13.04.2022
Entelektüellik Entelektüellik Günümüzün globalleşen dünyasında çok sık kullanılan bir terim haline gelen entelektüellik, aslında o kadar üstünkörü kullanılabilecek bir kelime değildir. Pek çok kişiye bilinçsizce yakıştırılan bu terimin bilinenden daha derin bir anlamı vardır. Temel olarak merak ışığında düşünmek eğilimi gösteren kimseleri nitelemek adına kullanılan kelimedir. Fakat yalnızca bilgiye sahip olmak entelektüellik değildir. Önemli olan aktarılan o bilgilerin özgür ve eleştirel bir şekilde bizzat araştırılmış olmasıdır. Aktarılan bilgiler, başkalarına ait olan tabiri caizse “ikinci el” düşünceler olmamalıdır. Gerçek bir entelektüel kendi özgün araştırması ve çıkarımları dahilinde kendine ait yorumları çıkarsız bir şekilde paylaşandır. Entelektüeller, okuyup araştırdıkları bilgileri yorumlayıp hayatla bütünleştirmeye çalışan, kişilerden çok sistemleri eleştirenlerdir. Çıkarları olmaksızın özgürce fikirlerini paylaşan, haksızlık karşısında susmayan, muhalif kişilerdir.FeminizmBir diğer yanlış anlaşılan kelime de “feminizm”dir. Hepimizin mutlaka şahit olduğu amiyane tabir ile “erkek düşmanı” anlamında kullanılan bu kelimenin temelinde düşmanlıktan ziyade, söke söke alınan bir hak arayışı yatar. Merkezinde “kadın hakları” değil “cinsiyetler eşitliği” bulunur. Konu üstünlük değil, eşitlik sağlanmasıdır. Yani amaç daha fazla hakka sahip olmanın aksine, eşit muameledir. Burada savunulan görüş kadın ve erkeğin “aynı” olduğu değil, “eşit” olduğudur. HümanizmBilinenin aksine, aslında iki farklı kavramı tanımlayan kelimedir. Bunlardan birincisi, günümüzde çok yaygın bir şekilde kullanılan, “tüm insanlığın eşitliğini” savunan ve bir o kadar da içi boşaltılmış kavramdır. Ana felsefe olarak “tüm insanlara saygı duyan, onları eşit gören ve bir bütün olarak insanlığa sevgi duyan (!)” düşüncenin aksine, pratikte şahit olduğumuz yaklaşımlar bu felsefeyi inkâr eder niteliktedir. Madalyonun diğer yüzü ise, “sevgi” güzellemesinden çok, derin bir felsefedir. Bu düşünce Rönesans döneminde, dikkatin tanrıdan uzaklaşıp insana odaklanmasıyla ortaya çıkmıştır. Skolastik düşünceye bir tepki olarak doğan bu felsefenin özelliği, insan ve insan aklına olan inançtır. İnsanın ahlaki olana kurallara ihtiyaç duymadan, kendi aklı ile ulaşabileceğini savunur. Devlet-HükümetDevlet ve Hükümet birbirini tamamlayan, fakat birbirinden bir o kadar da farklı olan iki kavramdır. Devlet; toprak parçası, halk ve hükümet olmak üzere üç unsurun oluşturduğu düzendir. Hükümetler ise halkın “yetkilendirdiği” yönetimlerdir. Devlet, hukuk aleminin üstün bir realitesidir. Ona bu değeri kazandıransa egemenlik unsurudur. Egemenlik asli ve en yüksek emir ve kumanda yetkisidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.” Devletler bakidir, hükümetler ise eleştirilebilir ve değiştirilebilir yapılardır. Hükümetlerin kendinden gelen bir gücü yoktur, bu güç milletten gelir. Burada karşılıklı sorumluluklar ortaya çıkar. Millet yetkilendirdiği hükümeti denetlemekle, hükümet ise attığı adımlarla ilgili halka hesap vermekle yükümlüdür. Yani hükümetleri eleştirmek devletin eleştirilmesi anlamı taşımaz.
VatanseverlikVatan. Uğrunda nice savaşlar verilmiş, acılarla yoğurulmuş toprak. Peki vatanseverlik nedir? Sizce yalnızca vatansever olduğunu vurgulamakla veya yalnızca “vatana canım feda” nidaları atmakla vatansever olunur mu? Bence her ikisiyle de olunmaz. Vatanseverlik, milli duyguların sömürülmesine izin vermemek, bulunduğu konumu kendi kişisel çıkarları için kullananları, milletin refah seviyesini düşürenleri, yolsuzluk yapanları yetkilendirmemektir. Unutmayın makamlar kişileri değerli kılmaz, kişinin doğru yaptırımları makamı anlamlandırır. Vatanseverlik büyük zorluklarla elde edilmiş vatanın yalnızca topraklarını korumak değil, aynı zamanda eleştirmekten korkmamak, yanlış muamelelerin karşında durmaktır. Gerçek vatansever, aklını ve hür vicdanını kullanarak sorgular, denetler.LaiklikLaiklik genel tanımıyla, din ve devlet işlerinin, inanç ve siyasetin ayrı olarak düşünülmesini gerektiren bir devlet tipolojisidir. Laiklik, sosyal hayatta din kurallarına tabi olmayan hukuk anlayışını ifade etmektedir. Herkesin inancını hür bir şekilde yaşamasını amaç edinen ve koruma altına alan bu yapı sayesinde, kararlar ve politikalarla milletin hür vicdanına ve inançlarına karışılması engellenir. Unutmayın devlet veya hükümet kavramları bireysel olarak kişileri değil makamları niteler. Bu nedenle devletlerin dini olmaz, olmamalıdır. Kanunları yürütmekle görevli olan hükümet de din karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olmalıdır. Kavram kargaşaları, insanların birbirini anlamasına mâni olur. Bunun sonucunda ülke bütünlüğüne zarar verici sosyal problemler ortaya çıkar. Birbirimizi daha iyi anladığımız veya anlamaya çalıştığımız, araştırdığımız, sorguladığımız güzel günlere!
Share this with your friends: