07.08.2024
Yeni Türkiye den geldim çok doluyum. Avusturya ya 1983 yılında ilk geldiğimde 25 yaşında üniversite mezunu bir gençtim. Tabii çocukluk ve gençlik yıllarında aldığınız değerler kalıcı oluyor, kişiliğinizi belirliyor. O yüzden Türkiyede olup bitene kayıtsız kalamıyorum.Yeni Türkiye den geldim çok doluyum. Avusturya ya 1983 yılında ilk geldiğimde 25 yaşında üniversite mezunu bir gençtim. Tabii çocukluk ve gençlik yıllarında aldığınız değerler kalıcı oluyor, kişiliğinizi belirliyor. O yüzden Türkiyede olup bitene kayıtsız kalamıyorum.
Özellikle gençlerin işsiz kalması, üniversiteyi bitirdikten sonra piyasada karşılık bulamamaları üzücü bir durum. Oysa üniversiteleri piyasa şartlarına göre yeniden yapılandırarak sorunu çözmek mümkün. Her şeyin hızla değiştiği bir dünyada yaşıyoruz. Devlet adamları aldıkları kararların, çıkardıkları kanunların, yaptıkları yatırımlarım piyasadaki yansımlarını gözlemleyip duruma göre; eğer olumsuz etkileri görülmeye başlamışsa, değişiklik yaparak durumu düzeltme yoluna gitmelidirler. Bugün Türkiyede ihtiyaçtan fazla üniversite var. İktidarda olan ve sorumluluk sahibi siyasetçiler gelişen ve değişen şartlara göre esnek davranmak zorundalar. Belki bundan 20 sene önce yeni üniversiteler açılması bir ihtiyaçtı ama bugün ihtiyaçtan fazla üniversite mezunu var. Bu durumda üniversite sayısını azaltıp, daha seçici davranıp kaliteyi artırmak daha doğru ve mantıklı bir yaklaşım. Böylelikle mezun olan her genç iş bulacak ve üniversite mezunlarının değeri artacaktır. Tabii üniversitelerin yeniden yapılandırılıp daha donanımlı hale getirilmesi, endüstri ve piyasa ile ortak çalışmalar yürütmesi gerekir. Üniversitelerde sadece tıp okuyanlar değil diğer bölümdeki öğrenciler de uygulama imkanı bulmalıdır. Esasında Avusturyada olduğu gibi daha ilk okulda kimin üniversiteye gidip gitmeyeceğine karar verilebilir. Avusturya da normal 25 kişilik bir sınıfta ortalama olarak 3 öğrencinin Gymnasium a gitmesine izin veriliyor. Daha sonra orta okul üzerinden de Gymnasium a gidilse de sayı yine çok düşük. Artık gençler tüm dünyada kolay iş arıyorlar. Türkiyede anne ve babalar çocuklarının masa başı bir işte çalışmasını arzu ediyor, ama bu durum eşyanın tabiatına aykırı. Her öğrencinin bir üniversite bitirmesi ara mesleklerin kaybolmasına ve kendisinin de işsiz kalmasına neden oluyor. Bugün her şey iç içe girmiş durumda, bir yerde olan aksaklık zincirleme reaksiyon etkisi göstererek piyasanın çalışamaz hale gelmesine sebep olabiliyor. Avusturyada öğrencilerin % 30 u erken yaşlarda bir meslek öğrenmesine rağmen piyasadaki ara eleman açığı giderilemiyor. Avusturya Hükümeti çırak yetiştiren usta konumuna gelmiş kişilere üniversite bitirmiş gibi değer veriyor. Resmi olarak da onları lisans eğitimi yapmış biri ile denk tutuyor. Kalifiyeli ustalara değer vererek eleman açığını kapatmayı hedefliyor. Avusturyada gençler 14 yaşında çıraklık eğitimine başlıyorlar ve öğrenciler mesleklerini devlet okullarında değil, piyasadaki firmalarda ustalardan öğreniyorlar, üç sene sonra kalfa olarak işe başladıklarında acemilik çekmiyorlar, bir boşluk yaşamıyorlar. Öğrenciler her sene sadece iki ay devlet okullarına gidip mesleklerinin teorik kısmını öğreniyorlar, tabii o da çok gerekli.
Devlet Planlama Teşkilatı veya onun yerine geçen bir kurum ülkede ne kadar okul var, her sene kaç öğretmene ihtiyaç duyuluyor bunun hesabını yapar, ona göre öğretmen yetiştirilir ve mezun olan hiçbir öğretmen de açıkta kalmaz. Hakeza aynı hesap diğer meslek grupları için de uygulanır.
Diğer taraftan bölgelerin karakteristik özelliklerine göre açılan okullar da değişiklik gösterebilir. Tekstil yapılan bir şehirde tekstil ile ilgili okulların bulunması, hayvancılık, tarım, turizm olan bölgelerde de ona uygun okulların olması verimliliği artıracaktır.
Bugün hiç bir ülke kendini izole ederek tek başına, dünyadan kopuk yaşayamaz. Bundan dolayı dünyayı tanıyan, gidişatı izleyen, yabancı dil bilen, araştıran gençler yetiştirmeliyiz. Çok acil bir zihin devrimine ihtiyaç var. Üniversite sayısı azaltılmalıdır, böylelikle daha derin, kapsamlı, kaliteli, uluslararası platformda kendini fark ettiren yeni bir jenerasyon oluşturabiliriz. Üniversiteler endüstri ile beraber çalışmalı, teori ile pratik el ele gitmeli, üniversite mezunları işe yaramalı, piyasada bir karşılıkları olmalıdır. Bir zaman Avusturyalı bir politikacı “bizim petrolümüz yok, insanımız var, onu iyi yetiştirmek zorundayız” anlamında çok hoşuma giden bir cümle söylemişti. Gelişmiş ülkeler beşeri sermayeyi en büyük zenginlik, değer ve potansiyel olarak gördükleri için en büyük yatırımı da insana yapıyorlar. Ülke kaynakları ve ihtiyaçları arasında bir denge kurularak yapısal değişikliğe gidilmelidir. Vatandaşlarını katma değeri yüksek, yükte hafif, pahada ağır işlere yönlendiren, eğitimini ona göre temellendiren, Ar-Ge çalışmalarına önem veren, ileri teknolojiyi kullanılarak üretim yapan ve yaptığını satıp ülkesine döviz getiren ülkeler zenginleşmektedir.
Çok hızlı bir iletişim çağında yaşıyoruz. Dünyanın bir ucunda olup biten bir olay diğer ucuna hemen ulaşıveriyor. Gelişmekte olan ülkelerin insanları da hayat şartlarının iyileştirilmesini, yaşam kalitelerinin yükseltilmesini arzu ediyorlar. Ülkelerinde iyi yetişmiş ancak aradıklarını bulamayanlar başka ülkelerde yaşamayı tercih ediyorlar. Amerika, İngiltere, Almanya gibi devletler hiçbir maliyete katlanmadan az gelişmiş ülkelerdeki yüksek beyinleri transfer ediyorlar. Hiç kimse içinde doğup büyüdüğü bir yeri, vatanını, durup dururken, sebepsiz yere terk etmez.
Kafamızı avuçlarımızın içine alıp düşünmeliyiz.
Share this with your friends: