16.03.2022

Bu kelimeyi duymak bile tüylerimizi diken diken ediyor, değil mi? Ağzımızdan kolayca çıkıveren, fakat tecrübe edenler için sonuçları ağır olan vahim durumun adıdır savaş. Savaşın haklı bir tarafı ve kazananı olmadığı kesin. Hiç şüphesiz, şu sıralar dünyanın gündeminde olan yegâne konu bu. Bütün dünya Ukrayna- Rusya savaşına kilitlenmiş durumda. Avusturya ve Türkiye de dahil olmak üzere çoğu ülke savaşa karşı olduklarını belirten resmî açıklamalarda bulundular. Uluslararası kamuoyunda duruma karşı ciddi bir tepki var. Gerek Amerika ve NATO gerekse Avrupa Birliği konuyla yakından ilgileniyorlar. Rusya’ya karşı başta ekonomik olmak üzere çeşitli yaptırımlar uygulanıyor. Ukrayna’da bulunan vatandaşlar, Avrupa ve civarı ülkelere “olması gerektiği gibi” ivedilikle tahliye ediliyor. Bu kelimeyi duymak bile tüylerimizi diken diken ediyor, değil mi? Ağzımızdan kolayca çıkıveren, fakat tecrübe edenler için sonuçları ağır olan vahim durumun adıdır savaş. Savaşın haklı bir tarafı ve kazananı olmadığı kesin. Hiç şüphesiz, şu sıralar dünyanın gündeminde olan yegâne konu bu. Bütün dünya Ukrayna- Rusya savaşına kilitlenmiş durumda. Avusturya ve Türkiye de dahil olmak üzere çoğu ülke savaşa karşı olduklarını belirten resmî açıklamalarda bulundular. Uluslararası kamuoyunda duruma karşı ciddi bir tepki var. Gerek Amerika ve NATO gerekse Avrupa Birliği konuyla yakından ilgileniyorlar. Rusya’ya karşı başta ekonomik olmak üzere çeşitli yaptırımlar uygulanıyor. Ukrayna’da bulunan vatandaşlar, Avrupa ve civarı ülkelere “olması gerektiği gibi” ivedilikle tahliye ediliyor. 
Avrupa’nın da çokça vurgu yaptığı, Hümanizmin doruk noktalarda savunulduğu bu günlerde, çeşitli Dünya vatandaşları gerek sosyal medyada gerekse günlük söylemlerinde, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda savaşa şahit olmaktan utanç duyduğunu ve kabul edilemez olduğunu vurguluyor. Peki o halde hatırlayalım; 2011’de Suriye’de başlayan savaşa da 21. yüzyılda şahit olmadık mı? Peki Suriye vatandaşları, savaş esnasında derhal tahliye edilmesi gereken “insanlar” değiller miydi? Fazlasıyla önem verildiği iddia edilen “hümanizm felsefesi” o sıralarda Avrupa tarafından neden görmezden gelindi? Tarih unutmaz, bizler de hatırlamalıyız. Avrupa’nın gerçekten çok ağır sonuçları olan Suriye savaşı esnasında, sığınmacıları hangi şartlar altında kabul edeceğini belirlediği “uzun uzun” toplantıları hatırlayalım. Hümanizmin başladığı yerde yararcılık yoktur, fakat o sırada yalnızca Avrupa ülkelerine fayda sağlayacak “kalifiye” sığınmacıların kabul edileceğinin açıklandığına hepimiz şahit olduk. 
Bu “zorlu” toplantıların ardından, Avrupa Birliği ülkelerinin sığınmacılar tarafından sağlanması gereken “şartlar” belirlediğini unuttuk mu? Peki şu zamanlarda Ukrayna’daki siviller için “doğru” bir şekilde icra edilen hümanizm politikası o sırada neredeydi? Ne de olsa savaş Avrupa’dan uzakta, Ortadoğu’daydı. “Hümanizm ve savaşa karşı politikalar” konu Ortadoğu olduğunda geçerliliğini yitiriyor mu? Savaşın neredeyse tüm yükünü Türkiye’nin kaldırdığı o dönemlerde, genele oranla çok az sığınmacı kabul eden Avrupa ülkeleri, demografik yapıları bozulmadığı için memnundu. Bunun yanı sıra tabiri caizse durumu bir “savaş oyunu” gibi gören Avrupa Birliği’nin çeşitli üye ülke vatandaşlarının, canları çektiğinde üşenmeden taa Suriye’ye kadar gidip çeşitli ayrılıkçı gruplara katılarak savaşa dahil olduklarına da şahit olduk. Peki nerede kaldı savaşı kınayan barışçıl söylemler? Keşke şu sıralar savunulan savaşa karşı tutumlara ve uygulanan yaptırımlara Suriye savaşı esnasında da şahit olabilseydik. Fakat maalesef “keşke” deyince savaşın izleri silinmiyor. Senelerdir Avrupa Birliği’ne giriş şartlarını yerine getirmeye çalışan, mültecileri “Avrupa’nın yerine” kabul eden ve her şeye rağmen hala “kapıda oyalanan” Türkiye’nin aksine, Ukrayna için diğer Avrupa Birliği ülkeleri tarafından ivedilikle Birliğe üyelik kabulü çağrısı yapıldı. 
Uluslararası durumlarda tarafsız kalmayı yeğleyen ülkelerden Finlandiya, İsviçre ve hatta Avusturya bile “Daimî tarafsızlık yasası” kapsamında tarafsızlık misyonunu görmezden gelerek Rusya’ya karşı açıkça tutumlarını ortaya koyuyorlar. Tarafsızlık statüsüne sahip ülkeler Ukrayna'ya askeri ekipman yardımı göndereceklerini dahi açıkladılar. Tarafsızlık ilkesinin görmezden gelinmesinin belirtilen sebebi ise, sorunun tüm “Avrupa'nın güvenliğini” ilgilendirdiğiydi. Maalesef yine ve yine en önemli mesele kendi akvaryumunda olan Avrupa ve onun güvenliği. Şahit olduğumuz bu ayrımcı tutumlar, ne yazık ki Avrupa’nın insan ve coğrafya ayırdığını, kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ve iki yüzlü bir politika yürüterek “sözde hümanizm” felsefesi güttüğünü ortaya koyuyor. 
Savaşın vicdana aykırı olduğu kesin, peki ya milletlere göre değişkenlik gösteren Avrupa Birliği tutumu vicdana aykırı değil mi? Avrupa’nın ve özellikle Avusturya’nın sığınmacılara karşı sergilediği ayrımcı politikalar bir an önce gözden geçirilmelidir, gerek hukuki gerekse ahlaki açıdan değişiklikler yapılması elzemdir. Her ne kadar geçmişte yürütülen ayrımcı politikanın izlerini silemeyecek olsa da, Avrupa birliği tarafından özür niteliğinde olan ortak bir açıklama yapılmalıdır. Hiçbir ülke vatandaşının canı, bir diğer ülke vatandaşının canından kıymetli değildir. Hiçbir acının başka bir acıdan farkı yoktur. Savaş her nerde hasıl oluyorsa savaştır ve duruma yönelik güdülen politikalar aynı eksende olmalıdır. Savaşa karşı ortaya koyulan tutumun her coğrafya için geçerli olduğu, çıkarların değil, insanlığın kazandığı günleri görmek dileğiyle!

Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren