10.09.2025
Vicdan sahibi bir insan olarak Gazze konusuna değinme zarureti hissettim. Konu hem insani hem de siyasi derinliği olan bir konu. Gazze de ve genel olarak Filistin topraklarında yaşananlar, sadece iki taraf arasında bir çatışma değil, aynı zamanda uluslararası hukuk, insan hakları, ahlak ve vicdan açısından küresel bir sınav niteliği taşıyor.Vicdan sahibi bir insan olarak Gazze konusuna değinme zarureti hissettim. Konu hem insani hem de siyasi derinliği olan bir konu. Gazze de ve genel olarak Filistin topraklarında yaşananlar, sadece iki taraf arasında bir çatışma değil, aynı zamanda uluslararası hukuk, insan hakları, ahlak ve vicdan açısından küresel bir sınav niteliği taşıyor.İsrail in Gazze de uyguladığı abluka, sivil altyapıyı hedef alması, orantısız güç kullanımı, kitlesel sivil ölümleri ve yerinden etmeler gibi uygulamaları; BM Sözleşmesi, Cenevre Sözleşmeleri ve uluslararası insancıl hukuk açısından ciddi ihlaller içeriyor. Ancak ne yazık ki bu ihlaller çoğu zaman siyasi çıkarlar nedeniyle karşılıksız kalıyor. İnsan sadece etten kemikten değil, aynı zamanda vicdan ve ahlak sahibi bir varlıktır. Fakat dünya kamuoyunda bu vicdanın sesi çoğu zaman ya geç duyuluyor ya da siyasi bariyerlere çarpıp etkisiz kalıyor. Özellikle Batılı devletlerin çifte standartlı tutumları, İsrail e yönelik “yeter artık”deme cesaretini ciddi biçimde sınırlıyor. Avrupa da bazı milletvekillerinin istifası, vicdanın kurumsal yapılar içinde de var olabileceğini gösteriyor. Bu tür adımlar sembolik olsa da önemli. İsrail in bölgedeki askeri operasyonları ve politikaları bölge ülkeleri ve uluslararası toplum tarafından çeşitli şekillerde eleştiriliyor. Bu tutumların barış sürecine ve bölgedeki istikrara olumsuz etkileri olduğu konusunda geniş çapta bir görüş birliği bulunuyor. İsrail in Lübnan, Suriye, İran ve Gazze ye saldırması sadece bölgesel değil küresel güvenliği de tehdit ediyor. İsrail in içindeki vicdan sahipleri ve barış yanlıları hükümetlerinin politikalarına çeşitli şekillerde karşı çıkmaya çalışıyorlar. Bazıları gösteriler, kamuoyu oluşturma, uluslararası platformlarda seslerini duyurma gibi yollarla barış çağrısı yapıyorlar. Ancak hükümet politikaları ve askeri operasyonlar karşısında bu muhalefetin etkisi sınırlı kalabiliyor. Topraklar üzerindeki işgal ve yapılanlar üzerine ise, birçok vicdan sahibi ve uluslararası aktör bu durumun sürdürülebilir barış ve güvenlik için çözümsüzlük ve acı getirdiğini düşünüyor. Geçtiğimiz günlerde İsrail in Gazze’deki saldırılarına karşı hükümetlerini adım atmaya zorlayan bazı siyasetçiler tepkilerini istifayla gösterdi. İngiltere, Hollanda, İspanya, İrlanda ve Belçika’da toplam 10 bakan ve 9 milletvekili, yöneticilerinin İsrail karşısındaki pasif tutumunu protesto ederek görevlerinden ayrıldı. İstifaların başlangıç noktası Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp oldu. Veldkamp, İsrail’e silah satışına devam edilmesi, Filistin devletinin tanınmaması ve Tel Aviv yönetimine sert yaptırımlar uygulanmamasını gerekçe göstererek 22 Ağustos’ta görevi bıraktı. Onun ardından içişleri bakanı ve başbakan yardımcısının da aralarında bulunduğu 8 bakan daha istifa etti. İngiltere’de 3, İspanya’da 5 milletvekili aynı gerekçelerle parlamentodan çekildi. Belçika Dışişleri Bakanı Maxime Prevot ise hükümetin pasif tavrını gerekçe göstererek görevinden ayrıldı. Siyasi istifaların yanı sıra sivil toplumdan da dikkat çekici eylemler geldi. İngiltere’de kurulan “Adalet için Filistinli Şehitler” grubu, Wolverhampton’daki Moog fabrikasına girerek üretimi durdurdu. Fabrikanın İsrail için F-16 ve F-35 savaş uçaklarına parça ürettiği belirtilirken, aktivistler çatıya çıkarak tesisin çalışmasını engelledi. Kayıtlar, son aylarda İsrail’in Hatzerim hava üssüne bu fabrikadan birçok sevkiyat yapıldığını ortaya koydu. Ayrıca dünya genelinde sokak protestoları, sanatçıların ve akademisyenlerin çağrıları, İsrail e uygulanan bireysel boykotlar da bu zulme karşı vicdanın bir dışa vurumu. Peki bu işin sonu nereye varacak? Bu sorunun cevabı belirsiz. Mevcut gidişat, daha fazla yıkım, daha fazla göç, daha fazla kuşaklar arası travma ve daha geniş bölgesel krizler doğurabilir. Eğer uluslararası toplum güçlü ve tutarlı bir şekilde harekete geçmezse, bu zulüm büyüyerek devam edebilir. Ne yazık ki uluslararası sistem şu anda bu düzeyde bir sorunu durdurmakta yetersiz. Bu gidişata kim “Dur” diyecek? Burda sivil toplumlara büyük görev düşüyor. Dünya genelinde halkların sesini yükseltmesi önemlidir.Bağımsız medya ve gazetecilerin gerçeği gösterme yükümlülükleri vardır.Vicdan sahibi liderlerin bedel ödemeyi göze alarak doğruyu söylemelidirler.Bizler, bu zulme sessiz kalmayarak, doğru bilgiyi yayarak, dayanışma göstererek birey olarak katkı sunabiliriz.Vicdan susmaz ama bazen bastırılır. Görevimiz onu bastırmamak ve başkalarının da onu bastırmasına izin vermemektir. Umut, hala insanların susmayan seslerinde var.
Share this with your friends: