12.04.2023

Geçtiğimiz mart ayında İzmir Büyükşehir Belediyesi İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi ne ev sahipliği yaptı. Bu Kongrede Chicago Üniversitesi öğretim üyesi, iktisatçı Prof. Dr. Ufuk Akçiğit hem ülkemizin sıkıntılarını, hem de çözüm yollarını belirtti. Akçiğit yaptığı konuşmada Türkiye nin 1960 sonrasına ilişkin büyüme verilerini Singapur, Güney Kore, Litvanya gibi ülkelerle kıyaslayarak onların bizden daha fakir olduklarını vurguladı. “Coğrafya tabi ki bir kader ama kurduğunuz kurumlar, ya da uyguladığınız ekonomik politikalar, onlar kader değil. Onlar artık sizin neyi önemsediğinizle ilintili bir şey” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Akçiğit’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:Geçtiğimiz mart ayında İzmir Büyükşehir Belediyesi İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi ne ev sahipliği yaptı. Bu Kongrede Chicago Üniversitesi öğretim üyesi, iktisatçı Prof. Dr. Ufuk Akçiğit hem ülkemizin sıkıntılarını, hem de çözüm yollarını belirtti. Akçiğit yaptığı konuşmada Türkiye nin 1960 sonrasına ilişkin büyüme verilerini Singapur, Güney Kore, Litvanya gibi ülkelerle kıyaslayarak onların bizden daha fakir olduklarını vurguladı. “Coğrafya tabi ki bir kader ama kurduğunuz kurumlar, ya da uyguladığınız ekonomik politikalar, onlar kader değil. Onlar artık sizin neyi önemsediğinizle ilintili bir şey” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Akçiğit’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
"Türkiye’nin büyüme karnesine baktığımızda 1960’tan itibaren Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne oranla kişi başına düşen milli gelirlerini oranlıyorum. Mavi çizgi Amerika’nın. Bir ülkenin başarısını ölçebilmek için diğer ülkelere kıyasla ne durumda ona bakmamız gerekiyor. Baktığımız zaman yüzde 20’lerden başlamışız. Zaman için pek bir oynama yok. 2000’lerin başında bir canlanma var nihayet, ama onu da 2013’ten sonra kaybetmiş durumdayız. O başladığımız 1960’lar seviyesindeyiz. 
Aylardır neyi konuşuyoruz? Faiz politikası, enflasyon. Şunu lütfen karıştırmayalım, faiz ya da enflasyon bir ülkeyi büyütmez. Yani onu kontrol altına almak büyüyebilmek için ortam sağlar. Bu gerekli koşuldur ama yeterli koşul değildir. Siz enflasyonu kontrol altına almak zorundasınız nokta. Ama kontrol altına aldıktan sonra bu ondan sonra büyüyeceğiniz anlamına gelmiyor. Ekonomideki büyüme para politikası ile olmaz. Kısa vadedeki büyüme ya da küçülme para politikası ile olur. Yanlış politikalarla küçültebilirsiniz bir ekonomiyi ama uzun vadede bir ekonomiyi büyütebilmeniz için teknoloji ileriye götürmeniz gerekir.
Teknolojik gelişmeyle illaki uzaya gideceğiz ya da uçan araba yapacağız demek değil bu. Siz verimliliğinizi artırmak için farklı farklı stratejiler uygulayabilirsiniz. Örneğin ya sıfırdan ARGE laboratuvarları kurarsınız, gerçekten çok büyük harcamalar yaptırıp firmalarınıza inovasyonlar, dünyada olmayan teknolojiler geliştirmeye çalışabilirsiniz ya da diyebilirsiniz ki ben aslında baya gerideyim Amerika’nın yüzde 20 seviyesindeyim, inovasyon yapmak da benim için çok maliyetli, benim kat etmem gereken çok yol var. Benim kat etmem gereken yolu zaten diğer ülkeler kat etmiş, ben onlardan öğreneyim. Dolayısıyla imitasyon bazlı ya da lisanslama bazlı bir büyüme ile başlayabilirsiniz. İşte Güney Kore’nin tam olarak yaptığı buydu. 
Az önce Samsung örneği verildi. Samsung aslında bir makarna fabrikası 20’nci yüzyılın başında. Ama bir noktada artık Kore hükümeti, büyüme stratejisine geçeceği zaman diyor ki ‘Ben geride kalmışlığımın bir avantajını kullanmak istiyorum ve en önce Japonya’dan teknoloji lisanslamak istiyorum.’ Ve verdiği sübvansiyonların çoğu teknoloji lisanslamaya yani ARGE yapmaya değil. Neden çünkü ARGE yapmak bir ülke için en başta çok masraflı. Türkiye, inovasyon açısından nerede diye bakarsak; patent açısında da bilimsel çıktı açısından da bu zengin ülkelerin oldukça arkasındayız. Bir birimlik fark, yüzde 100’lük fark anlamına geliyor. Bir birimlik fark varsa o iki katı anlamına geliyor. Su çeşmeden cılız akıyor.
Neler yapılması gerekiyor? Liste uzun ama burada üzerinden geçmem gerekirse; eğitimde gelir adaletsizliğinin etkisini azaltmamız gerekiyor. Eğitimde, bilimde ve işgücünde ayrımcılığa kesinlikle izin vermememiz gerekiyor. Üniversitelerde eğitim ve araştırma kalitesini çok ciddi şekilde yükseltmemiz gerekiyor, çok çok gerilerdeyiz kaynak ayırmamız gerekiyor. Özel sektörde rekabeti artırmamız gerekiyor. Kaynaklara en çok hak eden şirketlerin ulaşmasını sağlamamız gerekiyor. Nasıl öğrencilere karne veriyorsak firmalara da karne vermemiz gerekiyor. Devlet desteğini alıp iyi şeyler yapmamış firmalara tekrar devlet desteği vermek bence yanlış. Teşviklerde niceliğe değil niteliğe odaklanmamız gerekiyor. Hak edene hak ettiğini vermemiz gerekiyor. Bu ülkeyi ayağa kaldırmak sadece Sanayi Bakanlığı’nın, Eğitim Bakanlığı’nın görevi değil. Ortak bir koordinasyonu asla unutmamak gerekiyor. Eğer doğru politikalar yürütülmezse 60 yıl sonra hala yüzde 20’de kalırız. Eğitimde gelir adaletsizliğinin etkisini azaltmamız gerekiyor, eğitimde ayrımcılığı azaltmamız gerekiyor. Üniversitelerin kalitesini artırmamız gerekiyor. Özel sektörde rekabeti artırmamız gerekiyor. Teşviklerde niteliğe bakılması gerekiyor. Teşviklerin üniversiteler üzerinden verilmesi gerekiyor. Nitelikli iş gücüne uygun iş olanakları ve yüksek maaş vermemiz gerekiyor. Rekabeti yavaşlatıcı değil, tetikleyici hale getirmemiz gerekiyor. Yurt dışındaki yeteneklerle köprü kurmamız gerekiyor. Bakanlıklar arası koordinasyonun artması gerekiyor. Ekonomi koordinasyon gerektirir. Beklentiler ise güvenli verilerle şekillenir. En önce doğru veriler toplanmalı ve halkla paylaşılmalı. Bu işi yapmanın tek yolu var, verilere bakmak. Biz akademisyenler olarak hazırız. Herkes bir işin ucundan tutmak istiyor. Yeter ki bilim ışığında bir şeyler yapmak isteyelim.” (ANKA)

Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren