Sayı | Ausgabe: 270, 10.04.2024 | Gelecek sayı | Nächste Ausgabe: 10.05.2024

09.11.2022

KILIK KIYAFET

Kıyafet sadece üstümüze giyindiğimiz kumaş parçaları değildir. Kişinin bakış açısını, kültürünü, o anki ruh halini ve daha birçok şeyi giydiklerinden anlayabiliriz. Kısacası kıyafet bir iletişim aracı, kıyafet bir özgürlüktür. Birey, kendi isteğine uygun olarak giyinmek, süslenmek ve dış görünüşüne şekil vermek konusunda özgürdür. Bireyin saç şekli, giyimi ve takip ettiği stil, makyajı, dövmesi, pirsingi ve (geleneksel veya kültürel olarak taktığı) başörtüsü bu özgürlük dahilindedir. Türkiye’de kılık kıyafetle ilgili yapılan son düzenlemeler düşünüldüğünde şüphesiz ilk akla gelen birçok alanda olduğu gibi okullarda da yürürlüğe giren başörtüsü serbestisi oluyor. Peki öğrencilere başörtüsü serbestisi getiren bu yönetmelik, bu serbesti mukabilinde bütün öğrencilere eşit özgürlük sağlıyor mu, gelin bir inceleyelim.Kıyafet sadece üstümüze giyindiğimiz kumaş parçaları değildir. Kişinin bakış açısını, kültürünü, o anki ruh halini ve daha birçok şeyi giydiklerinden anlayabiliriz. Kısacası kıyafet bir iletişim aracı, kıyafet bir özgürlüktür. Birey, kendi isteğine uygun olarak giyinmek, süslenmek ve dış görünüşüne şekil vermek konusunda özgürdür. Bireyin saç şekli, giyimi ve takip ettiği stil, makyajı, dövmesi, pirsingi ve (geleneksel veya kültürel olarak taktığı) başörtüsü bu özgürlük dahilindedir. Türkiye’de kılık kıyafetle ilgili yapılan son düzenlemeler düşünüldüğünde şüphesiz ilk akla gelen birçok alanda olduğu gibi okullarda da yürürlüğe giren başörtüsü serbestisi oluyor. Peki öğrencilere başörtüsü serbestisi getiren bu yönetmelik, bu serbesti mukabilinde bütün öğrencilere eşit özgürlük sağlıyor mu, gelin bir inceleyelim.
“MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI OKUL ÖĞRENCİLERİNİN KILIK VE KIYAFETLERİNE DAİR YÖNETMELİK”, Türkiye’de MEB'e bağlı resmi ve özel; okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerine dair usul ve esasları düzenliyor. Öğrencilere sağlanan “özgürlükler(!)” kapsamında, 4. Madde “öğrencilerin kılık kıyafet sınırlamaları” başlığını taşıyor. Maddenin birinci Fıkrasının (c) Bendinde, öğrencilerin yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler giyemeyeceği belirtilirken, (ç) Bendinde ise öğrencilerin vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemeyeceği yer alıyor. Maddenin devamında öğrencilerin saçlarını boyayamayacağı, vücuduna dövme yaptıramayacağı, pirsing takamayacağı da belirtiliyor. 
Belki de bazılarınız öğrencilerin yaşlarının bu maddelerle kısıtlananları yapmak için zaten küçük olduğunu belirterek, bir beis olmadığını savunacaklardır. Benim nazarımdaki özgürlük, herkese eşit mesafededir. Eğer bu yaş grubundaki bir öğrenci kendi iradesiyle başörtüsü takmak istediğine karar verebilecek yeterlilikteyse, aynı şekilde bu maddelerde yasak olarak nitelenen özgürlükleri de uygulama yeterliliğine ve hakkına sahiptir. Düzenlemenin esasları arasında başörtüsünün rengi, şekli, uzunluğu, başörtüsüyle kombin edilen kıyafetin tarzı veya rengiyle ilgili herhangi bir düzenleme bulunmamasına rağmen, “güya” tek tip kıyafetin kaldırıldığını bildiren düzenleme, öğrencileri tek tipleştirmekten başka ne yapıyor sorarım sizlere. Aynı maddede, insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve mevsim şartlarına uygun olmayan kıyafetlerin giyilemeyeceği belirtiliyor. Sıcak vakitlerde diz üstü etek veya şort giyinmek “mevsim şartlarına uygun olmasına ve insan sağlığını olumsuz etkilemeyecek olmasına rağmen” düzenlenen kısıtlamalar, öğrencilerin sağlığının iyi niyetle düşünüldüğünü değil, ne yazık ki adaletsiz düzenlemelerle ayrıştırıcı sistemin desteklendiğini ortaya koyuyor. 
Bütün bunları bir yana bırakarak, öğrencilerin ne giydiği veya giymesi gerektiği yerine eğitim sistemi ve müfredatın sürekli değiştirilerek yapboza dönüştürülmesini dert edelim. Okul kitaplarının içeriğinde nelerin olduğuna bir bakalım. Bireyin yaratıcılığını geliştirecek, yoğun müfredat arasında bir nebze de olsa nefes almasını sağlayacak ve öğrencilerin gelecekleri için yetenekleri dahilinde öğretmenleri tarafından gözlemlenerek yönlendirilmelerine vesile olacak olan beden eğitimi, resim, müzik derslerinin neden boş geçtiğini tartışalım mesela. Hala bu devirde müzik derslerinde öğrencilere neden blok flüt çaldırıldığını konuşalım.  Okullarda “süs” niyetine hazırlanan fen laboratuvarlarının sırf bir beherglas kırılmasın diye neden kullanılmadığından dem vuralım. Okullardaki malzeme eksikliğini gidermeye çalışalım. Öğrencilerin, öğretmenleri her içeri girdiğinde neden ayağa kalkmak zorunda olduğu konusunda istişare edelim. 
Saygı kalkıp oturmakta değil, saygı düşüncededir. Saygı duygusunu maddeleştirmek, öğrencinin yalnızca belli kurallara uyduğu takdirde iyi ve saygılı bir öğrenci olduğunu dikte etmek, bireyselliğin önünü tıkayan yegâne düzendir. Öğretmenleri bir otorite haline getiren, korku üzerine kurulu bir eğitim sisteminde, öğrencinin gerçek saygı duygusunu öğrenmesini bekleyen düzenin varlığı kendinden menkuldür. Gerçek saygı duygusu öğrencinin öncelikle kendi benliğini, kendi düşüncelerini özgürce ortaya koymasına izin verildiği, haklarının korunduğu, eşitlik duygusunun yaşatıldığı ortamlarda bireyin geliştireceği özsaygı ile yerleşecektir.
Locke’un da belirttiği gibi “Hukukun amacı özgürlükleri kaldırmak veya kısıtlamak değil, onu korumak ve genişletmektir”. İran’da yaşanılan acı süreç bizlere en büyük ders olmalıdır. Burka-peçe haricinde, siyasal simge olarak sömürülmeyen, geleneksel veya kültürel olarak takılan başörtüsüne ne kadar saygı duyuyorsak; mini etek ve şort giyenlere de bir o kadar saygı duymalıyız. Mesele kapalı-açık meselesi değil, mesele adil olmak, mesele karşılıklı saygı, mesele insan olmak, mesele insanca yaşamak…

Köşe Yazarları | Autoren
Köşe Yazarları | Autoren