14.09.2022

NEFRET DİLİ

Siyasal iletişimde hiçbir sözcük laf olsun diye kullanılmaz. Bütün kelimeler bir amaç ve hedef doğrultusunda seçilir. Kullanılan dil bizlere yönetimin hangi şekilde olacağının sinyallerini verir. Kaçınılması gereken iktidar şekillerinden biri olan otoriter rejimlerin en önemli özelliklerinden biri kullanılan yaygın “nefret söylemleridir”. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne göre nefret söylemi “ırksal nefreti, yabancı düşmanlığını, anti-semitizmi veya hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer her türden nefret biçimini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran bütün ifade şekillerini” kapsar. Siyasal iletişimde hiçbir sözcük laf olsun diye kullanılmaz. Bütün kelimeler bir amaç ve hedef doğrultusunda seçilir. Kullanılan dil bizlere yönetimin hangi şekilde olacağının sinyallerini verir. Kaçınılması gereken iktidar şekillerinden biri olan otoriter rejimlerin en önemli özelliklerinden biri kullanılan yaygın “nefret söylemleridir”. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne göre nefret söylemi “ırksal nefreti, yabancı düşmanlığını, anti-semitizmi veya hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer her türden nefret biçimini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran bütün ifade şekillerini” kapsar. 
Bu tip rejimler toplumun çeşitli kesimlerini ötekileştirerek, düşmanlaştırarak, şeytanlaştırarak varlıklarını devam ettirirler. İlgi dağıtılarak ve korku iktidarı oluşturarak eleştiriler bertaraf edilir ve muhalifler susturulur. Nefret söylemi toplum tarafından müsamaha gördükçe demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler yavaş yavaş çürümeye başlar. Bu durum çoğulcu ve demokratik toplumlara önemli bir tehdit oluşturarak, faşizme giden yolun taşlarını döşer.
Nefret söylemini en çok otoriter eğilimli “popülist” liderler kullanır. Bütün konuşmaları mutlaka nefret söylemleriyle harmanlanmıştır. Aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere ya da ona muhalefet eden hangi kesimse onlara karşı kullandıkları nefret diliyle, eleştiri ve sorgulama potansiyeli olanları itibarsızlaştırarak ve toplumu kutuplaştırarak halkın desteğini sağlarlar. Bu otoriteler öncelikle propagandalarını etkisizleştirecek, yalanlarını ortaya çıkaracak, iktidarlarına tehdit olabilecek kişi ve toplumsal grupları hedef alırlar, çünkü politika ve icraatlarını sorgulayan ve eleştirenler onlar için en büyük tehdittir. Yani kısacası onun safında bulunmayan herkes bu durumdan nasibini alır. 
Göz ardı edilemeyecek bir konu varsa o da bu liderlerin literatürünün geniş olmasıdır. Onla aynı fikirde olmayanlara ağız dolusu söyleyebilmek için, kimsenin aklına gelmeyecek kelimeleri propaganda malzemesi yaparlar. O kadar çeşitli ifadeler kullanırlar ki, bu söylemler bir araya getirildiğinde birkaç ciltlik “nefret külliyatı” ortaya çıkabilir.  Halk ardı ardına atılan ayrıştırıcı ve aşağılayıcı nefret söylemleriyle bombalandığından, yoğun sis nedeniyle göz gözü görmez olur. Bir kısım kendilerine saldırılmadan, bu gazdan zehirlenir ve saldırılara ses çıkarmaz hale gelir. Onlar için otorite ne derse odur. En büyük özellikleri sorgulamadan otorite ne derse alkışlamaktır. Bu kuru alkışlar ve kalabalığın da etkisiyle oluşan sisli savaş ortamının içinde nefret söylemlerine maruz kalan kişi veya gruplar yalnız olduklarını düşünmeye başlarlar. Gruplar kendilerine ardı ardına ithaf edilen nefret söylemleriyle başa çıkmaya çalışırken, bir diğer gruba söylenenlere karşı çıkacak, birlik olacak eforu kendilerinde bulamazlar. Hesaplar tutmuştur, böylelikle otorite tarafından birlikten doğacak olan kuvvet de bölünüp, parçalanarak bertaraf edilmiş olur. İşte şimdi tam olarak istenilen ortam oluşmuştur. “Korku cumhuriyeti” başarıyla kurulmuştur. 
Bu otoriteler amaçları uğruna siyasetlerine her şeyi alet edebilirler. Özellikle dini siyasete alet edenler en tehlikelileridir. Eleştirileri dini suistimal ederek geri püskürtmekten çekinmezler. En acı olan da sözüm ona muhafazakâr ve dinin gereklerini yerine getirdiğini iddia eden bu otoriteler, halkı gerek din gerekse yaşam biçimi bağlamında bölmeye çalışarak, gerçekten inançlı birinin yapmayacağı şeyleri yapar ve söylemeyeceği şeyleri söylerler. Halkın vicdanı manipüle edilerek, muhakeme ve sorgulama duyguları yok edilir. Adalet duygusunu kaybetmeye başlayan millet, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” minvalinde, otorite ile aynı görüşte olmayanlara uygulanan zulüm ve haksızlıklara karşı kör, sağır olurlar. İşte en tehlikeli durum budur. Eğer millet oluşan ortamı kabullenir hale gelirse, buradan dönüş gerçekten zordur. 
Olması gereken korkunun hâkim olmadığı, vatandaşın hakkettiği refah seviyesinde yaşayabileceği, fikirlerini saygı çerçevesinde dile getirebileceği, iktidarı denetleyebileceği, koltukların kötüye kullanılmadığı, liyakatin esas olduğu ve hukukun üstünlüğünü kabul eden bir yönetimdir. Bu gibi durumlarda çözüm İnsanın doğası gereği ihtiyaç duyduğu özgürlüklerinden hiçbir koşulda vazgeçmemesidir. Nefret söylemleriyle korku salarak kaos ortamı yaratmaya çalışan otoritelere verilecek en büyük cevap sandık yoluyla özgür iradeyi kullanmaktan geçmektedir. Halkın birlik olup, olması gerektiği gibi denetleme görevini yerine getirmesi ve özgürce seçimlerini yapmasıyla bu otoritelerin iktidarı son bulur. Tabi bunları başında toplumu ayrıştıran, nefret söylemleriyle siyaset yapan otoritelerin bulunduğu halklar düşünmelidir, neyse ki bizim bu konulara kafa yormamıza gerek yoktur(!).

Ausgabe: 277 / 08.11.2024 / Gelecek Sayı / Nächste Ausgabe: 11.12.2024
Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren