançosunu ödediğimiz deprem felaketinde tamamen hükümeti veya müteahhitleri suçlu görmüyorum. Suçlu ararsak herkes suçlu! Halk sisteme destek veriyor, kendi ayağına kurşun sıkıyor. Bir su çarkı düşünelim, gelen su çarkın kanatlarına çarpıp onu aşağı doğru ittiriyor, sonra bir yere kadar dönen kanatlar tepe noktayı aşınca ağırlığın da etkisi yeni güç kazanıp tekrar aşağı iniyor. Yani çarkın dönmeye devam etmesi yukarıdan aşağıya, aşağıdan da yukarıya karşılıklı verilen bir destekle gerçekleşiyor. Ülkemizin içinde bulunduğu sistemi halk destekliyor, yukarıdakiler de sistemin devamı için halkı besliyor. Beslemek demekle şunu kast ediyorum; normalde iş arayan biri işçi bulma kurumuna gitmesi gerekir, ama insanımız işçi bulma kurumu yerine daha kestirme gördüğü tanıdığı bir millet vekiline gitmeyi tercih ediyor. O kanaldan iş buluyor. Tabii böyle olunca liyakat, hukuk, adalet hepsi by pass ediliyor, değerler, ahlak, kurallar rafa kaldırılıyor. Alan memnun, satan memnun!
Prof. Dr. Naci Görür son günlerde yaptığı TV konuşmalarında halkın; birçok seçimin gelip geçmesine rağmen siyasetçilerden depremde can güvenliği talep etmediğini söyledi. Devamında “deprem siyaset üstü bir konudur. Sizin ve çocuklarınızın depremde can güvenliğini hedefleyen plan ve projesi olmayan hiçbir partiye oy vermeyin! Bunun için ne kadar inançlı ve hazır olduklarını, inandırıcı projelerinin ve ekiplerinin olup olmadığını görmedikçe , tatmin olmadıkça o partilere asla oy vermeyiniz. Bu kıstasa göre parti tercihinizi değiştiriniz” dedi.
Share this with your friends: