13.10.2021
“Hayvan hakları” ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde önemli bir mihenk taşı haline gelmiştir. Hayvanlara ve hayvan haklarına fazlasıyla önem veren Avrupa’nın sokaklarında sahipsiz evcil hayvanlar görmek neredeyse imkansızdır. Peki ama neden, hiç düşündünüz mü? “Hayvan hakları” ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde önemli bir mihenk taşı haline gelmiştir. Hayvanlara ve hayvan haklarına fazlasıyla önem veren Avrupa’nın sokaklarında sahipsiz evcil hayvanlar görmek neredeyse imkansızdır. Peki ama neden, hiç düşündünüz mü? 1900’lerden itibaren, “popülasyonu kontrol altına almak” kisvesi altında sokak hayvanlarının öldürülmesi, “sistematik” bir şekilde nüfuslarının azalmasına yol açtı. Bu girift uygulamalardan biri, barınaklara alınıp sahiplenilmeyen ve tabiri caizse artık “yer kaplayan” hayvanların ateşli silahlarla öldürülmesiydi. Fakat silahla vurma gibi kanlı yöntemlerin insanlarda yarattığı “görsel kaygı” itici güç olacak ki, insan gözünü rahatsız etmeyecek “insancıl(!)” alternatif yöntemler uygulanmaya başlandı. Bunlardan bazıları; hayvanlar için dekompresyon odaları, elektrikle öldürme ve gaz odalarıdır. Bütün bu uygulamalar geçmişte kaldı diyeceksiniz, fakat 2012 yılında Ukrayna’da on binlerce köpeğin Avrupa Futbol Şampiyonası öncesinde yakılarak öldürülmesi, geçmiş uygulamaların yankılarının hala devam ettiğinin acı bir kanıtıdır. Her gün binlerce canlı hayvan üzerinde gerçekleştirilen tıbbi ve kozmetik deneyler, spor amacıyla yapılan avlanmalar, besi hayvanlarının aşırı tüketimi insanoğlunu “etik” açıdan düşünmeye zorlamaktadır.2017 verilerine göre Avusturya’da 264 bin hayvan yapılan deneyler sonucu öldü.2017 yılında Almanya 1.793.299 hayvanı deneylerde kullandı.Amerika’da yılda; 50 bin kedi, 60 bin maymun, 200 bine yakın köpek, 500 binden çok tavşan ve milyonlarca farenin bilimsel deneylerde kullanıldığı resmi makamlarca açıklandı. Yine Fransa’da her yıl; 1.5 milyon hayvan bilimsel araştırmalarda öldürülmektedir.Türkiye'de her yıl 266 bin hayvan deneylerde kullanıldıktan sonra uyutuluyor.Dünya genelinde her yıl 115 milyon hayvan yapılan deneyler sonucu ölüyor.Deneylerin yanı sıra, sokak hayvanlarıyla “mücadele” kapsamında daha “modern” bir yöntem olarak tanımlanan “ötenazi”, günümüzde bile hala “gerekli” durumlarda uygulanabilmektedir. Ötanazi kelimesi, Fransızca ve eski Yunanca’dan türemiş olup, "bir kimseyi acı çekmemesi amacıyla öldürme" veya “hayırlı ölüm” anlamlarına gelmektedir. Fakat bulunan kanun açıkları acı sonuçlar doğurmaktadır.Örnek olarak, “Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”nin III. Bölümünde bulunan “başıboş hayvanlar için ek tedbirler” kısmındaki madde 12 gösterilebilir. Buna göre anlaşma taraflarından biri, başıboş hayvan sayısının sorun yarattığını düşündüğü takdirde, ızdırap çektirmeyecek yöntemlerle “sayılarını azaltmak için” uygun yasal ve idari tedbirler alabilmektedir.2013’te Romanya Parlamento’sunun sokak köpeklerinin “itlafına” onay vermesi, binlerce sokak köpeğinin katledilmesiyle sonuçlandı.Soçi’de, 2014 Kış Olimpiyat Oyunları öncesinde binlerce sokak köpeği ve kedisi öldürüldü.Fransa’da barınaklarda sahiplendirilemeyen hayvanlara, veteriner hekimler gözetiminde ötenazi uygulanabilmektedir. Bu durum maalesef, hayvanların sağlıklı ve genç olup olmadığına bakılmaksızın itlaf edilebilmelerinin önünü açmaktadır.Birleşik Krallık’ta, sokak hayvanlarına ilişkin olarak benimsenen politikalar sayesinde önemli gelişmeler kaydedilmiş olmasına rağmen, ötenazi hala başvurulan yöntemler arasındadır. Anlaşmada itlafa sebep olarak gösterilen “başıboş hayvan sayısındaki artış” suistimale açıktır ve fikrimce bu durumun önüne geçebilmek adına ek maddeler eklenmesi şarttır. “Hayırlı” ve “acısız” ölüm olarak nitelendirilen “ötenazi”, yalnızca hasta ve iyileşemeyecek hayvanlar için kullanıldığı takdirde kelime anlamına uygun ve doğru bir uygulama sayılabilir. Sağlıklı olan bir canlının yaşam hakkının elinden alınması kesinlikle “hayırlı” bir işlem olarak tanımlanmaktan çok uzaktır. Bu canlıların günümüzde sokaklarda başıboş olarak görülmemesinin arka planında on yıllar boyunca sürdürülen bu sistemli yok etme politikalarının bulunduğu apaçıktır.2012 yılında bir grup bilim insanı, yayınladıkları Cambridge Bildirgesi’nde, insanların bilinç üreten nörolojik katmanlara sahip olan “tek” canlılar olmadıklarına dair güçlü kanıtlar olduğunu açıkladı. Yayınlanan bildirgede, bütün memeliler, kuşlar, ahtapotlar gibi birçok canlının bizimle aynı katmanlara sahip oldukları savunuldu. Bizim gibi hislere sahip olan bu varlıklarla ilgili gelişmeler çok sevindiricidir, fakat gelişme kaydedebilmek için işin zevahirinden çok, iç yüzünü bilmek daha önemlidir. Bir hakkı kullanma irade ve yeteneğine sahip olunmaması, o canlının korunması gereken haklarının bulunmadığı sonucunu doğurmaz. Dolayısıyla hayvan haklarına da benzer bir anlayışla yaklaşılmalı ve hayvanlara, insanlar tarafından tanınan ve yine insanlarca korunması gereken haklar tanınmalıdır. Olumsuz etik değerlerin olumlu değerlere dönüşmesi, hayvanlara ilişkin bilinç ve duyarlılığın arttırılması ile geliştirilebilir. Söz konusu durumda empati kilit noktadır. Alınan kararlar, yürütülen politikalar bu kavramdan nasibini almalıdır ve unutulmamalıdır ki normların amacına ulaşması ancak uygulamada etkili olmalarıyla mümkündür.
Share this with your friends: