Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

12.10.2022

KADIN, YAŞAM, ÖZGÜRLÜK!

Cumhuriyet döneminde kadınlar toplumun temel taşı olarak görülmüş, kadının bireyleşmesi çağdaşlaşmanın temel adımı olmuştu. Kadınlara anne ve eş olmak hariç önemli bir görev atfedilmekteydi; "milleti eğitmek." Bu ulvi görev dahilinde kadınlar hem kurtaran hem de kurtarılandı. Kadın ve erkeğin birlikte gelişmediği sürece ülkenin topyekûn çağdaşlaşmasının ve kalkınmasının söz konusu olmayacağının farkında olan Atatürk, kadın haklarına giden yolda mihenk taşları olan “Laiklik” ve “Medeni Kanun’la”, kadınların geleneksel cemaatlere bağımlılığını kaldırdı ve bireyleşmenin önünü açtı.Cumhuriyet döneminde kadınlar toplumun temel taşı olarak görülmüş, kadının bireyleşmesi çağdaşlaşmanın temel adımı olmuştu. Kadınlara anne ve eş olmak hariç önemli bir görev atfedilmekteydi; "milleti eğitmek." Bu ulvi görev dahilinde kadınlar hem kurtaran hem de kurtarılandı. Kadın ve erkeğin birlikte gelişmediği sürece ülkenin topyekûn çağdaşlaşmasının ve kalkınmasının söz konusu olmayacağının farkında olan Atatürk, kadın haklarına giden yolda mihenk taşları olan “Laiklik” ve “Medeni Kanun’la”, kadınların geleneksel cemaatlere bağımlılığını kaldırdı ve bireyleşmenin önünü açtı.
Laiklik, toplumda dinin baskısından en fazla zarar gören kadınları özgürleştirecek ve eşitleyecek politikaların izlenmesinin yolunu açmıştır. Dinin toplum üzerindeki baskısını kıracak nitelikteki kadın haklarına yönelik düzenlemeler, din hegemonyasını kaldırmaya yönelik en etkin politik-ideolojik adım olmuştur. Bu çerçevede laiklik sadece bir devletin din kurallarına göre yönetilmemesi ile sınırlı olmayıp aynı zamanda bireyin özgürleşmesinin yolunu açmıştır. Laiklik sayesinde devlet gücüyle birleşmiş din baskısı bireyin üzerinden kalkmıştır. Hilafetin ve dinî hükümlerin kaldırılması ile açılan eşit ve özgür birey olma yolunda Medeni Kanun kabul edilmiş ve hukuk sistemindeki değişikliklerle kadınlara erkeklerle birlikte eşit haklar tanınmıştır. Böylelikle kadın ve erkek aile içinde otonom bireyler haline gelmiştir.
O dönemlerde Atatürk’ü ziyaret eden Şah Rıza, Türkiye ziyaretinin etkisiyle İran devrimini bu doğrultu üzerinde planlamış, bu bağlamda adlî sistemi yeniden düzenleyip laikleştirerek ve peçeyi ilga ederek önemli adımlar atmıştı. 
Peki şimdi durum ne? İran’da kadınların; maç izlemek için stadyuma girmeleri, boşanma davası açmaları, kadın hukukçuların savcı olmaları ve aile mahkemeleri dışında hâkim olarak atanmaları, erkeklerin olduğu etkinliklere gidip orada dans etmeleri ve özgürce giyinmeleri “YASAK”. Hala bu devirde “ahlak” polislerinin devriye gezmesiyle, kadınların giyim kuşamlarının denetlendiği bu ülkede erkeklere yönelik herhangi bir kısıtlayıcı kural bulunmuyor, ahlakları sorgulanmıyor. 22 yaşındaki Amini’nin İran’da ahlak polisi tarafından başörtüsü “kurallarına uygun” örtünmediği gerekçesiyle gözaltına alınmasının ardından komaya girerek hayatını kaybetmesinin yankılarıyla, yürütülen bağnaz politikalara daha fazla dayanamayan kadınlar ayaklanıyorlar. 44 sene boyunca baskıcı ve tabiri caizse kadın düşmanı bir politikayla İranlı kadınlara karşı adeta savaş açan İran rejiminin bütün adaletsiz yapılanmalarına karşı İranlı kadınlar yıllardır farklı düzey ve şekillerde mücadele ediyorlar. Fakat son gelinen noktada kadınların haklarını alma bağlamında gösterdiği enorm tepki ve kararlılıkları bir dönüm noktasında olunduğunu eklatant bir şekilde ortaya koymakta.     
Kadına hiçbir zaman gerçek bir bakışla; insan türünün öteki yarısı, dişisi gözüyle yaklaşmayan, kadının belli görevleri olduğunu düşünen rigide zihniyet, kadınları gerek sosyal gerekse siyasi alandan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu zihniyet izlediği politikaları, yaptığı siyaset ve propagandaları, verdiği vaatleri, koyduğu kuralları ve hatta yasakları, kısacası her söylemini kadın üzerinden yürütüyor. Bir tartışma subjesi haline gelen kadınların fikirleri ve varlıkları ise bu çarpık düzende maalesef dikkate alınmıyor. Kadınların toplum içerisinde, nüfuslarıyla en orantısız biçimde temsil edilen kesim olması sorunu, kadın hakları sorunu ötesinde bir demokratik meşruiyet sorununu da beraberinde getiriyor.
Şu net bir şekilde anlaşılmalıdır ki, üzerine ahkam kesilen kadının bedeni, kadının benliğidir. Ahlakın ölçütü giyim kuşam değil, akıl ve hür iradedir. Kimseye zararı olmadan özgürce ahenkle dans eden saçların değil; kadınları metalaştıran, ötekileştirici, bağnaz zihinlerin örtülmesi gereklidir. Kadın bir şeyin sebebi veya sonucu, bir olayın parçası, birinin eşi ya da annesi değil; kadın politik bir malzeme değildir. Kadın yalnızca kadındır; kadın, kadın olduğu için değerlidir. Talep edilen pozitif ayrımcılık veya ayrıcalık değil, talep edilen ayrımcılığın ortadan kalkması, talep edilen “HAK” tır. 
Bir ”Cumhuriyet Kadını” olarak, kadınının toplumda hak ettiği yere gelebilmesi adına öncü reformlara imza atan, kadını toplumsal hayatın eşit bir paydaşı olarak gören liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e saygı ve minnetimle…

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren